İzmir’de doğdum, İzmir’de yetiştim, İzmir’de yaşıyorum.
İzmir’i o kadar çok seviyorum ki, işin kolayına kaçma lüksüm yok.
Manzaraya bakıp, birine “sen suçlusun” demem, ötekine “sen haklısın” diyemem.
Yani...
Laf atanları da, taş atanları da anlamaya çalışıyorum.
Kabul edelim.
Zor bir durum.
BİR parti kurmaya niyetlensem, çok şeyi Mustafa Sarıgül’ün anlattığı gibi ya da on yıldır, yirmi yıldır yazdığım, söylediğim ve elime fırsat geçtiğinde denediğim gibi yapardım.
Misal...Özellikle belediye başkan adayları, seçimden çok önce belirlenmeli.
En az altı ay önce, mümkünse bir yıl önce.
Sarıgül arayı bulmuş “Adaylarımızı dokuz ay önce belirleyeceğiz” diyor.
Tamam.
Harika.
Her zaman dedim ki:
İZMİR’E gelen DTP konvoyunun hali malum.
Gerilla kılığına sokulmuş çocuklar...
PKK bayrakları...
Apo’nun fotoğrafları...
Tehdit ve tahrik dolu sloganlar.
DTP’nin demokrasi anlayışı buysa ve dahası eğer bu bir oyunsa...
Çok tehlikeli.
PAPAZ her zaman pilav yer mi?
Yemez.
Nitekim Çiğli’de yemedi.
Perde arkasındaki güçlerin kurguladığı hesap, başta “hesap uzmanı” CHP İzmir İl Başkanı olmak üzere hepsinin başına çuval gibi geçti!
Ensari Bulut’un vefatıyla beraber, adaylar kabak çiçeği açıvermişti.
Çiğli’deki kulisi yakından izleyen Ümit Yaldız’ın Ege’de Son Söz sitesinde yazdıklarını hatırlıyorum da, aynen “Önce 5 başkan adayı varken bu sayı cenazenin olduğu gün 11’e, CHP İl Binası’nda yapılan toplantıdan sonra 18’e dayandı” demişti.
Şanslı isimleri sıralarken de...
DOMUZ gribi nasıl ki “küresel bir salgın” ise domuz gribi aşısına karşı tavır almak da “ulusal bir salgın” halini aldı.
Hatırlarsanız düğmeye bizzat Başbakan Erdoğan bastı.
“Biz de kendimize göre araştırmalarımızı yaptık, aşı olmayacağız” deyince, bu söylem “kanun kuvvetinde kararname” olarak algılandı!
Garibim Sağlık Bakanı, cümle âlem önünde yediği fırçayı bile sineye çekip, vaziyetin vahametini anlatmak için çırpınsa da...
Heyhat!
Öteki bakanlar ardı sıra “Aşı olmayacağız” açıklaması yaptı mahcup bir edayla.
Baktım...
GAZETEDE arkadaşlar CHP’yi çekiştirip, duruyordu. Kulak verdim. Neredeyse her cümlede bir “dede” lafı geçiyor.
“Dede” aşağı... “Dede” yukarı.
Merak ettim:
“Kim Allah aşkına bu dede?”
Hayretle yüzüme baktılar, “Nasıl olur da bilmezsin” dercesine.
Bilmiyorum arkadaş.
CHP’deki lobiler, hobim olmaktan çıkalı çok oldu!
BİR hikâye ancak bu kadar güzel yazılır.
Neymiş?
Belçika’nın Gent şehrinde, Eylül ayında düzenlenen Accenta Fuarı’ndaki İzmir standının açılışını yapan Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy’a, kendisine şans getirmesi için “nazar bocuğu” hediye edilmiş...
Sonra?
Rompuy, “Buna gerçekten çok ihtiyacım var” demiş...
Daha sonra?
Avrupa Birliği liderleri günler süren arayış ve tartışmaların ardından, Belçika Başbakanı Van Rompuy’u AB tarihinin ilk başkanı olarak seçmiş...
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “Eski DGM binasındaki iki tarihi yapıdan bir tanesinin kısa süre içinde tefriş ederek Kent Koleji haline getirileceğini” açıklamasını...
“İşadamlarıyla, sanayicilerle birlikte, sektörde neye ihtiyaç varsa, kaynakçı-makasçı ne talep ediliyorsa, onu yetiştireceğiz” demesini...
“Gençlerimizi hamur gibi yoğurarak 6-7 ay içinde beş yüz ile bin arasında gencimizi belli branşlarDa meslek sahibi yapacağız” müjdesini sevinçle karşılıyorum.
Doğrudur.
500-1000 arasında mezun vermeyi hedefleyen bir yapı...
Gerçek bir “kolej” anlayışı!
Nitekim geçen gün Milliyet Ege’de yayımlanan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2010-2017 Stratejik Planı’nda da buna benzer “hoş işler” vardı.