Aykırı düşünce

16 Eylül 2011

Bazı düşünceleri yüksek sesle söylemek hem kişi için hem de çevresi için hoş olmayabilir. Adama, ‘sus otur yerine bakalım’ derler. Hele hele düşüncelerin kendilerine göre aykırı olduğunu sananlar varsa.
Mesela sporumuzun dünya arenalarındaki iniş çıkışlarının nedenini tartışmak gibi. Hani ‘adam fıtık oluyor’ dediğimiz söz varya. Onu işte son zamanlarda sporda yaşadıklarımıza uygulayabilirsiniz. Aslanlar diyoruz, dev adamlar diyoruz, kahramanlar diyoruz, sonrası neden çoğu zaman hüzün oluyor. Nedenini hiç düşündünüz mü?
Yıllarca yazdık ama hep ofsaytta kaldık. İşte aykırı düşünce burada. Milletçe spor milleti değilseniz, zaman zaman parlayan yıldızlarla netice alabilirsiniz. Ama sporunuzda istikrar yoktur. Ve maalesef çıkışlara ve inişlere mahkum olursunuz. Bir zamanlar alt yapı yoktu. Dış karşılaşmalardaki başarısızlıklarımızda, ‘alt yapımız yok’ derdik. Şimdi ise üniversitelerin bile sayısız branşta altyapısı var. Bir araştırma yapın. O üniversitelerde çocukların yüzde kaçı spor yapıyor. Hele hele spor akademilerinde. Spor okutmakla değil yapmakla olur.
Hemen şimdi bu yazıyı okuyunca, yanınızdakilerle bir anket yapın. Arkadaşınıza ne kadar düzenli, ne kadar bilinçli, ne

Yazının Devamı

Göz çıkarmak

5 Eylül 2011

Hani spor, ‘insan hareketlerinin en asili ve en güzelidir’ diyorduk ya. Hele hele futbol. Nazar değdi galiba. Şimdilerde, on birer kişi bir sahada karşılıklı yuvarlak bir topun peşinden koşarken, milyonlarca insan hop oturup, hop kalkıyor.
Derken, futbol sanki modern dünyanın adeta gizli bir savaş sembolü oldu. Taraftarlar olsun, milletler olsun neredeyse birbirlerinin gözlerini çıkaracaklar. Bakın işte, Real Madrid Teknik Direktörü Jose Mourinho, Barcelona’nın yardımcı hocasının gözüne parmağını sokmuş.
Futbolda ‘yenmek de var, yenilmekte var’ derler ya. Nerede o günler. Günümüzde ne olursa olsun kazanma hırsı herkesi etkisi altına almış. Hileli yollarla. Ve bu yüzden şike mikrobu yayılmış, futbol asaletine darbe indirilmiş. Nerede o eski maç heyecanı.
O kadarki, hasta taraftarlar bile ‘Bu işin zevki kalmadı’ der oldular. Küme düşsen ne olur, Şampiyonlar Ligi’ne gitmesen ne olur. Bütün mesele spor endüstrisinin yoluna devam etmesi. Ne olduysa, sokaktaki zavallı adama oldu. Oyuncağı elinden alındığı için şaşkın şaşkın bakalım ne olacak diye bekliyor.

Yazının Devamı

Yatırım ve altyapı

21 Ağustos 2011

Şike kelimesinden sıkılanlara iyilik olsun diye artık biraz mevzuları değiştirmek lazım. Mesela gelelim başka bir konuya. Diyebiliriz ki modern çağda yatırım yapmasını bilmiyorsunuz, daha doğrusu yatırım yapmıyorsanız günlük hayat sizi affetmez. Yatırımsız geliri olmayan bir hayat günümüzde çok pahalı hele hele futbol dünyasında iyi bir kaleci veya iyi bir forvet oyuncusu satın almak el yakıyor. Eh o zaman bu sahada yatırım yapalım. Futbolda bu yatırımın adına altyapı diyorlar. Zira altyapıdan iyi oyuncu yetiştiremiyorsanız o zaman Portekizli’ye Arjantinli’ye Brezilyalı’ya İspanyol’a muhtaç olmanız tabii.
Bakın Almanya’nın altyapısından yetişen yığınla Türk ismi var ve bunlar milli takımlarını besliyorlar. O zaman bize sormazlar mı peki, ‘o altyapı da bizim ki niye altyapı değil’ diye. Yoksa futboldaki altyapımız depremde yıkılan binalarımızın altyapılarına mı benziyor. Doğrusu federasyon mudur kulüplerimiz midir? Her kimse, yani bir anlamda üst yapıdakiler başlarını elleri arasına alıp, bu alt yapı eksikliğini tartışsalar nasıl olur acaba. Birbirlerini anlamsız yere suçlayıp duracaklarına avuç dolusu yabancılara ödediğimiz paralar vallahi de villahi de sokaktaki adamın içini

Yazının Devamı

Taraftar şuuru

14 Ağustos 2011

Taraftar bu söver de, sever de... Modern zamanlarda bu ruhsal dalgalanmalardan kurtuluş yok. Görüyorsunuz şiddeti önlemede ne eğitim, ne de polis para ediyor. Modern ülkede de oluyor, geri kalmış ülkede de...
Golf seyircisi, tenis seyircisi, ekonomik yönden mesut ve refah içindeki toplumu temsil ederken, futbol seyircisi fakirden zengine, eğitimliden eğitimsize farklı katmanlar gösteriyor. Ne derseniz deyin, Londra’daki ayaklanmayı yapan çapulcu kişilerin çoğunluğunun futbol seyircisi olduğu unutulmamalıdır. İşte bu yüzden milli maçlar bile tehir edilebiliyor. Çünkü kütle psikolojisinde çoğunluğa karşı polisin bile yetersiz kaldığı görülmektedir.
Peki çare; hep çapulcular keyfimizi neşemizi bozacak diye mi bekleyeceğiz? Sert kanun tedbirlerinin işe yaramadığı ortada. Öyleyse kaderimize mi küseceğiz, razı olacağız. Hayır, hayır... Spor sevgisinin sporu sevmek olduğunu öğretmeye çalışacağız. Başka çare yok. İnanın 10 milyonluk oyuncular alıp satmayı, sporun ticaretini yapmayı, özel karşılaşmaları organize etmeyi iyi bilen bir spor endüstrisi var. Acaba bu saha içi - dışı huzursuzlukları yaratan, şüpheyi ortaya atan bu endüstri mi? Bu da toplum psikolojisi açısından

Yazının Devamı

Kötü söz

31 Temmuz 2011

Yılın en kötü sözcüğü herhalde şike kelimesi olsa gerek. Galatasaray’ın Liverpool ile oynadığı maçta hem televizyon hem de tribün seyircisi mest oldu. Ve ne yazık ki bu güzel futboldan sonra herkesin içindeki “bundan sonra ne olacak” kaygısı bir kez daha deşildi.
Bu kaygı bir yara gibi herkesi acıttı. “Ne olacaksa artık olsun, ama ligimize ne olur dokunmayın” çığlıklarını herhalde işitmesi gerekenler işitmiştir. Çünkü teknik direktörün, teknik adamın, kulüp başkanının, oyuncunun eğer gerçekten futbolu kirleten davranışları varsa gereken ceza verilecektir. Ama bu durumda ligler oynanmazsa, kulüpler küme düşerlerse en büyük cezayı çekecek olanın futbol sever olacağını hiç düşündünüz mü?
O renklerine bağlılığı ile tabii ki takımının galip gelmesini, şampiyon olmasını istemiştir. Ama o hiç “şike yapın da şampiyon olalım” dedi mi? Bütün hırçınlıklarına bazen taşkınlıklarına rağmen hep güzel sporun özleminde olmuştur. Bu yüzden onu futboldan mahrum edeceklere herhalde bir çift sözü olacaktır. Suçluluğunuz ispatlanırsa ne olur bir daha gözüme gözükmeyin, toz olun.

Yazının Devamı

Toplumsal travma

23 Temmuz 2011

Neler yazılmıyor ve neler söylenmiyor ki şaşırır kalırsınız. Bundan sonra ne olacak sorusundan yola çıkarak adeta bir şike edebiyatı yaratıldı.
Merakla 3. dalgayı bile bekleyenler var. Ama kimse ne oldu diye sormuyor. Esasında kötü bir şeyler oldu. Spor toplumu, sıtma, grip gibi bir hastalığa tutulmadı. Psikolojik kötü bir travma ile karşı karşıya kaldı. Futbol denilen güzel oyunun rekabet inandırıcılığı adeta silindi. Modern ülkelerde kişiler ruhsal travma geçirdiklerinde ciddi bir psikolojik tedavi görürler. Peki toplum böyle bir travma geçirirse bunun psikolojik tedavisi var mı?
Toplumun travmatik hastalığı, öyle grip gibi antibiyotik veya asprinle geçmez. Komplike bir problemdir. Her şeyden evvel toplum bilinci kuvvetlendirilmelidir. Toplum travmayı yaratan oluşumu iyi analize edebilecek yapıya sahip olmalıdır. Haksızlık yapıldığı şeklindeki dedikodulara kapalı olmalıdır. Toplumu üzen olayın adli yönü çabuk sonuçlandırılmalıdır. Yoksa ikilik yaratacak iddialar sürüp giderek bir paranoya haline gelebilir.
Sorumlular ve medya açıklamalarında objektif kalmalıdırlar. Çünkü sokaktaki adamın antenleri onlardır. Toplum travma geçirdiğinde provakatörler ve toplumun daha

Yazının Devamı

Karakterli, hür oyuncu

20 Haziran 2011

Tesadüf ya elime Alman Spiegel haftalık dergisinin 5 Ekim 2009 tarihli sayısı geçti. Burada şu an A Milli Takım’ın teknik direktörlüğünü yapan Guus Hiddink ile o tarihte yapılan bir röportajı okudum.
O zaman Rusya Milli Takımı’nın hocası olan Hiddink, zaman zaman da paralel olarak İngiliz Chelsea’yi çalıştırıyordu. Anlattıkları başarılı bir teknik direktörün futbolun dışında neler yapması gerektiğini de ortaya koyuyor.
Mesela otoriter rejimler altında olan Güney Kore ve Rusya’da oyuncuların sahaya çıktıklarında hata yapma korkusu altında olduklarını, bunun dezavantajlarını göz önüne getiriyor...
‘Hata yapma, cezalandırılırsın’ mentalitesi modası geçmiş bir futbol ortaya çıkarmaktadır.
Bu yüzden, bu oyunculara serbest düşünmelerini ve davranmalarını öğretmek gerekmektedir. Güney Kore’de eski ve yeni futbolcular yemekte bile bir hiyerarşi altındalar. Ayrı ayrı masalarda oturuyorlar. Ve sahada da bu sistemi uyguluyorlar. Yani yeniler zor pozisyonda da olsalar paslarını yaşlılara atıyorlardı. Ve hatalı bir oyun ortaya çıkıyordu.
Rus futbolcuları, ‘Hiddink bize serbest düşünmeyi, serbest davranmayı ve hürriyetimizi öğretmişti’ diyorlardı. Bu noktada Hiddink, anti otoriter

Yazının Devamı

Tuvalet kağıdı

13 Haziran 2011

Basın toplantısında bir milli takım teknik direktörünün başına tuvalet kağıdı atmak ayıp kaçmıyor mu? Ne olmuş yani... Adamcağız takımının yenilmesinin sebeplerini açıklarken anlatıldığına göre “İki kişi koşuyordu, gerisi seyrediyordu” demişse.
Anlaşılan demek istiyordu ki modern futbolda top harekette ise takımın diğer fertleri de aynı şekilde koşuyor olmalılardı. Top ayaklarında olmasa da. Çünkü topun hareket halindeyken nereden çıkıp geleceği belli olmaz.
Şimdi teknik direktöre bu sözleri üzerine tuvalet kağıdı atan yazarların ne kadar demode olduğu anlaşılmıyor mu? Modern futbolda anlaşılacağı üzere artık ben değil, biz varız prensibi geçerlidir. Topun ne zaman önünüze geleceği sizin onu koşarak takip etmenize bağlıdır.
Ayrıca ‘biz varız’ diyen takımda armoni vardır. Star futbolcular bile ancak bu armoni içinde başarılı olabilirler. Takımda sadece ‘ben varım’ diyen starlar artık kapı önüne konulmaktadırlar. Misaller vermenin bir anlamı yok. Hele hele teknik direktörlere bu yüzden tuvalet kağıdı atmak mantıklı değil. Yazarlığa yakışmıyor.

Yazının Devamı