NEYMİŞ?
İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin “Üçüncü İzmir” projesiyle ilgili hazırlanan imar planlarının yürütmesini durdurması, kente zarar verecekmiş.
Tamam.
Bırakın kim, ne istiyorsa yapsın.
Ama deprem olduğunda, binalar sallandığında, hele Allah muhafaza tepemize yıkıldığında da kimse sızlanmasın!
Çünkü mahkemenin verdiği kararı doğru dürüst okumadan, bilmeden konuşup, yazanlar; böyle bir sürece yol veriyorlar.
Ne deniyor mahkeme kararında?
VATAN ile millet, nasıl ki et ile tırnaktır; Ankara ile beraber aynı kaderi paylaşan Çankaya’dır.
Ankara’sız Çankaya...
Çankaya’sız Ankara olmaz.
Çankaya, 864 rakımlı tepedir.
Çankaya, Cumhuriyet’tir.
Çankaya, Atatürk’tür.
Cumhurbaşkanı olsam, Çankaya Köşkü’nün havasını solumak için bir dakikamı feda etmezdim.
KİMİNİN şansı yoktur. Tarlası, arsası şu veya bu nedenle belediyeler ve devlet kurumları tarafından kamulaştırılır.
Biçilen değer, aslında biçilmiş bir bedenden arta kalan mevta kadar değer taşır.
Vatandaş işi yoksa uğraşsın.
O mahkeme senin, bu bilirkişi berikinin; raporlar, duruşmalar, temyiz derken, yıllar geçer aradan.
Kimse seslendirmez ama avukat fısıldar kulağa:
“Rayiç bedeli yükseltmek için şu kadar .... lâzım.”
Hazırda paran yoksa yandın.
İZMİR Milli Eğitim Müdürü Ragıp Üye’nin geleceğe yönelik umut dolu sözlerine aynen katılmam için, öncelikle geçmişin değerlendirmesini nasıl yaptığını öğrenmem gerekiyor.
Yapacağı değerlendirme, akla ve mantığa uygunsa...
Her türlü kaygı ve korkudan uzaksa...
Tamam.
“Geçmişten ders alınmıştır” diyeceğiz o zaman.
Yine tamam.
Geçen yıla göre, göreceli bir yükseliş var.
İSTER 70 milyonluk bir ülke olun, ister iki kişilik bir aile.
“Bütçe açığı” ülkeler için de, insanlar için de aynı anlama gelir:
Felâket.
Bir ailenin bu durumda yaptığı ilk şey, dişten tırnaktan kesmektir.
Çorap delinir ama yenisi alınmaz, dikilir.
Sabah beş adet zeytin yerine, iki tane ile idare edilir.
Ve an gelir, insanlar mecburen kredi kartına yüklenir.
Ege’nin en büyük 100 sanayi kuruluşu içinde, benim kriterlerime göre, gerçekten “en büyük” sıfatını hak eden kuruluşların yeri bir başka.
Örneğin, tamamen özel sektör yatırımı olması, katma değer yaratan üretim yapması, teknolojiyi üst düzeyde kullanması, çağın ekonomik ve sosyal değerleriyle uyuşması; benim için önemli.
O nedenle, açıklanan listede üçüncü sırada olmasına karşın, benim listemin birincisi:
Vestel Elektronik Sanayi A.Ş.
İkinci sıra, Denizli’den; Erbakır Elektrolitik Bakır Mamulleri A.Ş.
Yine Manisa, yine Vestel (bu kez beyaz eşya) üçüncü sırada.
EBSO’nun listesine 11’inci sırada giren BMC, bende dördüncü.
Kılla, tüyle uğraşmayı bırakın hanımlar, beyler.
Şu gerçeğin farkına varın artık:
Başarının temelinde “eğitim” varsa, İzmir’in başarılı olması, artık temelden olanaksız hale geliyor.
Acı gerçek, son ÖSS sonuçlarıyla çirkin yüzünü yine gösterdi işte.
Başarı sıralamasında, Aydın bir numara.
Helâl olsun.
Nevşehir, ikinci.
YIL 2006, günlerden 12 Eylül’dü. Sabah 6.30 sıralarında, Urla’nın İskele Mahallesi Çeşmealtı yolunda bir kaza meydana geldi.
Bir minibüs, kapağı açık bırakılan rögara girince sol ön ve sağ arka tekerleği patlamış, yoldan çıkarak bir evin duvarına çarpmıştı.
Sürücü Ali Odabaşı, orada öldü.
Önce kendime kızayım bir güzel:
Yazıklar olsun sana Feyzi Hepşenkal... Sen de diğerleri gibi, nasıl olur da bu olaya “kaza” dersin?
Bunun adı cinayet.
En azından, ölüme sebebiyet vermek.