Gani MÜJDE
BİR varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde kalbur saman içinde sisli memleketin, isli malikanelerinden birinde Pamuk Prenses adlı güzel mi güzel, endamlı mı endamlı, yere reçel dökmüş kedi gibi mahçup mahçup bakan bir prenses yaşarmış.
Fakat bu genç kız prenses olduğunun farkında bile değilmiş.
Bizim gibi yaşar, yuvalarda öğretmenlik yapar, belediye otobüsü ile işine gider, hatta
indirim günleri Harrods'un önünde kuyruğa girermiş.
Bu güzel prensesi sarayın hamamında görüp beğenen büyükleri "Allah'ın emri İsa'nın kavli" ile Pamuk Prenses'i kepçe kulaklı prense uygun görmüşler.
Kahveler içilmiş, havadan sudan konuşulmuş, "She is de pek biitifulmuş maşallah" türünde geyik muhabbetleri yapılmış ve Pamuk Prenses o gece sisler ülkesinin kepçe kulaklı prensi ile başgöz edilmiş.
Prens kepçe kulak "Ben atım Don Camillo ile evlenicem. Ben onu seviyorum " dediyse de babası kulağından (786 metrekare) tuttuğu gibi nikah masasına oturtuvermiş kepçe kulaklı prensi.
Sisler ülkesinde "kırk days, kırk nights" törenler yapılmış.
Lakin bir problem varmış: Pamuk prenses, kepçe prensten biraz uzunmuş...
Yani kepçe kulaklı prens için iki seçenek kalıyormuş.
a) Pamuk Prenses'in ayakkabılarını giymek.
b) Erkekler için yüksek topuklu (EPA) ayakkabı modasının yeniden gelmesini beklemek. (Benim gibi)
Bu yüzden kepçe kulaklı prensi almış bir kompleks.
Doğru aynanın karşısına koşmuş.
"Ayna ayna güzel ayna söyle benden güzel var mı bu dünyada" demiş.
Ayna kafayı yemiş tabii. Kepçe kulaklı prense bakmış bakmış.
"Valla sana Londra
telefon rehberini okusam şimdi vaktini alırım be koçum.
Yani moralini bozmak istemiyorum ama örneğin Pamuk Prenses senden güzel" deyince kepçe kulaklı prensin tepesi atmış, 007 James Bond'u çağırmış ve emir vermiş.
"Pamuk Prenses denen kadını çabuk ormana götür. Onu öldür ve kalbini bana getir. Bana hep vücuduma sahip olabilirsin ama kalbime asla derdi. Görsün bakalım. Hı ha ha ha ha...."
007 James Bond istemeden de olsa prensesi ormana götürmüş. Fakat yolda nedense acıyacağı tutmuş. "Bacım var git yoluna. Ben senin yerine bir ceylan öldürüp kalbini de kepçe kulaklı prense götürürüm. O salağın biyoloji bilgisi sıfır zaten" deyip salmış prensesi.
Mahzun bakışlı prenses ormanda koşarken bir de ne görsün.
a) Orman yangını b) Orman mühendisleri kongresi c) Bir medya kuruluşu.
Evet ne alaka diyeceksiniz ama doğru şık "c" şıkkı olacaktı.
Prenses cıvıl cıvıl renklerle süslenmiş medya kuruluşunun içine girmiş.
Yedi Paparazziler işe çıktıkları için o sıra evde kimse yokmuş. Prenses evi derlemiş toparlamış, kirlileri ve renklileri ayırarak ayrı ayrı sulara akşamdan bastırmış. Sonra uyuyup kalmış.
Tecavüzcü Coşkun'u görüntülemek için ormanda dolanan Yedi Paparazziler eve dönünce Pamuk Prenses'le dost olmuşlar. Birkaç tanesi uyurken eteğini kaldırarak fotoğrafını çekmek istese de dostlukları bozulmamış.
Come zaman go zaman kepçe kulaklı prensin tekrar aynaya soracağı tutmuş.
"Ayna ayna güzel ayna benden güzel var mı dünyada?"
Ayna sinirlenmiş tabii. "Ehhh sıktın ama. Lan Esat Kıratlıoğlu bile senden güzel, ama Pamuk Prenses'in eline kimse su dökemez üstelik yaşıyor" demiş. Hatta Pamuk Prenses'in yaşadığı bölgenin ayrınıtılı krokisini bile göstermiş ispiyoncu ayna.
Kepçe kulaklı prens bunun üzerine annesinin elbiselerini alarak "ayvacı kadın" kılığına girmiş. Saray hizmetkarları ise buna pek mana verememişler.
Prens kulübeyi bulup Pamuk Prenses'e ayvayı yedirmiş.
Ve ayvayı yiyen Pamuk Prenses sonsuz uykuya yatmış. Tek çare varmış uyanması için bir başka prensin gelip onu uyandırması... İşte tam bu sırada bulmacalarda karşımıza çıkan Mısır firavununu Ra'nın oğlu Do ortaya çıkmış.
Pamuk Prenses'i öperek hayata döndürmüş, ama Yedi Paparazziler "Ulan daha iki kare fotoğrafını bile çekemeden karıyı nereye götürüyorsun?" diyerek peşlerine düşmüşler.
Yedi Paparazziler'den kaçan Di ve Do'nun alkollü olan atları bir ağaca çarpınca masalın da doğal olarak sonu gelmiş.
Pamuk Prenses'e büyük bir cenaze töreni yapılmış. Bütün kanallar töreni naklen vermiş. Aynı gün Türkiye'de karayollarında 75 kişi, Güneydoğu'daki operasyonlarda ise 22 kişi hayatını kaybetmiş.
Ecel gelmiş cihane, Yedi Paparazziler bahane...
Hafta sonunda iki cenaze töreni izledim. Bir tanesi Cuma gecesi Fenerbahçe stadında kaldırıldı: 3-1...
Yazıyı yazdığım gün ise bütün dünya Leydi Di'nin cenaze törenini konuşuyordu.
Gerçekten çok etkili ve görkemliydi. Ama bir an aynı durumla bizim ülkemizde karşılaştığımızı düşündüm. Ve neler olabilir diye kendi kendime sordum.
Yani kocasından ayrılan bir kadın başka bir erkekle flört ederken trafik kazası geçirse ve ölse,
* Kocası, kayınpederi ve kayınvalidesi cenaze törenine katılır mı?
* İmam cenaze namazını kıldırır mı?
* Kadının arkadaşı olan bir şarkıcının camide onun için piyano başında bir şarkı söylemesine izin verilir mi?
* Aynı törende sosyal demokrat bir partinin başkanı Kuran'dan sevgi ve aşk üzerine bildirilmiş ayetler okuyarak bir konuşma yapabilir mi?
* Bir daha doğum günüm Fenerbahçe maçına denk gelirse bir gün önce kutlanacak.
* Lakin Dinamit sarı, mum beyaz olanmış. Doğum günü pastası ve davetlilere de yazık oldu bu arada...
* Eğer alırlarsa askere yeniden asteğmen olarak gidilecek ve Hakan'ın iki
yüzde yüzlük golünü kurtaran Rüştü'ye dünyanın kaç bucak olduğu gösterilecek.
* Galatasaray - Fener maçlarının başka stadda oynanmasını sağlamak için doğum gününden artan dinamitlerle Fenerbahçe Stadı dinamitlenecek.