Muhalefet nereye?-3

10 Ağustos 2018

Demokrasimizi, ta kurulduğu günden günümüze değin vesayet altında tuttuğumuzdan olacak, kâmil manada bir siyasi partiler kanunu çıkarıp yürürlüğe koyamadık.

İktidarda olsun, muhalefette olsun, herhangi bir partinin veya parti mensubu olan bir milletvekilinin Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirelim diye bir teklifi neden olmadı ve olmuyor?

Siyasi parti liderleri ve etraflarındaki kişiler (parti yönetimleri, genel merkezler), bir şekilde işgal ettikleri bu makamlardan öylesine memnun ve mutludurlar ki bu denli antidemokratik kanunu değiştirmeyi akıllarının ucundan geçirmedikleri gibi, ondan daha beter bir tüzük çıkarmayı ve onunla idare etmeyi yeğlerler.

Böylece, siyasi parti genel başkanları ve parti merkezleri kraldan daha fazla yetkiyle donanırlar.

Mevcut kanun ve parti tüzüklerine göre, parti liderleri isterlerse (istemem derken bile yan cebime koy derler!) tüm teşkilatı (milletvekilleri, delegeler, il-ilçe ve genel merkez örgütleri) tek sesli hale getirip, kendilerine bağlı ‘kurşun asker’ haline getirebilir.

Vesayet oluşumu yalnızca devlet yönetimimizde yok; siyasi partilerimizde bunun daniskası var.

Herhangi bir il ya da ilçe örgütü, liderin veya genel merkezin aleyhinde en ufak bir

Yazının Devamı

Muhalefet nereye?-2

8 Ağustos 2018

Bizdeki muhalefet partilerinin en büyük açmazı, içlerinde yapısal problemlerle enerjilerini tüketmeleridir.

Örneğin: CHP, demokrasiye geçtiğimiz günden beri sürekli seçim kaybediyor. Yetmiş yıla yaklaşan bir zaman diliminde, halkın oylarıyla iktidara gelememiş bir partiden söz ediyoruz.

Onca lider değişimine karşın, problem devam ettiğine göre; çareyi yine lider değişiminde aramanın manası var mı?

Ha Kılıçdaroğlu olmuş, ha İnce olmuş ne fark eder?

Doğrusu; Sayın Kılıçdaroğlu, bir, bilemediniz iki seçim kaybedince istifa etmeliydi. İstifa etmeyip direnmesi, hem partiyi ve hem de kendisini yıprattı ve elan da yıpratmaya devam ediyor.

CHP’deki delege savaşı, belli ki mahkemeye gidecek.

Mahkemeli veya mahkemesiz; partinin bu haliyle ortadan ikiye bölünmüşlüğü hayra alamet değil.

Parti merkezinin delege imzalarını yetersiz görüp Kurultaya gitmemesi; parti içindeki sorunu giderek büyütür ve partiyi bölünmenin eşiğini getirir.

Yazının Devamı

Muhalefet nereye? -1-

6 Ağustos 2018

Başından beri söylüyoruz; Türk siyasetinde asıl sorun muhalefette. Zira ana muhalefeti temsil eden parti, bir türlü iktidara alternatif olamamaktadır.

Onca muhalefet partilerinin onca yenilgilerden sonra da ders çıkaramadıklarını ve gerekli önlemleri alamadıklarını ibretle izliyoruz.

İşin bundan da vahimi, muhalefet partileri daha kendi içlerindeki düzeni kurabilmiş değiller.

Kendi tabirleriyle ‘içten yanmalı motor’ görüntüsündeler ama sözü edilen motorlarda bir itme gücü var; bunlar da o da yok. Sadece kendilerini yakıp bitiriyorlar.

Muhalefet partisi olup da yeni sistemi okuyabilen ve kendisini ‘doğru’ yerde konumlandırabilen yegane parti MHP’dir. Çünkü yeni sistem yüzde 50 artı 1’i şart koşuyor.

Buna göre konumlanıp; iktidar yahut muhalefet bloğunda yer alma zorunluluğu var. Artık eskisi gibi; küçük olsun benim olsun anlayışıyla siyasetçilik oyunu oynamanın manası kalmadı.

Örneğin: Başkan (tek parti veya ittifak) yüzde 52 ile seçilmişse; alternatifi (rakibi) olan adayın da (tek başına ya da ittifak) yüzde 48 bandında olması gerekir.

CHP, 24 Haziran seçimleri öncesinde şark kurnazlığı yaparak birkaç tavşanın peşine birden düştü; umulanın aksine hiç birisini yakalayamadı.

Yazının Devamı

Sorun kimde?

3 Ağustos 2018

Türkiye, ABD ile AB ile komşuları ile Mısır’la, BAE ile İsrail ile Ermenistan ile problemli. Başta ABD olma üzere onlarca ülkenin her biri haksız da, yalnız biz mi haklıyız?

Komşularımız-dan Yunanistan ile aramızda yığınla sorun var. Örneğin; aramızda kronikleşen Kıbrıs sorununu, BM Genel Sekreterinin gözetiminde yıllarca müzakere ettik ve sonunda bir metin üzerinde anlaştık.

Anlaşma metni KKTC’deki halk oylamasında kabul edilmesine karşılık, Güney Kıbrıs’taki halk oylamasında kabul edilmedi. Peki, oyunbozan kim; sorun kimde?

ABD ile sözde stratejik müttefikiz; NATO’da da ABD ve diğer üye ülkelerle düşmana karşı aynı safta savaşmak için kader birliği yaptığımız bu ülkeler bize, düşmanların yapmadığını, yapamadığını yapıyor.

ABD’ye bakın; sekiz ülke ile birlikte ortaklaşa yürüttüğümüz ve 800 milyon dolar vererek ortak olduğumuz F-35 savaş uçaklarını Türkiye’ye vermeme kararı alıyor.

Aynı ABD, Türkiye’nin içişleri ve adalet bakanları hakkında yaptırım kararı alıyor. O bakanları atayan Sayın Erdoğan olduğuna göre; ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!’ diyerek, gerçekte Sayın Erdoğan’a gözdağı verilmek isteniyor.

Ülkemizde yapılan tüm darbelerin arkasında başta ABD ve bu ülkeler var.

Yazının Devamı

ABD ile dostluk!

1 Ağustos 2018

ABD, Batı’dan kaçan kanun kaçaklarının ülkesi.

Yerli halkların köklerini kazıyarak ve birbirlerinin gözlerini oyarak meydana getirdikleri devasa madde blokunun üzerine devletlerini inşa ettiler.

Yahudi Siyonizm’inin gökte arayıp yerde (ABD’de) bulduğu madde imparatorluğuydu bu.

El ele vererek dünyanın jandarmalığına (mafya) soyundular ve sınırsız mesafe kat ettiler.

Dünyanın bölüşümünde Türkiye, Sovyetler’in tehdidi karşısında, sözde, hürriyetçi kanatta, yani ABD ekseninde kaldı.

Bize bahşedilen (!) özgürlüğün ne menem şey olduğunu, devletimizin resmi ve sivil tüm kurum ve kuruluşlarının kılcallarına değin nüfuz etmek suretiyle ve üst üste yaptırdıkları darbelerle gösterdiler.

Elimize tutturdukları elma şekerini seneler senesi yalattılar ve biz, bu şekerden elimizde yalnızca sapının kaldığını ancak 15 Temmuz’daki alçak darbe girişimiyle fark edebildik!

Türkiye, yeniden bir bağımsızlık savaşı vermenin gayretleriyle çırpınıyor ve devleti millilik adına yeniden kurguluyor.

Yazının Devamı

Irkçılık hortluyor!

30 Temmuz 2018

Kıyamet savaşı OrtaDoğu’dan ve İsrail’in yüzünden çıkacak.

O İsrail ki, kurulduğu günden beri kabına sığmıyor; genişledikçe genişliyor ve işgal ettiği toprakları, asıl sahipleri olan Filistinli Araplara dar ediyor.

Attığı her haksız adım karşısında; BM’in aleyhine çıkardığı hiçbir kararı tanımadı ve bildiğini okudu.

Bütün bu pervasızlıklarına karşı en ufak bir yaptırımla karşılaşmadı.

Oysa ki İsrail, dünyadaki devletler sıralamasında demokratik yönetimler arasında yer alıyor.

ABD’yi arkasına alarak yaptığı enva-i
çeşit zulüm ve baskılara bakıldığında; demokratik değerleri hiçe sayan ve hatta onların katili bir devletle karşılaşılır.

Zira demokratik değerler ırkçılığı yasaklar. İsrail parlamentosunun son çıkardığı kanun ise, ırkçılığın daniskası olup, insanlığın

Yazının Devamı

Proje partiler!

27 Temmuz 2018

Proje partilerin son dönemdeki tipik örneği İYİ Parti’dir.

Bunun da sonunun, önceki proje partilerininki gibi olacağı pek tabiidir.

İYİ Parti, mevcut siyasi partilerde umdukları yeri bulamayan, küskünlerin, kırgınların, kızgınların ve hepsinden önemlisi, tasarlanan projeyi hayata geçirmek için kurgulanmış kişilerin oluşturdukları bir siyasi oluşumdu.

Ayrı köklerden gelen benzemezlerin belirlenen bir hedef için birleştikleri bir yapıydı. Belli ki bu yapı bir amaç için kurulmuştu.

Tek bir gayeleri vardı; o da Sayın Erdoğan’ı başkan seçtirmemekti.

Erdoğan düşmanlığında o kadar ileri gitmişlerdi ki aynı amaç etrafında kurulan koalisyonda (yıkım ekibinde) yer aldılar.

Projenin asıl ayağı (Abdullah Gül’ün çatı adaylığı) kulaklarına üflenince hop oturup hop kalktılar!

15 Temmuz darbesi öncesinde başbakan olacağını dillendiren Sayın Akşener, bu kez cumhurbaşkanlığında ısrarlıydı!

Yazının Devamı

Partiler kaynıyor!

25 Temmuz 2018

24 Haziran seçim-leri sonuçları itibarıyla önceki seçimlerin aksine Türk siyasi hayatında milat olmuştur. Zira önceki seçimlerde bir parti tek başına iktidar çoğunluğunu elde etse bile, kavga bitmez ve siyasi tansiyon düşmezdi.
Hükümetin teşkili haftalar alır; hükümet, kurulduktan sonra da ‘güvenoyu’ tehdidiyle yaşardı.
Milletten alınan güvenoyu yetersiz sayılırdı. Nitekim başbakanlar çalışacakları bakanları bile vesayetin gölgesinde belirlerlerdi. Bu bile yetmez; millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanları bakanlar listesine müdahalede bulunur; “Şu bakanı çıkar, bunu bakan yap!” diyebilirlerdi.
Yine eski sistemde, kurulan kabineyi cumhurbaşkanı onaylasa da hükümetin oluşmasına yetmezdi. Ayrıca, mahut hükümetin programı Meclis’te okunup, Meclis’in kahir ekseriyeti tarafından güvenoyu alması gerekirdi.
Asılın (millet) yetkilendirmesi yetmiyor, ayrıca vekilinin de yetkisi aranıyordu.
Yeni sistemde ise (Başkanlık) bunların hiçbiri yok. Ya ne var? Hükümetin işine bakması ve bunun için gayret sarf etmesi var.
Eski sistemde diğer bir tuhaflık da muhalefet partilerinde yaşanıyordu. Seçimi kaybeden lider, istifa etmek yerine, koltuğa yapışmanın hesaplarına girişiyordu.

Yazının Devamı