Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış.
Öylesine fuzuli işlerle yorulmak zorunda kalıyor ki bu çene...
Varsın biraz da zenginin parası yüzünden yorulsun.
Üstelik onlar eften püften zengin değil.
Hepsi de ABD’li dolar milyarderi.
Benim onları konu edişimin ise nedeni, bir umut; yani, Forbes’in Amerikan milyarderleri listesinde yer 400 kişiden biri, acaba “içimizden birine” ilham verebilir mi?
Önerim şu.
Bir sözcüğün anlamını daha iyi kavramak için, onu cümle içinde kullanmakta yarar var.
Örneğin...
“Güney Kore’de satışa sunulduktan itibaren sadece 30 günde 1 milyon adet satma başarısını gösteren Galaxy S2, selefi Galaxy S’in 70 günü bulan rekorunu da egale etmeyi başarmış oldu.”
“Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine göre, Türkiye Otomotiv pazarında 2011 yılı Ocak-Haziran döneminde otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı 421 bin 43 adet olarak gerçekleşti.”
“Dünya üzerinde tahminen 6,900 adet dil konuşulmaktadır.”
“300 adet java oyun tek pakette toplandı.”
Hâlâ aynı jargon kullanılıyor mu, bilmiyorum.
Ama “boşta gezenlere” takılan bir isim vardı eskiden:
“Kaldırım mühendisi!”
Gel zaman.
Git zaman.
Kaldırım mühendisliği adının gerçek anlamıyla mütenasip bir gelişme göstererek iyi para kazandıran bir sektör haline dönüştü.
Belediye başkanları canları sıkıldı mı kırdılar, kırdırdılar kaldırımları.
Yapmayın bunu birader, yapmayın...
Bu kent yıllardır, bir “İzmir Klasiği” haline gelen; her yapılacak, yatırıma bir kulp takma huyu yüzünden bu hale geldi.
Bir nebze olsun ders almadan aynı kötü huyu “normalmiş” gibi hala sürdürmeye devam ediyoruz.
* * *
Ulaştırma Bakanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, yarın Konak Tüneli’nin temelini atacak.
Bu proje, kent içi trafiği büyük ölçüde rahatlatacak bir yatırım.
Tünelin uzunluğu 2 kilometrenin biraz üzerinde.Yatırım tutarı ise ciddi bir para. Neredeyse 150 milyon liranın üzerinde.
Seçim sisteminin çarpıklığını, milletin kendi vekilini “bizzat seçme” hakkına sahip olmadığını defalarca yazdım.
Ne çare...
Türkiye’yi bugüne kadar kim yönettiyse, en azından bu konuda “tam mutabakat” sağladılar.
Hükümet etmeyi “hükmetmek” saydılar!
Neticede milletvekilleri, milletin iradesinden “eser miktarda” pay alarak Ankara’nın yolunu tuttular.
Son genel seçimde milletvekili payesi kazananlardan biri de, Mustafa Balbay’dı.
Sistemi, düzeni, yasaları ne kadar eleştirsem de; onlara uymak gibi bir “zorluk ve zorunluluk” var önümde.
Hali vakti yerinde olan bir işadamından “memleketin durumunu” özetleyen ilginç bir yorum dinledim geçenlerde.
Dedi ki:
“Burada çalışan işçi arkadaşların çoğu Ak Parti’den memnun. ‘İstikrar var’ diyorlar. Şaşırıyorum. Kardeşim, istikrar olsa da, olmasa de senin alacağın para 700 lira. Ak Parti, benim partim aslında.”
Aslında...
Şaşıracak bir şey yok.
Dar gelirli halinden memnun çünkü...
Onu mutlu etmek daha kolay.
Eğri oturanlar da, doğru konuşmak zorunda.
Aksi halde farkına bile varmadan devrilip giderler, oturdukları yerden.
Önce CHP.
Sanmaktalar ki:
Dünya yıkılsa, İzmir’de seçim kaybetmezler.
Daha önce de uyardım.
Bir daha yazayım.
Posta kutusuna düşen mesajları aman ha bir göz atmadan çöpe göndermeyin.
Aralarında öylesine önemli, anlamlı ve çarpıcı yazılar oluyor ki bazen, onları ıskalamak gerçekten büyük kayıp.
Örnekse...
Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı.
Bütün köy ahalisi toplandı. Birinin elinde şemsiye vardı.
İşte bu...
İnançtır.