HER gün, ya kayda aldığım yerli yabancı birkaç dizi veya en az bir film izlerim.
Aksi halde, kendimi “eksikli” hissederim.
Ve bilirim...
Sinema önemlidir.
İnsanlar için önemlidir.
Ülkeler için önemlidir.
Sanır mısınız ki, Hollywood olmasaydı; ABD bugünkü gücünde, kudretinde olurdu?
NEW YORKER Dergisi, Birleşmiş Milletler toplantısı nedeniyle Eylül ayında New York’a gelen dünya liderlerinden çoğuna bir güzel poz verdirmiş.
Büyük bölümü sabıka kayıtlarındaki alelusul çekilen vesikalık fotoğrafları andırsa da, ilginç bir albüm çıkmış ortaya.
Derginin internet sitesinde de liderleri, adına, ülkesine, yaşına, cinsiyetine, kaç yıldır görevde olduğuna göre bir “tık” ile sıralayabileceğiniz sistem kurulmuş.
Örneğin “en genç” lider...
Anayasa Mahkemesi kararı ile 21 Mart 2009’da Madagaskar Devlet Başkanı olan Andry Rajoelina, 30 Mayıs 1974 doğumlu. Yani 35 yaşında.
En yaşlı lider, Zimbabwe Cumhurbaşkanı Robert Mugabe 85 yaşında ve aynı zamanda Kaddafi’den sonra en uzun süre iktidarda kalan lider.
Albümde sadece dört kadın var.
NE Recep Tayip Erdoğan, ne Deniz Baykal, ne Devlet Bahçeli, ne Ahmet Türk...
Ne Cindoruk, ne Sarıgül, ne Şener.
Ne de attığı zaman mangalda kül bırakmayan diğer zevat!
Eskisiyle, yenisiyle ve müstakbeli ile siyasi partilerin başındaki insanların hiçbiri; askeri darbe ve teşebbüslerine “yeteri kadar” net ve sert bir duruş sergilemedi bugüne kadar.
O duruş, hiç beklenmeyen birinden geldi.
Eski bir askerden.
Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı emekli General Osman Pamukoğlu, Teke Tek programında, hele söz e-muhtıraya geldiğinde, Fatih Altaylı’nın “Siz başbakan olsaydınız ne yapardınız” sorusuna öyle bir cevap verdi ki...
TÜRKİYE İstatistik Kurumu “son durumu” açıkladı:
“Türkiye’de 11,9 milyon yoksul var.”
“Say” deseniz...
11 milyon 900 bine kadar sayamaz kimse.
Rakam o kadar büyük yani.
Yine o kadar ki:
İki büyük muhalefet partisi CHP ile MHP’nin son genel seçimde aldığı oyu toplayın...
ZOR ama zorunlu bir karşılaştırma yaptım.
Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalardaki sayıların yansıttığı dramatik gelişmeyi anlamaya çalıştım.
Tarih, 13 Kasım.
Domuz gribine verilen 20 kurban ile hayatını kaybedenlerin sayısı 60’a yükseldi. Hastanelerde yatan 202, yoğun bakımda olan 40, solunum destek cihazına bağlanan 11 kişi var.
Özellikle son iki rakam önemli.
Çünkü o sayılar, bir sonraki açıklamadaki ölümler hakkında alarm veriyor.
Nitekim tarih, 16 Kasım. 13 yeni kayıp, toplam 73.
BIÇAKMIŞ...
Muştaymış...
Tabancaymış...
Geçiniz.
Onlar demode oldu.
Artık moda, cep telefonu!
Nitekim Hüsamettin Cindoruk, tarihe geçecek bir söylemle son noktayı koydu:
KUSURA bakmayın. Kriz, bayram falan dinlemiyor. Değdiği yeri yakıyor, yıkıyor.
Herkes, aynı derdin mustaribi değil elbet.
Kriz fırsatçıları, memnun.
Fırsatı ganimete çevirenler, mutlu.
Yeni milyonerler, mesut.
Kriz keskin bıçak olmuş ellerinde, bizler kurbanlık önlerinde!
Vuruyorlar bıçağı, yüzüyorlar derimizi.
BAŞBAKAN DA dinleniyor.
Dinleyen kim acaba?
İhtimallerden biri...
Kendisi.
İyidir.
İnsan ara sıra “kendini dinlemeli” zaten!
Şöyle başını yastığa koymalı ve “ne yaptığını, ne söylediğini” uzun uzun, derin derin düşünmeli.