Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Atatürk’ümüzü kaybedişimizin 84. yıl dönümü…

Onunla ilgili -pek de fazla bilinmeyen- bazı anıları kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun satırlarıyla yansıtıyorum.

Bugünlerde ekmek fiyatları konuşuluyor gene.

Önce “Atatürk’ün ekmek fiyatlarına zam hakkında tavrı…”

Ekmeğe 1 kuruş zam yapılacaktı.

O zamanki ekmek gramajı tam 1 kg’dı.

Fiyatı da sanırım 8 veya 9 kuruştu.

Atatürk konuyu sofrada açtı.

10 Kasım...

Tartışmalar sürerken, Gazi “Durun bakalım, bizim sofracıbaşımız İbrahim’in de fikrini alalım. O halk çocuğudur” dedi.

İbrahim Bey arkadaşımız fikrini şöyle açıkladı:

Haberin Devamı

“Paşam, ekmek fakir fukara halkın başlıca gıda maddesidir.

Bu itibarla yapılacak 1 kuruşluk zam zengin tabakayı zaten ilgilendirmez.

Halk tabakası günde 3-4 ekmek yer.

Bu da cebinden 3-4 kuruş fazla para çıkması demek.

Zengin ve varlıklı olanlar esasında francala yerler.

Onun için zam ekmeğe değil, francalaya ve pasta, börek, çörek, bisküvi gibi varlıklı insanların yediği unlu gıdalara yapılmalı kanaatindeyim.”

Atatürk, İbrahim’in söyledikleri hakkında masadakilerin fikirlerini sordu?

Hepsi de İbrahim görüşünü benimsemişlerdi.

Mesele böylece çözümlendi.

………………..

Günümüzün bir diğer konusu da “kadın…”

Giyinme özgürlüğünün yasayla ya da Anayasa’yla güvenceye alınması…

Bu bağlamda da bir anı…

Atatürk, sanatçı Selahattin Pınar’ı takdir ederdi.

Selahattin Pınar bir gün Köşk’e davet edilmişti.

Güzel bir sofra hazırlanmıştı.

Sohbetten sonra Atatürk, çok sevdiği için Pınar’dan “Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek” şarkısını söylemesini istedi.

Arkasından “Gel gitme kadın” şarkısını istedi. Ancak Pınar şarkıya başlamadan, “-kadın- lafı beni rahatsız ediyor, biraz kaba olmuş, bu başka bir şekilde ifade edilemez miydi?” dedi.

Pınar da “güftenin bu şekilde olması gerektiğini” münasip bir şekilde savundu.

Atatürk “Peki kabul” dedi.

Bu arada Avrupa’da kadına ilk seçme ve ardından seçilme haklarını veren Atatürk önderliğindeki Türkiye’nin olduğunu tekrar vurgulayayım.

Bu çalışmayı da Atatürk’ün manevi kızı -sonradan Profesör olacak- Afet’e (İnan) yaptırmıştı.

10 Kasım...

…………………..

Haberin Devamı

Son zamanlarda Yunan bakanları, Başbakanı silahsız olması gereken, Türkiye’ye yakın adalara gidiyor.

Askeri üsleri ziyaret ederek, uçakların yanında poz vererek hava atıyorlar.

Bu bağlamda Atatürk’ten bir hatıra daha…

Yıl 1936… Dönemin faşist İtalya lideri

Mussolini’nin “Antalya’ya göz  koyduğu” haberleri dünya basınında yer almaktadır.

O tarihte Rodos Adası İtalyanlardaydı…

Atatürk, Mersin’e gitmek üzere Ege vapuruyla yola çıkmıştı.

Refakatinde iki muhrip vardı.

Donanma komutanı Amiral Sait Halman da vapurdaydı.

Rodos açıklarına gelindiğinde verilen işaret üzerine refakatteki muhriplerimizden biri Ege vapuruna bordoladı.

Atatürk, maiyetindeki kişileri (ve beni de) yanına alarak muhribe bindi.

Muhrip, Rodos Adası yakınlarına kadar sokuldu.

Muhripte bulunan bizler bayağı endişeyle durumu izliyorduk.

Tabii kimse de bir şey sormaya cesaret edemiyordu.

10 Kasım...

Atatürk ise Çanakkale’deki, Dumlupınar’daki o dimdik ve gururlu haliyle adeta avını gözleyen bir panter gibiydi.

Rodos’u ve durumu izliyordu.

Nihayet iyice yaklaşıldığında Atatürk komutana “Bu kadar yeter, bak sesleri çıkmadı. Hadi dönelim” dedi.

Haberin Devamı

Muhrip tornistan yaptı ve az sonra bizi Ege vapuruna bıraktı.

Doğruca Mersin’e hareket edildi.

……………………

İyi hatırlıyorum, Büyük Kütüphane’de çalışırken benden istediği haritayı masasına sermiştim.

Arada bir “Mussolini efendi, belki alırsın!” gibi mırıldadığı cümlelerini duymuştum.

……………………

Daha önceki haftalarda Ankara Palas’ta bir davet vardı.

İtalyan büyükelçisi de konuktu. Atatürk ona şöyle demişti: “Yalnız Arnavutluk değil, galiba Antalya’yı da istermişsiniz.

İtalya sefaretimizin önünde geçenlerde gençlerinizin nümayişler (gösteri) yaptığını duydum……. yok öyle şey elçi bey, yok öyle şey, Antalya yerinde duruyor. İtalyanların böyle bir istekleri varsa, bunu elçi beye iletmesinler, gelip Antalya’yı almak için yığsın askerini oraya. İş tamam olunca biz de geliriz, hallederiz. Galip gelen hakkını alır.”

Elçi “Ekselansları bu bir savaş ilanı mıdır?” diye endişeyle sorunca Atatürk’ün cevabı TBMM’yi göstermek olmuştu.

10 Kasım...

“Hayır, haşa…

Ben bu sofrada sadece Türk milletinin bir ferdi olarak konuşuyorum.

Buna Türkiye Büyük Millet Meclisimiz karar verir.

Ama Meclisimizin de Türk insanının isteği doğrultusunda karar alacağını bilmenizi isterim.”

Atatürk, sonrasında “İtalyan elçisi düşüncelerimizi Mussolini’ye iletir.

Bizim artık İtalya ile işimiz olamaz.

Zira onda Antalya’ya saldıracak yürek yok. Bizi tanıdı.

Rodos’a yaptıkları asker yığma işini herhalde Habeşistan’a yöneltecektir” söylemiyle noktayı koymuştu.

Gerçekten Atatürk’ün izlediği bu sert ve kararlı politikadan çekinen Mussolini hedefini Afrika’ya yöneltmişti.

Atatürk’ün öngördüğü gibi 500 bin kişilik kuvvetle Habeşistan’a saldırmıştı.

10 Kasım...

(Ayrıca Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun hatıralarına göre “Hitler ve Mussolini’yi ancak ben durdururum” demiş olduğunu da belirteyim. Elbette tek başına değil. Bu ikisinin yapabileceklerini öngörerek, gerekli ortak politika ve askeri harekâtların düzenlenmesine katkıda bulunarak…)

………………….

Kitapta daha pek çok ilginç anının altını çizdim. Ama yerim bu kadar. Bir başka yazıya…

………………….

Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları -ATATÜRK’ÜN YANI BAŞINDA - Yazan: Mustafa Kemal Ulusu,  İstek Yayınları.