EYLÜL ayının başıydı. Ama 2002 yılının Eylül ayı.
Recep Tayyip Erdoğan’a sordu lar:
“Gittiğiniz yerlerde neler görüyor, neler dinliyorsunuz? Aldığınız mektuplarda neler yazıyor?”
AKP Genel Başkanı “Üç kelime ile özetlememi ister misiniz? ” dedi:
“Kin, nefret, öfke...”
O üç kelimenin ortak paydası ise şuydu Erdoğan’a göre:
“Önce işsizlik... İşsizlik öylesine büyük sorun ki, anlatamam size.”
Ve bugün, işsizliğin 2002 yılındakinden çok daha beter bir sorun olduğunu, Recep Tayyip Erdoğan’a anlatamıyor hiç kimse!
* * *
Derler ya, tok açın halinden anlamaz.
Aynen öyle.
Açız, aç.
Ne dersen de...
Ne kadar söylersen söyle...
Anlamıyorlar işte.
* * *
Yine derler ya, ekmek aslanın ağzında.
Yok.
Eskiden ağzındaymış, artık midesinde bile değil.
Kalın bağırsağında!
Ne yapsak...
Elimizi aslanın k.çına mı soksak?
* * *
Ona da razıyız aslında, pazarda limon satmaya da.
Ama anlamıyorlar.
En acısı da, dürüst olmayı, düzgün olmayı.
Kusur sayıyorlar .
Ciddiyim.
Geçenlerde biri aynen şöyle söyledi:
“Kardeşim, sen de fazla düzgünsün.”
Düzgün olmanın kusur sayıldığı yerde, fazlasını kaldırmaya daha ne kadar güç yeter?
Bilmiyorum.
Özgürlük mü, geçiniz!
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün basın özgürlüğü sıralamasında, Türkiye’nin 175 ülke arasında 123’üncü olması, şaşırtıcı mı?
Şaşıran varsa eğer...
Ben asıl ona şaşarım!
Yine de şaşırmak isteyenler, şu ülkelerin Türkiye’nin üzerinde yer almasına şaşırsın...
Papua Yeni Gine , Burkina Faso , Botsvana , Liberya , Sırbistan , Tanzanya , Togo , Benin , Nikaragua , El Salvador , Orta Afrika Cumhuriyeti , Mozambik , Uganda , Arnavutluk , Senegal .
Yeter mi?
Yetmezse...
“Moğolistan, Kenya, Zambiya, Gine, Moritanya, Hindistan, Kamerun, Ermenistan, Ürdün” diye devam edeyim!
Ve nihayet...
“Bengaldeş’in bile altında kalmış bir Türkiye” sizi şaşırtmıyorsa, ben daha ne diyeyim?
Tek karelik duman