Tamam... Fenerbahçe’nin otuz beş yıllık övünç istatistiklerini üç buçuk sezonda yok eden ve hiç yoktan icat ettiği “kronik hoca sendromu” ile dev gibi kulübü çaresiz, çelimsiz bir figüran haline getiren Ali Koç yönetimidir ama...
Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Teknik direktörsüz geçen bir yılı düşerseniz sezon başına “üçe” yaklaşan Fenerbahçe hoca trafiğinde, madem boş kulübe konu oluyor; “alın size” dedi Ali Bey!
Artık hocaları “çifter çifter” alıyor.
İsmail Kartal bugüne… Joachim Löw rezerve!
Fazla üstelemeyin, bir sonraki sezonun hocasını da açıklattırmayın Ali Bey’e!
***
Hedefsiz, hocasız, ümitsiz, kişisel hedefleri bile kalmamış futbolcular topluluğu haline gelmiş ve sonuç olarak “fiilen yönetimsiz” sayılabilecek Fenerbahçe’den sadece ligin ikinci yarısı başlıyor diye mucizeler bekleyemezdi kimse.
Malzeme ve koşullar böyle… Ama bu ne böyle?
“Zaten Kadıköy de artık yabancı değil mağlubiyetlere. Varsın bir de Adana Demirspor kazansın” diyen varsa ortaya çıksın!
Ama bilinsin; zor biter Süper Lig’in ikinci yarısı. Bitse de Fenerbahçe’yi bu hale getirenler göremez bittiğini. Evden izlerler.
Bu başarısız bir sezon değil sadece… Yıkım var sanki Kadıköy’de. Etkileri gelecek sezonlara da taşacak bir yıkım.
Nereye kadar sürecek bakalım.
Maça gelelim… “İlk devresini özetle” deseler iki kelime yeterdi:
Söz konusu sağlıksa gerisi teferruat bile olmadığına göre, esastan girelim ve Kovit testi pozitif çıkan Fenerbahçe başkanı sayın Ali Koç’a acil şifalar dileyelim her şeyden önce.
Ali Bey Fenerbahçe Başkanı olarak bir dizi yanlış tercihte bulunmuştu ama bu kez dikkatsizlik veya tedbirsizlik değil bedelini ödediği…
Biliyorum, sayın Koç aşı olmuştu.
Çok iyi hatırlıyorum… Çünkü, “sıram geldi aşı oldum” dediğinde, fırsat bulup yazamamıştım ama o sırada bin Euro’yu denkleştirenler Avrupa’da “aşı turuna” katılırken, Ali Bey’i gücünü/ilişkilerini kullanmayıp her vatandaşımız gibi aşı sırasını beklediği için takdir etmiştim içimden… İstese, gitmesine de gerek kalmaz aşı merkezini olduğu gibi getirirdi Türkiye’ye.
Sırası gelmişken aşı karşıtlarının direnişleri de kutlu olsun!.. Virüsü kapma ve bulaştırma haklarını savunuyorlar canla başla! Hem de yoğun bakımda yatanların tamamı aşısızken. Can, onların canı. Bir gün Singapur’daki gibi “aşısızlar tedavi masraflarını kendileri
Göz gözü görmez mehtapsız gecede, sırtında vatan, kutsal emanet sınırı koruyan Mehmetçik, on yıl önce yarı boyunda karanlıktan korkan bir afacandı belki…
Kırkı çıkan bebesine on yıl önce seksek oynadığı mahallesinde ilk puset keyfini yaptıran anne, muhtemelen sözlü bile değildi o zamanlar; çocuk sayılırdı.
Pek çok sevip saydığımız, vatansever muhteşem insanlarımız sağdı.
Aziz Yıldırım’ın saçları henüz simsiyahtı…
Fenerbahçe yöneticileri ise Metris’e ziyaretçi olarak bile adım atmamıştı büyük bir olasılıkla.
Çok kötü zamandı… Fetö pandemisi “birinci pik”ini yapmak üzereydi.
***
Sabır ve hoşgörünün son kertesindeki Fenerbahçe ile puan cetvelinin son kümesindeki Malatyaspor’dan kimse futbol keyfinin son noktalarını beklemiyordu zaten.
Biraz gayret, biraz oyun disiplini, mümkünse bir de galibiyet yeterdi…
Fenerbahçe ilk çeyrekte gayret ve disiplin beklentisini karşıladı ve karşılığını Novak’ın golüyle aldı.
Malatyaspor’a kalan ise önde baskı veya kompakt savunmaydı. İkisini birden seçti Sumudica. Tabi bu arada orta sahayı Fenerbahçe’ye teslim ediyordu konuk ekip. Üstelik hücum planı yoktu. Varsa bile işe yaramadı!
Çünkü Fenerbahçe bekleri Novak ve Osayi’nin rakip ceza alanına girip çıktığı, Mert Hakan ve Kim Jae’nin formanın hakkını verdiği, savunmaya yaslanmış Sosa’nın zaman zaman önde baskı yapmaya çalışan Malatyaspor’a karşı geriden oyun kurduğu maçın, pas yapan, topa hakim olan tarafı Fenerbahçe’ydi.
Hatta başlarda tempo bile yaptı Fenerbahçe. Ama hala ters yüz edilen sistemin, özgüvenleri köreltilmiş yıldızların ve küskün
Pereira’nın “üçlü” prangasından kurtulmuş, Mesut, İrfan Can, Pelkas ve Sosa’yı ilk on birde sahaya sürebilmenin lüksüne kavuşmuş Fenerbahçe, hiç de beklendiği gibi başlayamadı maça.Ağır başladı, ağır bitirdi. Çünkü “Reis çok, Kızılderili” yoktu takımda. Bir de sezon ortasında sistem değiştirmenin bedeli, daha doğrusu alışma süreci vardı… Pas boldu ama coşku, üretkenlik, tempo eksikti Fenerbahçe’de. Üstelik paslaşmaları rakip ceza sahası önüne kadar taşıyamayınca Fenerbahçe forveti çoğalıp Karagümrük savunmasını şaşırtacak, savunmada gedik açacak kadar zaman bulamıyordu.Rakip Karamgümrük de topa sahip olmak istiyor, top Fenerbahçe’deyken önde-orta sahada basıyor, “ağır abilerin” Fenerbahçe’sine rölantide normal futbolunu sürdürerek kırılma noktasını beklemek kalıyordu.29. dakikada Fenerbahçe’nin rakip kaleyi bulan ilk şutu -ki, Mesut vurdu- aynı zamanda Nazım Sangare’nin ilk çizgiye inişiydi. O kadar
Trabzonspor tarafından henüz mevsimi gelmeden “şampiyonluk rezervasyonu yapılmış” sezondaki bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisine göre hiç de umulmadık hız, mücadele, kazanma arzusu ile başladı maç.
Birinin hocası gitmiş diğerininki bavulunu hazırlarken kim tahmin edebilirdi ki, seyir zevki yüksek böyle derbiyi!
Evet… Derbi seyirlikti sadece.
Sorunlar aynı kaldı, zirveye uzaklıklar aynı. Ne oynayanlara bir şey kattı, ne de eksiltti. Hele kendi sahasındaki Fenerbahçe’ye sıfır katkı. En keyifle seyreden Trabzonspor olmalıydı.
Fenerbahçe’nin farkı, takım kurgusunda Novak’ın stoper Szalai’nin kanat bek olmasıydı. İşin ilginci her ikisi de beklenenin üzerinde verimliydi ilk yarı.
Fenerbahçe skor istiyordu, Beşiktaş oyunu ele alıp sonra sonuca gitmeye çalışıyordu önceleri… Her ikisi de rakibe baskı yaptığı için maç baştan sona sete oturmadı. Uzun toplar, kazanılan toplardı belirleyici…
Sonra Kadıköy’de kendi dolu tribünleri önünde kontratak oynamaya çalışan Fenerbahçe’den başlayarak ilginç ve
Neden hafta başından bu yana Fenerbahçe’nin Pereira ile vedalaşma haberini bekledi herkes?
Neden Beşiktaş derbisinde kulübede olmayacağını tahmin ve temenni ediyorlardı?
Fenerbahçe son maçta Gaziantepspor’a yenildiği için değil herhalde!..
Deplasmanı bırakın, Kadıköy’de bile teslim bayrağı çekip rakibin bileğini öpmek “vaka-ı adiye”den olalı nice sezonlar geride kaldı 3,5 sezonluk başkan Ali Koç döneminde. O “gereksiz baskıyı” bir sürü benzer istatistikle birlikte tarihin derinlerine fırlatıp atalı çok oldu çok şükür!
Peki, neden?
Antep’te sistem mi iflas etti?.. Futbolcular mı isyan etti? Başkan mı çıldırdı?
Yoo… İlk haftadan beri belliydi Fenerbahçe futbol takımının Pereira sistemi ile uyuşmazlığı. Futbolcuların da Allah’ı var; hepsi birer “Sabır Taşı”. Başkan’a gelince; söz konusu Fenerbahçe ise duygusaldır ama sonuçta “fayda/zarar hesaplarını” çok iyi yapan bir iş adamı.