Hayatımda böyle sinirlerin gerildiği bir karşılaşma izlemedim. Şükrü Saracoğlu’nda sadece futbolcular değil herkesin gerilimli olduğu zaten belliydi. Çünkü karşılaşmada rekabet, şampiyonluk, tarihi hesaplaşma, sayamayacağım herşey ortadaydı.
İlk yarım saat oldukça agresif bir futbol izledim. Özellikle bire bir pozisyonlarda oyuncular faullerle oyunu kesti. Tecrübeli hakem Çakır bu müdahalelere yerinde düdükler çalmasaydı belki de ilk dakikalarda saha tam bir savaş alanına dönebilirdi. Belki oyunu durdurdu, ama sahanın karışmasının da önüne geçmiş oldu.
Bir başka gözlemim de Dia’ya gösterilen sarı kart dışında bu agresif oyunun tek kartlı olmaması gerekirdi. Örneğin Elmander’e yapılan hareket de sarı kartı gerektirirdi. Ancak hakem pas geçmeyi yeğledi. Ben ilk yarıda futbol olarak daha çok şey beklerdim. İki takımın sezon boyunca gösterdiği performansa baktığımızda ilk 45 dakika için bu beklentim normal karşılanmalı.
İkinci yarıda futbol adına tek olumlu gelişme, hakem Çakır’ın ilk yarıda gösteremediği kartları peşpeşe çıkarması oldu. Futbolcular sadece Süper Ligi değil Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılımı da sağlayacak düsüncede olunca, kısır futbol ikinci yarıda da
Galatasaray’ın hafta içinde Trabzonspor karşısında kaybettiği iki puanda seyircinin önemli payı vardı. Şampiyonluk için sahaya çıkan takımın taraftarı nerede diye sorgulamıştım. Beşiktaş önünde gördüm ki, daha ilk dakikalardan itibaren çılgınca destek veren taraftar var. Destek öylesine kuvvetliydi ki, Galatasaray maçın başlama düdüğü ile ağırlığı koydu.
Karşılaşma oldukça tempolu başladı. Beşiktaş ideal 11’i ile sahadaydı. Böyle olunca açık futbol kaçınılmazdı. Buna son Fenerbahçe galibiyeti de eklenince aklımdan gollü bir mücadele geçti. İlk gol Galatasaray’dan gelmesine rağmen Beşiktaş hırsını elden bırakmadı ve beraberlik pozisyonları da buldu. Ancak değerlendiremeyince, Galatasaray ikinci golle soyunma odalarına “Beşiktaş’ı yendik” havasıyla gitti.
İkinci yarı Kartal’ın kontrolünde başladı. Topa daha fazla sahip olan Kartal’dı. Bu hakimiyet üzerine Galatasaray rakip sahada sadece Elmander’i bıraktı. Bunda biraz da Beşiktaş’ın forvet hattını daha da ileri çekmesinin rolü oldu. Ama her defansında boşluklar bıraktı. Bu durum kontroatak futboluna dönen Galatasaray’ın işine yaradı. Elmander, Cenk ile karşı karşıya kaldığı pozisyonu gole çevirse, maç biterdi. Kartal daha da
İki günde Süper Lig kupasını evine götürebilecek iki takımın unutması gereken iki karşılaşmasını izledik. Futbol adına hiçbirşeyi ortaya koyamayan Galatasaray ve Fenerbahçe, şampiyonluk tacını bu futbol ile müzelerine nasıl taşıyacaklar merak ediyorum.
Önce sarı kırmızılıların Trabzonspor önünde, şimdi de sarı lacivertilerin Beşiktaş’a karşı fakir futbollarına tanık olduk. Galatasaray’ın Arena’da bıraktığı iki puandan sonra Fenerbahçe’nin İnönü’de bile olsa kesin galibiyetle çıkacağına inananlardan biriydim. Ancak eğer bu beklentiler gerçekleşmediyse tek suçlu Aykut Kocaman’dır. Sahaya sürdüğü ilk 11’e “Maçın kontrolünü sağlayın” talimatı vereceğinize, “Rakip takımın hatasını avantaja dönüştürün” talimatı verirseniz olacağı bu olur.
Fenerbahçe doksan dakika boyunca Beşiktaş’ı seyretti. Hata yapmasını bekledi. Kara Kartallar diğer maçlara oranla hata yapmayınca bu sonuç ortaya çıktı. Oysa derbi maçların sonucu önceden belli olmaz kuralı tüm dünya derbileri için geçerlidir. Beşiktaş önceki maçlarda ne kadar kötü sonuçlar alırsa alsın, Fenerbahçe maçında terinin son damlasına kadar mücadele edeceği belliydi. Derbi maçların tılsımı da zaten burada yatar. Fenerbahçe’de
Galatasaray aynen Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Türk versiyonu olarak karşımıza çıktı. Nasıl oluyor da, bir takım 3 gün içinde böylesine büyük farklılık gösterebiliyor. Avni Aker’de herkese bir futbol şöleni yaşat, sonra Arena’da taraftarına acıyı yaşat. Bunun açıklaması olamaz.
Fatih Terim, cumartesi günkü 4-2’lik galibiyetten sonra sandı ki, Trabzonspor’u evinde daha kolay avlanacak. Ancak öyle olmadı. Ava giden avlanır misali sahasında önemli iki puanı rakibine kaptırdı. Daha da ileriye gideyim. Neden Trabzonspor bu sahadan 3 puan ile ayrılamadı ? Çünkü Burak Yılmaz gününde değildi. Galatasaray’da ise gününde olan tek kişi kaleci Muslera’ydı. Uruguaylı eli ve ayağıyla iki yüzde yüz golü öylesine kurtardı ki, benden 10 üzerinden 10 aldı. Muslera belki de Süper Final’in en iyi karşılaşmasını çıkardı. Bir sözüm de Semih Kaya’ya... Sanırım bu maçı hafızasından silmek isteyecektir. Öylesine kötü bir karşılaşma çıkardı ki, orta hakem bile ona yardımcı olarak ikinci yarı yaptığı bariz penaltıyı çalmadı.
Muslera’nın tam aksine Tolga Zengin gününde değildi. Galatasaraylı forvet oyuncuları öylesine becerisizdiler ki, Tolga bile bu forvetin arasında devleşti. Şenol Güneş’e soruyorum,
Maç öncesi kadrolara baktığınızda Beşiktaş’ın Q7’li, Fernandesli, Rüştülü, Simaolu, Edulu ve bu sezon en beğendiğim defans oyuncusu Egemenli görüntüsüyle hiç de Fenerbahçe’den aşağı kalmadığını görürsünüz. İki takım arasındaki 12 puanlık farka bakınca da şok oluyorsunuz.
Fenerbahçe’nin iki maçını da seyrettim. Her seferinde farklı Kocaman, farklı bir Fenerbahçe ile karşılaşıyorsunuz. Oysa Fener düne kadar rakip sahada baskı kuran, skor avantajına yatmayan, gole aç bir görüntü veriyordu.
Beşiktaş ilk dakikalarda diğer iki maçın aksine kontrollü bir futbol oynuyordu. Trabzonspor’un, önceki gün Galatasaray’a yaptığı gibi açık ve saldırgan futbol oynama yerine ayağa pas yapan bir anlayış yerleşmişti Beşiktaş’a... Bence bu seçim çok akıllıcaydı. Süper Final’de de görüldü ki, Galatasaray veya Fenerbahçe’ye agresif futbol oynarsanız kaybederseniz. Beşiktaş’ın bu sistemli oyunu Fenerbahçe’nin rakip sahada baskı kurmasını engelledi. Öyle ki, 40. dakikaya gelindiğinde tek gol tehlikesi Baroni’nin Rüştü ile karşı karşıya kaldığı pozisyondu. Bunda da Beşiktaş’ın alan savunmasını iyi yapması ve sert oyun oynamasının da rolü oldu.
İkinci yarıda Egemen ve Stoch’un golleriyle maça renk
Galatasaray’ın Fenerbahçe yenilgisi, Trabzon’un ise Beşiktaş galibiyeti bu karşılaşmayı iki takım için de önemli hale getirmişti. Bu cümleleri yazarken, henüz ilk 90 dakika düdüğü çalmamıştı. Ancak ben peşinen söyleyeyim, bu sahadan beraberlik çıkmaz !!!
Fenerbahçe’nin pusuda beklediğini bilen Galatasaray başlama düdüğüyle birlikte rakibinin üzerine gitmeye çalıştı. İlk 5 dakikada Trabzonspor’u öylesine bunalttı ki, tek eksik olan gol vuruşlarındaki başarıydı. Trabzonspor 10. dakikadan sonra sahasından çıkmayı başarabildi. Zaten Süper Final’de açık futbolu tercih eden Trabzon’u göze hoş gelen oyunu nedeniyle kutlamak gerekir. Trabzonspor’un oyunu dengelemesi ile top bir o alanda bir bu alanda gidip, geldi. Taa ki, 20. dakikada serbest vuruştan Selçuk’un attığı gole kadar. Zaten bu sezonun flaş ismi olmaya aday Selçuk aynı golü geçen hafta Fenerbahçe’ye de atmıştı. Bu oyuncu göbekte Elmander’in arkasında oynamasına rağmen attığı gollerle Galatasaray’a sürekli puan kazandırıyor. Aynen Alex’in, Fenerbahçe’de forvet arkası oynamasına rağmen attığı goller gibi. Maçın temposuna yetişmek öylesine zorlaştı ki, ardından Necati’nin golü geldi. Ama o an, aynı Necati’nin, Fenerbahçe
Trabzonspor-Beşiktaş maçındaki fakir futboldan sonra bu derbi bana müthiş keyif verdi. Dünyada çok sayıda derbi maçı var, ama Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının futboldan da öte tadı bir başka...
Galatasaray sahada rakibine karşı futbolunu öylesine kabul ettirdi ki, Fenerbahçe bunun bilincinde elime geçecek fırsatları değerlendiririm düşüncesiyle sabırla buna itiraz etmedi. Aykut Kocaman’ın takımı tüm sezon olduğu gibi Arena’da soğukkanlılıkla 90 dakikanın bitmesini bekledi. Aynı Kocaman aynı statta aynı Galatasaray’ı aynı skorla mağlup etmişti. Aradaki tek fark o zaman Hagi vardı, şimdi ise Terim. Aslında Galatasaray bu sezonun biletini kesmek için elinden gelen tüm gücünü ortaya koydu. Kaleci Volkan belki de tüm yılın en iyi maçını çıkararak Aslanlar’ın bitmez tükenmez ataklarına karşı kalesini başarıyla savundu. Bana göre futbol bu karşılaşmada Galatasaray’a karşı oldukça cimri davrandı. Futbolun ilahları biraz cömert olsaydı bu statta Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı en az 4 gol atardı. Belki de bu ilahlar hiç onaylamadığım Süper Final karşılaşmalarına renk ve heyecan getirmek için Aslanlar’ın yenmesini istemedi. Arena’dan alınabilecek bir galibiyet Galatasaray’ı şampiyon
Beşiktaş’ın Trabzonspor karşısında Hüseyin Avni Aker Stadı’nda ortaya koyduğu kısır futbol Kara Kartallar’ı Play - Off’un en zayıf takımı haline getirdi.
Şenol Güneş’in öğrencileri gerek maçın başlangıcında, gerekse sonunda Beşiktaş’tan daha istekli bir oyun ortaya koydu. Adriano, Colman, Altıntop son vuruşlarda daha becerikli olsalardı maç 1-0’dan daha net bir sonuçla bitebilirdi.
Beşiktaş sürekli olarak takım oyunundan uzak bireysel becerilerle gol atmaya çalıştı. Egemen’in iyi bir oyun çıkardığı karşılaşmada belki de Kartallar’da göze çarpan tek oyuncuydu. Beşiktaş’ın bu oyunundan sonra takımda çok şeylerin değişmesi gerektiğinin altını çizmek gerek. Havutçu’nun Carvalhal’i gönderdikten sonra takıma yeni bir ruh getireceğini düşünen yöneticiler şimdilik maalesef yanılmış durumdalar. Takım Portekizli hocanın gidişinden sonra çıktığı karşılaşmalarda hiçbir beceri gösteremedi. Bu da acele acele yapılan bu değişimin takıma olumlu yansımadığının bir göstergesi.
Trabzonspor bu galibiyetle ligde 3.’lük konumuna geldi. Avrupa kupalarına direkt gitmeyi planlayan iki takımdan Trabzonspor hem oyunu ile hem de puanı ile Beşiktaş’ın önüne geçti. Tayfur Havutçu böyle devam ederse