PKK, terörü tırmandırmaya ve yaymaya çalışıyor. Şemdinli saldırısı, Gaziantep vahşeti ve Beytüşşebap saldırısıyla kan dökmeye devam ediyor.
Israrlı şekilde ilçeleri ele geçirmek üzere saldırılarda bulunuyor, ancak başarılı olamıyor.
Anlaşılıyor ki, PKK önümüzdeki dönemde elinden geldiğince kan dökmeye kararlı. Türkiye’nin Suriye ve İran’la gerilen ilişkilerinden de yararlanarak daha fazla eylem yapmaya niyetli.
Bir süre önce barıştan, müzakereden, uzlaşmadan söz eden PKK, gerçek yüzünü göstermeye başladı ve bir ölüm makinesi olduğunu, destekçileri de dahil tüm dünyaya gösterdi.
Böyle bir ortam içinde PKK’nın legal siyasi alandaki uzantısı olarak görünen BDP ne yapıyor?
BDP milletvekilleri, kan döken teröristlerle Şemdinli yakınlarında kucaklaşıyor, hasret gideriyor! Bu kucaklaşmayı savunuyor, dünyaya bu görüntüyü veriyor.
Arkasından da çıkıp, hükümete, “müzakereye oturalım” diyor.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, PKK’nın kanlı terör saldırılarının arkasından, “400 kilometrekareyi PKK kontrol ediyor” dedikten sonra, hükümete, “oturup konuşalım” çağrısı yapıyor.
BDP’nin işlevi
Demirtaş, PKK’nın terörüne yaslanıp, hükümeti masaya çağırıyor.
Milletvekilleri, teröristlerle kucaklaşan bir partinin eşbaşkanı olarak yapıyor bu çağrıyı...
Mutlu yüz ifadeleriyle teröristleri kucaklayan milletvekillerinin tavrını, “insani refleks” olarak niteleyen Demirtaş’ın çağrısı, “PKK’yla başedemiyorsunuz, buyurun masaya, istediklerimizi verin” anlamı taşıyor.
BDP, teröre karşı durmak, mahkum etmek, PKK’yı eleştirmek, onu yönlendirmek bir kenara, terör dalgası üzerine oturup siyaset yapıyor, hükümeti masaya çağırıyor.
Bu da BDP’nin, iki de bir örnek gösterilen İngiltere ve İspanya örneklerindeki siyasi partilerin işleviyle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını kanıtlıyor.
İktidar-ana muhalefet uzaklaşması
Bölgesel konjonktürden de yararlanarak tırmanan kanlı terör karşısında siyaset kurumunun bir araya gelmesi kamuoyunun öncelikli beklentisiydi.
Ancak, iktidar ve ana muhalefet, bu olaylar karşısında yakınlaşmaları gerekirken giderek birbirinden uzaklaşıyor.
Bir süre önce kamuoyunda takdirle karşılanan ve uzlaşma zemini oluşacağı umudu yayan hava kısa süre içinde tam tersine döndü.
Liderler, terör olayları karşısında birbirlerini daha sert ifadelerle eleştirmeye başladılar. İktidar ana muhalefeti, ana muhalefet iktidarı sorumlu görmeye ve göstermeye gayret ediyor.
Terör, yeni bir sorun değil. Türkiye, yaklaşık 30 yıldır ayrılıkçı PKK terörüyle mücadele ediyor.
Her iktidar, terörle mücadele etti, doğru bildiği politikalar izledi, ancak terör sonlanmadı. Bugünkü iktidar da kendi yöntemleriyle mücadele etti, kendi politikalarını uyguladı; terör yine bitmedi. Mücadele etmeye devam ediyor.
Bu da gösteriyor ki, terör sadece bir partinin, bir hükümetin sorunu değildir. Terör, ulusal nitelikli bir sorundur. Bu nedenle hem mücadelenin hem de çözüm arayışının ulusal bir anlayışla yürütülmesi gerekir.
Bu da en azından iktidar ve ana muhalefet partilerinin yakınlaşmasıyla, uzlaşma zemini oluşturmasıyla mümkün olur.
İhtiyaç buyken birbirlerinden giderek uzaklaşmaları, ortak çalışma zeminini zorlaştırmaları Türkiye’nin değil, terör örgütünün ve onu destekleyen güçlerin işine yarar.
Siyaset kurumu, bu tehlikeyi görmeli ve teröre karşı birlikte hareket etmenin yollarını aramalıdır.