PKK’nın Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde iki askeri birliğe yaptığı saldırı, Genelkurmay’ın dün açıkladığı gibi terör eylemlerinin daha da şiddetleneceğini gösteriyor. Anlaşılıyor ki, PKK ilan ettiği gibi kanlı eylemlerini sürdürecek.
Terördeki tırmanışı, dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla konuştum. Adıyaman seyahatine hazırlanan Kılıçdaroğlu, böyle bir terör olayı sonrasında, “Hükümeti suçlamak istemiyorum; bu tür olaylar üzerinden siyaset yapılmasını veya siyasi kazanç beklenmesini doğru bulmuyorum” diyerek girdi söze ve şöyle devam etti:
Ortak proje
“Terör, Türkiye’nin ulusal bir sorunudur. Bu soruna da ulusal düzeyde yaklaşmak gerekir. Terörle mücadele için ortak bir proje geliştirmemiz lazım. Bütün partilerin, devlet kurumlarının, anayasal kuruluşların, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesi lazım. Hep birlikte terörle mücadele için ulusal politika oluşturmamız lazım. Ben soruna böyle bakıyorum.”
Suçlamak yanlış
PKK teröre hız verdi. Genelkurmay Başkanlığı, terör eylemlerinin artarak devam edeceğinin değerlendirildiğini açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın söylemlerine bakıldığında diyalog kapısının kapandığını, açılım süresinin başlangıcında kurulan köprülerin de atıldığını söyleyebiliriz.
Hükümetin başlattığı açılım süreci, PKK ve BDP açısından tatmin edici olmadı, yetmedi. PKK, terörü körüklemeye başladı.
Açılım sürecinden bu yana verilen şehit sayısı l84. Son iki aydaki terör eylemlerinde verilen şehit sayısı 37.
Böyle bir ortamda barış ortamından söz etmek mümkün değil. Açılım sürecinin PKK-BDP çizgisine neden yetmediğini irdeleyelim:
PKK nedir?
Tamgün yasasının çıkarılması sırasında doktorlardan, özellikle de tıp fakültesi hocalarından yoğun itirazlar gelmişti. Yansıttığımız bu itirazlara Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ yanıt vermişti.
Doktorların itirazları yeniden gündemde. Nedeni ise söz konusu yasanın doktorlara karar vermek için tanıdığı sürenin ilerliyor olması. Örneğin devlet hastanelerinde çalışan doktorların temmuz ayında kararlarını vermeleri gerekiyor. Ya hastanede kalıp muayenehanelerini kapatacaklar ya da tersini yapacaklar. Tıp fakültesi hocaları da yılsonuna kadar kararlarını verecekler.
Değişik alanlardan bir grup tıp fakültesi öğretim üyesi profesör, dün gazetemizi ziyaret ederek, üniversitelerin döner sermayelerinin durumunu, tamgün yasasına itirazlarını aktardılar.
Tıp hocalarının itirazlarını şöyle sıralayabiliriz:
Söylenen para yok
1Tamgün yasasıyla öğretim üyelerinin ayda 17.000 TL’ye kadar maaş alacakları söylenmişti. Böyle bir maaş yok. Bir profesörün bu maaşı kâğıt üstünde bile alabilmesi için 2000 hastaya bakması veya 200 ameliyat yapması gerekir ki, bu fiziken mümkün değildir. Kaldı ki, üniversitelerin döner sermayeleri iflas noktasındadır. Hiçbir üniversitenin döner sermayesi,
İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırması ve 9 Türk vatandaşını öldürmesi sonrasında Ankara, Tel Aviv’den taleplerini yerine getirmesini bekliyor.
İsrail ise Türkiye’nin talepleriyle ilgilenmek yerine dünya kamuoyuna uluslararası sularda yaptığı bu saldırının “haklı” olduğunu kanıtlama peşinde. Oysa, Ankara İsrail’in tutumunu değiştirmesi için fazla beklemeye niyetli gözükmüyor.
Dört koşul
Diplomatik kaynaklar, Ankara’nın İsrail’e dört talep ilettiğini belirtiyorlar. Buna göre, Ankara’nın Tel Aviv’den talepleri şöyle:
1- Türkiye’den özür dilenmesi.
2- Tazminat ödenmesi.
PKK terör eylemlerini artırdı. Son 2 aydaki şehit sayısı 34. Bu yılın ilk 6 ayında terörde çok belirgin bir artış var.
Gelişmeler ve PKK’nın tehditleri gösteriyor ki, terör eylemleri önümüzdeki dönemde de artarak devam edecek. Eylemlerin batıya ve kentlere yayılacağı tehdidi gündemde tutuluyor.
Hükümetin “açılım” sürecini başlatmasıyla eylemsizlik kararı alan PKK, bu kısa sürede yine terörle siyasi taleplerini dayatma çizgisine döndü.
Hükümetin başlattığı açılım süreci, öne sürüldüğü gibi terörü bitirip, barış ortamı yaratma amacına ulaşmadı. Habur girişindeki görüntüler, toplumun gösterdiği tepki, hükümeti de bu süreci yeniden değerlendirmeye yöneltti.
Açılım paketinin içeriği belli oldukça, PKK ve onun siyasi alandaki yansıması olan BDP’nin tatmin olmayacağı anlaşılmıştı. PKK-BDP çizgisi, siyasi hedeflerine ulaşma yolunda önemli adımlar görmedikçe, terör yönteminden vazgeçmeyeceğini de göstermiş oldu.
Siyasi iktidarın açılıma yönelmesini terörle sağladığını düşünen PKK-BDP ikilisinin, şimdi yeniden aynı yöntemi kullanarak mesafe almaya çalıştıkları anlaşılıyor.
Açılım tartışmalarının başlangıcı anımsanırsa, bu çizginin temel hedefini oluşturan “Kürt kimliğine anayasal
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçildiği CHP kurultayı sonrasında, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Ankara’dan buruk ayrılmıştı.
İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığından bu yana Kemal Kılıçdaroğlu’yla “ikili” bir görüntü veren Tekin’in beklentisi, MYK’ya seçilmek ve genel başkan yardımcılarından biri olmaktı.
Ancak, Parti Meclisi’ne seçilen Tekin, MYK üyeliğine seçilmedi. Dolayısıyla genel başkan yardımcısı olamadı.
Bu gelişme Genel Sekreter Önder Sav’ın Tekin’e karşı olmasına bağlandı. Bunun nedeni olarak da Tekin’in, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını hemen desteklemediği, ayrı liste çıkarmaya çalıştığı ve Parti Meclisi seçiminde Sav’ın ismini çizdirdiği gibi iddialar gösterildi.
Sonuçta Gürsel Tekin’in İstanbul İl Başkanlığı’na geri dönmek istediği, Kılıçdaroğlu’nun bu öneriyle kendisini İstanbul’a uğurladığı haberleri geldi. Ancak, bu da gerçekleşmedi.
Kılıçdaroğlu’nun teklifi
Gürsel Tekin sorunu nasıl çözülecek diye merak edilirken CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Tekin’i dün telefonla arayarak şu teklifi götürdü:
“Ancak o biliyordu ki, eşi kendisinin varlığıyla görevini daha şevkle ve heyecanla yapacaktı. Çünkü askerlik, eşi gibi kendisi için de bir yaşam tarzıydı. Ancak eşiyle birlikte olması onun için bütün zorlukların ikinci planda kalması anlamına geliyordu.
Bu kısacak mutlu yaşamında bir tek şeyi düşünmemişti; bölücü terör örgütünün kahpece bir saldırıyla savunmasız, tek suçu ‘eşim nerede olursa olsun ondan ayrılmayacağım, birlikte olacağım’ diyen kendisini hedef alacağını...
Bu son saldırı göstermiştir ki, bölücü terör örgütü eski kirli günlerine tekrar geri dönmüş ve hedefleri arasına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personeli yanında onların eş ve çocuklarını da almıştır.
Henüz 47 gün önce kurulan bir yuvanın yok olmasına ve masum bir evladımızın hayatını kaybetmesine yol açan bu hain saldırı Türk Silahlı Kuvvetleri ailesini derinden üzmüştür. Acımız büyüktür.”
Kamuoyu merak ediyor
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) internet sitesinde yer alan açıklamadaki bu cümleler, bütün Türkiye’yi ağlattı. Bu duygu yüklü cümleler, Osmaniye’nin Kanlıgeçit Botaş Jandama Karakolu lojmanlarına PKK’nın yaptığı saldırıda başından ağır yaralanan ve hayatını kaybeden Jandarma Teğmen Cumhur Akdağ’ın
Türkiye’nin, İran’a uygulanacak yaptırımlar konusunda Brezilya ile birlikte “hayır” oyu kullanması tartışılıyor.
Türkiye’nin oyundan memnun olmamakla birlikte Washington’un verdiği ilk tepki, “İran’la diplomatik kapıyı açık tutar” yönündeydi. Dün “hayal kırıklığı” ifadesi kullanıldı.
İçeride ise, “Eğer İran ileride nükleer silah yaptığını açıklarsa, bunun hesabı Türkiye’ye sorulur ve kesilir” türünden yorumlar yapılıyor.
Eğer böyle bir gelişme olursa, İran’ın atom bombası üretmesinin sorumluluğu Türkiye’ye yüklenebilir mi?
Bu yaklaşım, “Türkiye yaptırımlara hayır dedi, İran’ın nükleer silah üretmesini sağladı veya önemli katkıda bulundu” demek olur. Veya tersinden bakarsak, “Eğer Türkiye yaptırımlara evet deseydi, İran atom bombası üretemezdi” anlamı çıkar ki, haksızlıktır.
Yaptırım durdurur mu?