Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tahmin edildiği gibi İsrail’e karşı çok sert bir konuşma yaptı.
Ankara’ya iner inmez Başbakanlık’ta Milli Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay İkinci Başkanı’yla bir araya gelen Erdoğan, partisinin grup toplantısında aynı anda İngilizce ve Arapçaya çevrilen konuşmasında Netanyahu hükümetine yüklendi.
Ağır sıfatlar
Başbakan Erdoğan, İsrail’i suçlarken, çok ağır sıfatlar kullandı. İsrail’in, yardım gemisi Mavi Marmara’ya saldırması, aralarında Türk vatandaşlarının da bulunduğu 10 civarında olduğu tahmin edilen gönüllüyü öldürmesi ve onlarcasını yaralamasını, “Korsanlık, haydutluk, cinayet, devlet terörü” olarak niteledi. Erdoğan, belki savaş halindeki ülkelerin birbirlerine karşı kullanabilecekleri ağırlıkta sıfatlar seçerek, Ankara’nın duyduğu öfkeyi dünya kamuoyuna yansıtmış oldu.
Hedef Netanyahu
Başbakan Erdoğan’ın konuşması Netanyahu hükümetinin hem İsrail iç kamuoyu hem de dünya kamuoyunu harekete geçirerek, işbaşından gitmesine yönelik bir stratejiye dayanıyordu.
Türkiye dün iki kötü haberle uyandı. İlk haber gece yarısı İskenderun Deniz İkmal Destek Komutanlığı’na yapılan roket saldırısıydı. 6 askerimiz şehit edildi.
Sabaha doğru 05.00 sularında da İsrail komandolarının Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırdıkları haberi geldi.
İsrail, iletişimi de kestiği için sağlıklı haber alınamadı. Ancak, çeşitli kaynaklar 10’dan fazla ölü olduğu ve ölenlerin bazılarının da Türk vatandaşı olduğu haberlerini geçtiler.
İnsanlık ve akıl dışı
İsrail’in, Gazze’ye yardım götüren konvoyu bir şekilde İsrail limanlarına yönlendirmek için müdahale edeceği bekleniyordu ama böyle insanlık ve hukuk dışı bir saldırıda bulunacağı beklenmiyordu.
İsrail hükümeti, akıl dışı bir tutumla uluslararası sularda sivil bir konvoya askeri bir operasyon düzenledi. İsrail’in, operasyon için Türk bandıralı Mavi Marmara gemisini seçmesi ve Türk vatandaşlarını öldürmesi de dikkat çekiciydi.
Prof. Dr. Sencer Ayata, Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi sosyologlardan biri olarak biliniyor. Ayata, Kemal Kılıçdaroğlu’nun davetiyle CHP Parti Meclisi üyesi oldu. Ayata, rotasını yoksulluğa çeviren Kılıçdaroğlu ve CHP’ye en fazla katkı sunacak isimlerden biri olacaktır.
CHP’nin son yıllarda bu kesimle yeterli temas kuramadığı eleştirileri de dikkate alınırsa Sencer Hoca’nın, Parti Meclisi’ne davet edilmesinin nedeni daha iyi anlaşılıyor.
Ayata’nın Radikal gazetesinde “Finansal Krizden Toplumsal Krize” başlıklı bir araştırması yayımlanıyor. Sadece CHP’nin değil bütün partilerin çok iyi okumaları gereken bir yazı dizisi. Kriz sonrasında yaygınlaşan işsizlikle birlikte geçim sıkıntısı içindeki kesimlerin davranış biçimlerini saptayan ve irdeleyen bu yazı dizisi Türkiye’deki temel sosyo-ekonomik sorunu da gözler önüne seriyor.
Sorunun boyutları
Sencer Hoca’nın saptamalarını şöyle özetleyebiliriz:
1- Krizin ilk etkisi işsizliğin artması oldu. Bunun en önemli nedeni küçük ve orta ölçekli işletmelerin ilk önlem olarak işten çıkarmaya başvurmaları.
CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığımız kapsamlı söyleşi ile ilgili tartışmalar sürüyor. Kılıçdaroğlu’nun etnik ve inanç merkezli siyaset yapmayacağına ilişkin tutumunun yanı sıra askerin siyasete müdahalesine de karşı duruş sergilemesi yeni dönemde ilgi uyandıracak gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu’nun, “27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyor” sözleri, birçok kesimde takdir görürken, 27 Nisan bildirisi ve 28 Şubat süreciyle ilgili görüşlerinin de merak edildiği anlaşıldı.
Kılıçdaroğlu’na dünkü görüşmemizde bu iki konuyu da sordum. Kılıçdaroğlu, diğer sorularda olduğu gibi bu sorulara da net yanıtlar verdi.
“27 Nisan’ı doğru bulmuyorum”
Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde TSK’nın internet sitesine konulan bildiri, “e-muhtıra” olarak nitelendirilmişti. Bu bildiriye karşı ertesi gün hükümet de Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in okuduğu bir bildiri ile bu girişimin askerin siyasete müdahalesi olduğunu belirtmişti.
Kılıçdaroğlu’nun 27 Nisan bildirisi ile ilgili soruma verdiği yanıt şöyle oldu:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, henüz koltuğuna oturmadan siyaset gündeminin ilk sırasına oturmuştu. Görevi aldıktan sonra da ilgi odağı olmayı sürdürüyor.
Murat Yetkin’le birlikte yaptığımız, “Kılıçdaroğlu söyleşisi” büyük ilgi uyandırdı. Bunun nedenlerinden biri Kılıçdaroğlu’nun, kurultay konuşmasında fazla yer vermediği veya değinmediği konularda yönelttiğimiz sorulara yanıt vermiş olmasıydı. “Bu konularda neden konuşmuyor” diye eleştirilen Kılıçdaroğlu, konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun “hassas” konulardaki sorularımıza verdiği yanıtlar, nasıl bir lider profili çizeceğinin ipuçlarını da veriyordu.
Kürt sorunu
CHP’nin yeni liderine yöneltilen eleştirilerin başında; neden Kürt demiyor, neden Kürt sorunundan söz etmiyor, sorusu geliyordu.
Kılıçdaroğlu, bu konudaki tutumunu açıkladı. “Kürt demedim ama Türk de demedim, Çerkez de demedim” yanıtı verdikten sonra, “etnik kimliği ve inançları siyasetin merkezine koymayacağını” üstüne basarak söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Darbeler hep CHP iktidara yakın olduğu dönemlerde yapılmıştır ama fatura CHP’ye çıkarılmıştır. Askeri darbe kesinlikle savunulamaz. Şu anda bir askeri vesayet değil, sivil dikta anlayışı ürkütüyor bizi. Kürt sözcüğünü kullanmak bir maharetse, kullanırız. Ben Kürt demedim ama Türk de demedim, Çerkez de demedim. Kimse ötekileştirilmemeli. Manşetle değil delegelerin oyuyla geldim” diyor
CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla Zonguldak seyahati dönüşünde dün makamında görüştük. Murat Yetkin’le birlikte ziyaret ettiğimiz Kılıçdaroğlu’na yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
Yarın (bugün) 27 Mayıs’ın 60. yıldönümü. Size, kurultay konuşmasında, askerlerin siyasete müdahalesine karşı bir tutum sergilemedi eleştirisi de yapıldı. Darbelere, darbe girişimlere karşı bir şey söylemediğinize vurgu yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Darbeler hep CHP iktidara yakın olduğu dönemlerde yapılmıştır ama fatura CHP’ye çıkarılmıştır. 27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyorlar. Askeri darbelere karşıyız. Askeri darbe kesinlikle savunulamaz. Ortak paydada uzlaşmamız lazım. Belli doğrular ortak payda olmalı. Örneğin demokrasi, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, insan hakları,
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı seçildikten sonra, kurultaya davet etmedikleri için, “Bütün siyasi partilerden özür diliyorum” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da grup konuşmasında, partisinin CHP kurultayına davet edilmediğini anımsattıktan sonra, “Bu durumda ben ziyarete gitmem” karşılığını verdi.
Liderler ve siyasi partiler arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi toplumu da geriyor. Hızla kutuplaşmaya yol açıyor. Siyaset dünyasında diyalog gelişmiyor.
Başbakan ile ana muhalefet lideri arasındaki diyalog, kutuplaşmanın gevşemesi ve özellikle dış politikada, anayasa, ulusal nitelikteki sorunlarda uzlaşmaya dayalı politikalar üretmek açısından büyük önem taşıyor.
Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı seçilmesinden sonra, “acaba siyasette yeni bir tarz gelişebilir mi?” sorusu da gündeme geldi.
“Geleneklerimiz var”
CHP’de yeni bir dönem başlıyor. Oybirliği sayılabilecek bir destekle Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, yeni dönemin ilk işaretini hem konuşmasıyla hem de Parti Meclisi’yle vermiş oldu.
Yükü ağır
Kılıçdaroğlu’nun ağır bir yükün altına girdiğine kuşku yok. Yükü ağırlaştıran en önemli faktör, iki günlük kurultay süresince görülduğü gibi hem partililerde hem de kamuoyunda oluşan beklentinin çok yüksek oluşu.
Kılıçdaroğlu, bu beklentileri karşılamaya çalışacak. Ortaya koyduğu yüzde 40 hedefiyle kurultaya hâkim olan “iktidar umudu” Kılıçdaroğlu, aşması gereken çıtayı çok yükseltmiş durumdadır. Beklenen, CHP’yi iktidara taşımasıdır.
Estirdiği rüzgâr