Erman Toroğlu kadar olmasa da, futboldan anlarım.
Hakeme ve gol yiyen kaleciye küfür etme dışında da bazı meziyetlere sahibim.
Bu yüzden, "Finallere gitmek benim de hakkım" diye düşündüm.
Kiminle kim arasında oynandığını bilmesem de; Fransa 98'in final maçına gitmek için yazdığım 156 yazıya işlerinin çokluğu nedeni ile cevap vermese de; genel yayın yönetmenimin kapısına dayandım.
Telefonla konuşuyordu.
Ama çoğu zaman ben odaya girer girmez telefona sarılıp saatlerce konuştuğu için artık numara yaptığını düşünmeye başlamıştım.
Bu yüzden telefona aldırmadan konuşmaya başladım.
* * *
"Derya Bey, Dünya Kupası final maçı için beni Fransa'ya gönderecektiniz.. Unuttunuz mu?"
"Nee, depremde ölenlerin sayısı 150'ye mi çıktı?!"
"Dünya Kupası diyorum Derya Bey.. Kolombiya ile Tahiti arasında oynanacak final maçı..."
"Hadi ordan be... Aynı gün Mersin'de sel, Marmaris'te orman yangını olur mu?"
"Tamam Tahiti olmayabilir, ama Arap bir ülke finale kaldı galiba?"
"Mısır mı?"
"Mısır'da olabilir, ama Brezilya finale kaldı efendim.."
"Sana demiyorum sersem.. İstihbarat şefiyle konuşuyorum. Mısırçarşısı'nda patlama olmuş. 7 kişi ölmüş."
"Fakat söz vermiştiniz.. 'Finallere göndericem seni' demiştiniz.."
"Kaç kişi?"
"Tek başına gidicem efendim.."
"Demek 100'e yakın yaralı ha?"
"Evet efendim; beni göndermezseniz çok kötü bir halde yaralanırım.."
"Tamam tamam.. Sen hemen olay yerine git; birkaç foto muhabiri daha gönderin."
"Teşekkür ederim Derya Bey."
"Hey sen; nereye?!"
* * *
Son cümlesini duymamıştım bile. Odadan uçarak çıkmış, kapının kenarında duran valizimi alıp havaalanının yolunu tutmuştum.
Havaalanında, şişelerinden kurt çıkan (beni götürmüyorlar diye kıskançlığımdan söylemiyorum valla) bir süt firması tarafından final maçını izlemeye götürülen gazeteciler vardı. Ama Ali Kırca dışında, final maçına biletleri yoktu.
Onlarla bir eğlendim bir eğlendim anlatamam, çünkü benim biletim VIP tribününden ayırtılmıştı.
* * *
Bilet bana ait değildi tabi..
TRT Genel Müdür Yardımcısı Bület Varol abinindi.
Geçen gün odasında otururken bileti bana göstermek talihsizliğinde bulunmuştu.
Konuşmalarımız bitip vedalaşma vakti geldiğinde ona sıkı sıkı sarıldığımı hatırlıyorum.
Bu arada nasıl olmuşsa, bilet benim cebime girmiş.
Bolu yakınlarında kuyu kebabı yiyordum ki, farkına varmış olacak, aradı.
"Lan Gani! Seni mahvederim, çabuk biletimi geri getir!"
"Ne bileti Bülent Abi? Fransa'yı görmek nasip olmasın ki bilet bende değil.."
"Sarıldığında yürütmüşsün; Necmettin Varlı söyledi."
"Valla yalan Bülent Abi.. Paris'te metrodan çıkmak nasip olmasın. Naomi'nin annesinin ölüsünü göreyim ki bilet bende değil."
"Bak oğlum, biletimi geri getirmezsen oyarım seni! TRT'ye 250 yıl bedava dizi yazarsın, ona göre. Zaten kapıya haber gönderdim; 'Benim adımı kullanarak içeri girmeye çalışan orta boylu tıknaz bir yazar görürseniz içeri sokmayın' dedim, tamam mı?"
"Tamam abi."
"Fransa'ya gitmiyorsun değil mi?"
"Viii."
* * *
Ve şu anda Fransa'dayım.
Final maçına girip girmeyeceğim belli değil.
Hem Derya Bay, hem Bülent Bey beni dövmesi için kapıya adam yerleştirmiş olabilir.
Kapıdaki engelleri aşıp içeri girebilirsem, Yeni Zelanda ile Madagaskar arasında oynanacağını bütün gazetecilerden önce tahmin ettiğim final maçı ile ilgili yorumlarımı yarın okuyabileceksiniz. Erman Hoca kadar olmasa da, etkili bir yorum yapacağıma inanıyorum.
Belki bir boya reklamında bile oynarım.. Naomi Hanım ve ben..
"En güzel siyah, en güzel beyaz. Zilli boya... Vay vay vay..."
Yazara E-Posta: G.Mujde@milliyet.com.tr