Düğüm haftası

20 Nisan 2012

Türk futboluna yön verenler, Süper Final sistemini getirip, heyecanı yüksek tutacaklarını da hesaba katarak bu karşılaşmaları düzenlediler anlaşılan... Ancak daha ilk haftada görüldü ki, Galatasaray ile Fenerbahçe, kaldıkları yerden futbollarına devam ediyorlar. O zaman şu soru aklıma geliyor; iki takımın diğer iki takıma (Beşiktaş ve Trabzonspor) karşı bariz bir üstünlüğünün kanıtlandığı bu turnuvanın heyecanı nerede kaldı ?
Acaba tarihi rekabet düşünülerek mi bu sistem getirildi yoksa alttakilerin, yani Beşiktaş’ın ve Trabzonspor’un bu turnuvada şampiyonluk iddiaları da mı hesaplanmıştı ?
Normal sezonda, Galatasaray’ın, Fenerbahçe de dahil olmak üzere, tüm rakiplere karşı bariz üstünlüğü net bir şekilde görünüyordu. Trabzonspor ve Beşiktaş da bu sistemin grubuna katılarak 4’lü turnuva oluşturuldu. Yoksa zaten bu iki takım normal ligde, ne Aslanlar’ın ne de Kanaryalar’ın rakibi olamayacaklarını göstermişlerdi.
Bu hafta Galatasaray, Fenerbahçe’yi ağırlayacak. Aradaki puan farkı da halen 5... Düşünelim ki, Galatasaray Fenerbahçe’yi yendi ve fark 8’e çıktı. Geriye kaç maç kalıyor; 4 ve 12 puan. Galatasaray’ın bu saatten ve bu puan farkından sonra şampiyonluğu vermesi

Yazının Devamı

Favori kazandı

17 Nisan 2012

Fenerbahçe’nin, karşısında güzel futbolla gelen 2-0’lık galibiyeti Galatasaray’ın, Besiktaş karşısında işini zorlaştırmıştı. Fenerbahçe bu galibiyet ile sadece Galatasaray’a yaklaşmamış, aynı zamanda sezonun en güzel futbollarından birini ortaya koyarak Aslanlara “ufak bir hatanda, ben buradayım” mesajı da vermişti.
Galatasaray’ın normal sezonda elde ettiği puanlar, Fatih Terim’in takımını kesin favori etmişti. İnönü’den alınacak bir mağlubiyet 12 yıl şampiyonluğa hasret kalmış Terim için felaket olurdu. Fatih hocanın bu ödülü bu sezon fazlasıyla hak ettiğine inananlardanım.
Beşiktaş’a baktığımda, bu sezon için yaşadığım hayal kırıklığını tarif edemiyorum. Galatasaray ile Fenerbahçe’nin kıyasıya giriştiği bu yarıştan uzakta kalmanın bir açıklaması olmalıdır. Onlar da aynen Trabzonspor gibi dörtlü grubun tamamlayıcı takımı olmaktan öteye gidemediler.
Maçın kadrolarına baktığımda ilginç bir detay gözüme çarptı. Beşiktaş’ta, Rüştü, Quaresma, Fernandes ve Simao, Galatasaray’da ise Ujfalusi, Riera, Melo ve Necati’nin La Liga’da forma giymiş futbolcular olduğunu gördüm.
Galatasaray maça öylesine sert bir pres uygulayarak başladı ki, Beşiktaş, Melo’nun 26. dakikada attığı

Yazının Devamı

La Liga tadında

16 Nisan 2012

Maçtan önce birşeyler karalamaya çalıştım. Fenerbahçe-Trabzonspor karşılaşmaları sadece futbol açısından bakılmayacak kadar zengin geçmişe sahip. İlginç anektotlarla süslü. Ancak bizim işimiz futbol ve oyunu, oyuncuyu, teknik direktörü analiz etmek.
Geçtiğimiz sezon mahkemelik olan sampiyonluk kupasının iki başrol oyuncusunu karşı karşıya getiren maçın futbol şölenine dönüşmemesi için herşey hazırdı. Cumartesi günkü beşiktaş-Galatasaray derbisi ertelenmeseydi, Fenerbahçe o karşılaşmanın sonucunha göre hareket etme şansı bulabilirdi. Sonuçta Kanaryalar, Galatasaray'ın şampiyonluk yoluna gölge olabilecek tek takım ve ortada da 5 puan var.
Karşılaşma öylesine hızlı başladı ki, ilk 10 dakikadaki tempoya hakemin bile kondisyonu yetmedi ve çarpışarak yere düstü. Fenerbahçe'nin mutlak kazanması gereken bir maçtı. Sarı-lacivertli takımın tempolu oyununa aynı güzellikte cevap veren Trabzonspor oyunu çirkinleştirmedi. Fenerbahçe'nin göbeğinde oynayan; Alex, Emre, Baroni son derece kaliteli futbolcular. Trabzonspor, her ne kadar kanatlarda Alanzinho, Celustka, Altıntop gibi hızlı oyunculardan oluşsa bile bu göbek üçlüsünün koordineli yardımlaşması Trabzonspor'da kanatlardan Burak'a

Yazının Devamı

Dersler

31 Ocak 2011

Fenerbahçe ikinci yarıya Antalyaspor galibiyetiyle başlamasına rağmen futbol olarak beni tatmin etmekten çok uzaktı. Taa ki, Trabzonspor maçına kadar. Kocamanlı Fenerbahçe’de göze en fazla çarpan olay yaratıcı futbol oynayamamasıydı. Bunu sezon başından beri ısrarla söylüyordum. Bu yüzdendir ki, kapalı defansları açmakta zorlanıyor. İkinci yarının başlaması ile gerek Antalyaspor’a gerekse ilk yarının son maçında Sivasspor’a karşı aldıkları 1-0’lık galibiyetlerde bunun bariz göstergesi olmuştu. Trabzonspor maçı ise rakip kapalı futbol oynamayı sevmediği için Fenerbahçe’nin işine gelen bir mücadele oldu.
Fenerbahçe’nin daha ilk dakikalarda böylesine ağır prese dayalı bir futbol oynayacağını Şenol Güneş belki hesaplayamamıştı. Ancak Lugano’nun attığı ilk gole çare bulabilirdi. Uruguaylı belki onlarca defa izlediğim hatta ezberledigim bir gole imza attı. Lugano’nun duran toplardaki başarısını bilmeyen bir hocanın olduğunu sanmıyorum. Ancak hemen ardından Niang’ın attığı gole aynı teşhisi koyamam. Çünkü yapacak bir şey yoktu. Bu golden sonra Trabzonspor’un uyanacağını düşünmüştüm. Yanıldım. Liderin son toplardakı başarısızlığına, golcülerinin beceriksizliği eklenince fark kapanmadı.

Yazının Devamı

Monoton

19 Aralık 2010

İlk 45 dakikayı nasıl yazayım telaşına düştüm. Sahaya baktım, seyirciye baktım, Fenerbahçe’nin kadrosuna baktım. Herşey mükemmel. Ama sonra gördüm ki, Alex’in sırtına binmiş bir forvet anlayışı... Niang, Alex pas atarsa gol pozisyonu buluyor. Brezilya Milli Takımı’nın sol ayağı Santos sanki “İlk yarı bitse de evime yılbaşı tatiline gitsem düşüncesi” içersinde. Cristian varlığı ile yokluğu oynuyor. Volkan takımının kurtarıcı rolüne bürünmeyi kabullenmiş. Forveti besleyecek orta saha yok olmuş. Kısacası Fenerbahçe’de bir oyun kurgusu aradım. Zorlandım.
Stadda Fenerbahçe taraftarı olmak istemezdim. Büyük bir takımın seyircisi bir maçta, rakip zayıf da olsa güçlü de olsa ben acaba galip gelebilir miyim düşüncesine kapılıyorsa, o takım büyük olmaktan çıkmıştır. Eminim ki, Fenerbahçe’ye gönül veren taraftarlar bu ruh haliyle karşılaşmaları izliyorlardır. Tatsız tuzsuz bir 45 dakikaydı özetle...
İkinci yarının başında Fenerbahçe için daha önce yazdığım yazılara baktım. Can sıkıcı, monoton, heyecandan uzak ve Kocaman’a eleştiriler vardı. Bir de özel parantez açtığım faktörü... İşte haftalardır izlediğimiz Fenerbahçe için yapılacak yorum bu... Alex takımın kurtarıcısı oluyor, oyunu

Yazının Devamı

6 aylık turist!

14 Aralık 2010

Beşiktaş iyi bir probleme ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Portekizli oyuncu, Valencia'ya gelirken de, Türkiye'de olduğu gibi harika bir orta saha olarak tanıtıldı. Ama zaman gösterdi ki, orta sahada oyun yerine sorun üretmekten başka bir işe yaramadı...

Bu yazacaklarımdan eminim ki, Beşiktaşlı taraftarlar pek hoşlanmayacak. Çünkü Beşiktaş, iyi bir probleme daha ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor !
Siyah-beyazlı kulübün başkanının aklından neler geçti ki, böyle bir problemli futbolcuyu renklerine bağlamaya çalışıyor. Parası ne olursa olsun, ister ucuz olsun, ister pahalı, bu oyuncuyu transfer edeceğime alt yapıdan birini onun yerine koyar, daha fazla verim alırdım.
Manuel Fernandes, İstanbul'da altı aylık bir turist gibi gezinmekten fazla bir şey yapmaz. Portekizli oyuncu, adı unutulmuş yıldız futbolcular mezarlığına dönüşmeye başlayan Türkiye Süper Ligi'ne bu yönde katkı yapar o kadar...

Uzun süredir Türkiye Ligi'ni takip ediyor, bu konuda MİLLİYET gazetesine yazılar yazıyorum. Açıkcası Süper Lig, çok önemli bir yol ayrımında... Örneğin İspanya'da çok sayıda kulüp, daha önce milyonlarca euro harcadığı transferler yerine altı yapıya yönelmeye başladı. Birkaç gün önce MARCA

Yazının Devamı

Özat’ın aklı

13 Aralık 2010

Biri inişe, diğeri çıkışa geçmiş iki takımın mücadelesi ilginç oldu. Ev sahibi 7 haftadır kazanamıyordu. Fenerbahçe ise 3 haftalık seri yakalayarak zirveden uzaklaşmamak çabasındaydı.
Böylesine ağır şartlarda oynanan karşılaşmalarda taktik anlayış son derece önemlidir. Özat, Fenerbahçe’yi iyi okumuş. Bununla da yetinmeyip, Kocaman’ı da iyi okumuş. Kanatları iyi kullanamayan Fenerbahçe’yi göbeğe mahkum ederek, kendisine boş alanlar yaratmaya çalıştı Ankaragücü... Yani Ümit Özat, Fenerbahçe’nin yapmak istediğini elinden alarak, Aykut Kocaman’a da iyi bir ders verdi. Fenerbahçe ne ilk yarı ne de ikinci yarı topu kanatlara taşıma becerisi gösteremedi, Emre ve Baroni ile sürekli ortadan hücum etmeye çalıştı. Buna karşılık Ankaragücü baktı ki, rakibi tuzağına düşüyor, orta sahayı hemen kalabalık tutmaya başladı. Kanatlarda da Sestak gibi hem hızlı hem de gol yüzdesi fazla bir oyuncu ile gol aramaya başladı.
Fenerbahçe bu yenilgi ile kuşkusuz büyük darbe aldı. Oyuncu değişikliklerinde geç kalan, Semih ve Stoch’u geç oyuna alan Kocaman’ın hataları bu yenilgiye zemin hazırladı. Kocaman ikinci yarıya kesinlikle Semih ve Stoch ile başlamalıydı. Fenerbahçe eminim ki, ligin ilk yarısının

Yazının Devamı

İkinci kaza !

11 Aralık 2010

Beşiktaş’ın her maçtaki farklı iki yüzüne değinmek istiyordum. Çünkü Beşiktaş, Guti gibi iyisi ile kötüsü ile bir süper yıldıza sahip. Bu oyuncu için herşey denilebilir, ancak gördüğü ikinci sarı kartta hakem kesinlikle başrole çıkmak istedi. 27. dakikada Guti’yi direkt kırmızı kartla oyun dışı etseydi, Gezer için yürekli hakem derdim. O dakikada gösteremediği basireti sonradan göstererek hem ortamı gerdi, hem de sonucu etkileyecek karara imza atmış oldu.
Schusterli Besiktaş beni hiç tatmin etmiyordu. Siyah beyazlı ekibi ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir kadroya döndürdü. Eskisehirspor karşısında da bu görüntü vardı. Türkiye’de, Beşiktaş’ı iyi okuyan her teknik direktör rahatlıkla kazanabilir. Eskisehirspor bunu kavrasaydı daha 7. dakikada siyah-beyazlı takımı ekarte etmiş olurdu. Bana göre Batuhan’a yapılan hareket penaltıydı.
Eskişehirspor ikinci yarı üzerindeki Beşiktaş korkusunu attı ve 10 kişi kalmış rakibinin üzerine gitti. Neticede çok önce olması gereken gol 62. dakikada ağlarla buluştu.
Bu gol Beşiktaş’ın diğer yüzünün ortaya çıkmasına da neden oldu. Rakibinin üzerine giden ve adeta ablukaya alan Beşiktaş gol hırsıyla defansında açıklar vermeye başladı, ikinciyi

Yazının Devamı