<#comment>#comment>Hayatınızda her şeyin iyi gitmesini istiyorsanız, çevreniz ile dengeli yaşamanız, yani uyumlu olmanız gerekmektedir. Bu yalnız kişiler için değil, toplumlar için de geçerlidir. Eğer kişiler ve toplumlar bu uyumu ve dengeyi bulamamışlarsa yaşamları zehir olabilir.
Şimdi mesela bir futbol kulübünü ele alalım. Parası var, milyarlar ödeyerek birçok şöhreti bünyesinde toplamıştır. İyi bir başkanı, iyi bir taraftarı vardır. Hatta belki de hiç de fena olmadığını söyleyeceğiniz bir teknik direktörü de... Ama eldeki bu iyi una, şekere ve yağa rağmen iyi bir helva yapılamıyorsa o zaman bütün bu iyilikler içinde uyumsuzluğu aramak gerekir.
Uyumluluğun, dengeli yaşamanın şartı harmonidir. Yani helvayı pişirecek ateşin kıvamında olması gerekmektedir. Bu kıvamı bulmanın yolu psikolojik eğitimden geçmektedir. Sorunu tek tek oyuncularda, teknik direktörde, başkanda ve hatta basında aramak veya onları değiştirmek yanlış bir davranıştır. Bugünlerde birbirlerini destekleyen, birbirini seven, birbirine güvenen, birbiriyle anlaşan bir topluluk yaratmak futbol takımları için zor olmaktadır. Bugünlerde benzerlerine Avrupa’da bile sık rastlanmaktadır. Ya bizde...
<#comment>#comment>Günler gelip geçiyor ve insanlar yaşlanıyor. Bu yaşlanma ana rahminde başlıyor. Bu arada bu ihtiyarlamadan tabii futbolcular da nasiplerini alıyorlar. Geçen bir kaç yıl bile onların spor hayatında bir yaşlanma belirtisi olmaktadır. Bilhassa profesyonel aktif sporlarda.
Bu grubun içine futbolcular da girmektedir. Bu yüzden önümüzdeki Avrupa ve Dünya Kupaları için çeşitli ülkeler genç futbolcularını her fırsatta denemeye çalışıyorlar. Son günlerde yapılan özel milli karşılaşmalarda bu genç futbolcuların deneyimsizlikleri, hataları ve takım oyunundaki yetersizlikleri dikkati çekiyor. Buna rağmen milli takımların gelecek için yenilenmelerinin de kaçınılmaz olduğu aşikar. Futbol hayatında zaman çabuk geçiyor. Ve eski şöhretler yaşlanıyor. Gençlerin yetişmesi de o kadar kolay değil. Biliyorlar ki gelecek Dünya ve Avrupa kupalarında bu gerçekleri hemen şimdiden gözönüne alacak takımlar ancak başarılı olacaklardır. Geçen Dünya kupasında şöhretli milli takımların ünlü oyuncuları ihtiyarladıkları için nasıl fiyaskoya uğradıkları unutulmamalıdır.
<#comment>#comment>Son günlerde gözlerden kaçan bir şey var. Bizler heyecanlarımıza yenilip ciddi konuları gözardı ediyoruz. Bu düşünceyi aklımıza altın kız Süreyya Ayhan getirdi. Sevinçten her yer toz duman. Sadece atletizm ve madalya konuşuluyor. Ve para!
Ama hiç kızımızın konuşma tarzına, kullandığı cümlelere, verdiği mesajlara ve anlattığı değerlere inen yok.
Sorulan sorulara verdiği cevapları, kaç üniversite mezunu bu kadar açık, basit, anlamlı ve güvenli konuşabiliyor.
Demek ki, milyarlık özel okullar, Avrupa ve Amerika tahsilleri, yalnız başına bir eğitim ocağı değiller.
Delik deşik bir Anadolu köy evinden çıkan bu kız çocuğu, yalnız sportif bir kişilik değil, ayrıca bir kültür olayı da. Doğrusu psikolojisi, Anadolu insanını tanımak için, incelenmeye değer.
<#comment>#comment>Niçin küfür edilir? Küfür nasıl sosyo psikolojik bir oluşumdur. Kişisel ve toplumsal anlamda bir nevi ruhsal iç gerginliğin boşalması, açığa vurulması mıdır? Kültürel bir yetersizliğin, eğitimsizliğin sonucu mudur? Küfretmek bir rahatlama, hissettiğini kaba şekilde ifade etme şekli midir? Bu soruları alt alta getirip, sonsuza dek sorabilirsiniz? Ama tek bir cevabı vardır. O da küfür kişinin primitifliğini ya da iptidailiğini gösterir. Bir İngiliz’in anasına küfredilmiş. O da "Bilmem ki, annem buradan 200 kilometre ötede" demiş. Görüldüğü gibi küfürde etki ve tepki kültürel farklılıklar göstermektedir.
Küfüre polisiye tedbirlerle mani olmak mümkün değildir. Bilhassa kalabalık toplumlarda. Aman ne olur küfretmeyin demekle de olmaz. Hele hele sportif anlamlarda. Toplumsal eğitim ve kültür kuruluşlarının her stadın önünde broşürler dağıtması, kulüplerin sık sık taraftarlarını toplayarak onlara eğitim vermesi, medyanın spor saatlerinde bu konuya eğitici yönlerde fazla zaman ayırması bir dereceye kadar faydalı olabilir. Ama unutulmamalıdır ki, toplum ekonomisi, medyası, politikacısı ile bir bütündür. Bu bütünün her yanıyla iyi işlemesi tek tek kişilerin iç dünyalarını da
<#comment>#comment>Başlıca derdimiz, organizasyon denilen yabancı kelimeden yeteri kadar nasip alamamamız. Hep beraber oturup, bir işi yapmak adetimiz yoktur. Biz kaldırım söküp, yeniden kaldırım yapmaktan büyük zevk duyarız. Ama yolun ortasındaki delik ve çukurlardan bir başkası sorumludur.
Stad yaparız. Hem de en modernini. Ama yolları yapmak başkasının işidir. Sanırsınız ki, başka bir gezegenin adamlarıdır. Belki de vatandaşın helikopteri olduğunu düşünüyorlardır.
Zira, maç organize eden kulüplerin başkanları, yöneticileri yok mu? Kardeşim 80 bin bilet sattınız. Bu adamlar, stada nasıl gidecekler endişeniz olmaz mı? Bu kadar laubalilik olur mu?
Hani şu Avrupa Birliği var ya... Son günlerde orada bize tuhaf gelen istifalar var. Bu olay orada olsa idi, sorumlular istifa ederler miydi acaba? Bizce sorumluluk hissinden değil, toplumun baskısından... Yoksa üzmeyin canınızı, bizde çabuk unutulur böyle şeyler mi derlerdi.
<#comment>#comment>Meşhur ve as oyuncuların transferi adeta arkası yarın misali tefrikaya dönüşüyor. Uzadıkça uzuyor. Sonra birden bire mutlu son geliyor, ver elini yeni takım. İyi de bizim çocukluğumuzun takım ruhu ne oluyor? Bu transferler adeta bir müslümanın hristiyan olması gibi bir şey. Bu yüzden takımlar adeta lejyonerler odrusuna benziyor. Eski düşmanın yuvası (affedersiniz rakip takım) şimdi baba ocağı oluyor. Enteresan olan nedense bu değişiklikler oyuncuların psikolojik yapısına hiç mi hiç zarar vermiyor. Çünkü alınan milyon dolarlar adeta yara melhemi gibi.
Ne tuhaftır ki, futbol hastaları da evvelce tribünlerde kin kustukları starları değişiklikten sonra adeta bağırlarına basıyorlar. Dün dündür, bugün bugün. Görülüyor ki toplumların yapısında açıklanması zor bir anlam kargaşası var. Fanatizmden, liberalizme giden uzan yolda sosyopsikolojik açıdan bu anlam kargaşasının açıklanması artık gittikçe zorlaşıyor. Anlaşılan şu ki, insan beyninin kabuğu gittikçe inceliyor ve değer yargılarına etkisi azalıyor.
<#comment>#comment>Futbol hastaları bilirler. Şampiyonluklarda bir altın gol vardır. Normal oyun süresi bittikten sonra oynanan uzatmada atılan gole verilen addır. Bu golle tur atlanır. Ve taraftarların sevinci sonsuzdur.
Son yıllarda bu altın gol yaşlılar için de bir mecazi anlam taşır oldu. Onlara nasıl oldukları sorulunca "Uzatmaları oynuyoruz, altın golün atılacağı zamanı bekliyoruz" derler. Ve böylece takdir - i ilahi olan bu altın golle geride kalan hayatı alaya alırlar. Psikolojik açıdan doğrusu da budur. Ama geride kalanlar için bu altın gol kötü bir sürprizdir. Son iki günde bu altın gol iki şöhreti aramızdan aldı, götürdü. Sevaplarını ve günahlarını artık bizler değil, Tanrı yazacak.
<#comment>#comment>Toplumlarda sosyal dalgalanmaların boyutları kültürel eğitimle doğru orantılıdır. Toplum ne kadar iyi bir sosyo kültürel eğitime sahipse, sevinçleri ve üzüntüleri de o kadar dengeli olur. Milli hislerin kontrolü de bu eğitimle yakından ilgilidir.
Kültürel eğitimi ihmal edilmiş toplumların en ufak politik ve sportif negatif oluşumda alışılmamış ve beklenmedik bir komplekse kapıldıkları görülür. Son Dünya Kupası’nda bunun misallerine sıklıkla rastlandı. Politik ve ekonomik olumsuzlukların belli toplumlarda sporla önemli bir şekilde dengelendiği görülmektedir. Akıllı politikacılar kurnazca bu sosyal fenomeni kullanmaktadırlar. Ama yine de unutulmamalıdır ki, kültürel ve sosyal gelişim, medeni bir toplumda, sporun gelişmesinden önce gelmelidir.