Her iki takım için de o kadar önemliydi ki galibiyet, ikisi de “farklı” değil “tuhaf” başladı maça… Hayati durumlarda değişen insan davranışları gibiydi takımların tepkisi. İlk yarı Göztepe için çılgın gibi saldırma süreciydi ve maç boyu sürdü, Fenerbahçe ise Mesut ve İrfan’lı kadrodan beklenmeyecek kadar acemi ve aceleciydi. Ne oynadığı bile belli değildi “büyük” Fenerbahçe’nin.
Sinsi bir sıradanlaşma yaşıyor Fenerbahçe. Pereira’nın elinde en kaliteli futbolcuları bile vasat hale geliyor, büyük takım hüviyeti elden kayıp gidiyor resmen. Çünkü yıldız futbolcuları yemeye doymuyor Pereira. Mesut’u, İrfan’ı, Pelkas’ı falan bitirdi şimdi uzatmada oyuna alarak Szalai’yi koydu tabağa.
F.Bahçe’nin sadece bu sebepten bile Göztepe’den alınan bir puana “Allah bereket versin” demesi gerekir. Pereira işini bitirdiğinde bu günleri bile özleyecektir.
Neyse… Maçın telaşı büyüktü tabi… Uzak ara lider Trabzonspor ile arasındaki Konya, Hatay ve Alanya’nın mağlup bitirdiği, hatta Beşiktaş’ın yenilip Galatasaray’ın puan kaybettiği haftada alınacak bir galibiyet Fenerbahçe adına sezona tutunmak, üzerindeki baskıdan biraz olsun kurtulmak, Pereira için bir süre daha İstanbul’da kalmak anlamına geliyordu. Müsabakanın Göztepe açısından önemini ise teknik direktörleri maçtan önce söylemişti:
“Ya kazanacağız, ya öleceğiz”!..
Futbolda ölümün işi olmazdı ama sahadaki futbol sertti.
Kıran kırana ikili mücadele ile geçen devrede ne oyun kurabildi Fenerbahçe, ne oyunu sete çevirebildi. Merkezi kullanamıyor, ileride top tutamıyordu ki, bekleri ileri çıksın ve hücuma katılsın. Ne kenar ortası vardı takımın ne adam eksiltmesi, ne de kulübede bir akil adamı!.. Böylece İrfan ve Mesut’un katkıları minimuma inmişti. Sadece topa sahip olanın hızla rakip kaleye gitmeye çalıştığı ve “sıfır” şutla geçen bir 45 dakikaydı Fenerbahçe için ilk yarı.
Göztepe’nin golü de Fenerbahçe’nin bu tuhaf dağınıklığını düzeltmek için fırsat buldukça stoperlerin önüne kadar gelip top alan Mesut’un Kim Jea’ye uzatmak yerine Jahoviç’e yaptığı asistle geldi. Jahoviç golü atarken savunmada sadece Ferdi ve Serdar Aziz vardı. Yani Fenerbahçe’nin iki yıldızı icat etti golü. İyi oynayan iki savunmacısı izin verdi.
Maçın ikinci yarısı Göztepe’nin kaçırdığı ikinci golün ardından Fenerbahçe’nin attığı beraberlik golüyle başladı. Fenerbahçe’nin rakip kaleyi bulan ilk şutu ancak ikinci yarıdaydı ve o da gol oldu.
Çünkü Mesut veya İrfan’a ilişmeyi veya sahaya sürdüğü takımdan niyet ettiği belli olan üçlü savunmaya dönmeyi Pereira’nın yüreği yetmemiş, Fenerbahçe ilk yarıda yaptığı hatayı anlamış, en azından büyük takım olmanın gereği oyuna hükmetmeyi hatırlamıştı.
Bunu yapabilmek için gerekli silahlara sahipti ama maçın yarısında aceleden, organize olamamaktan ve biraz da rakibin çılgın gibi saldırmasından sahaya koyamamıştı. Yaptığında ise sürdüremedi.
Skor berabere olduktan sonra da Göztepe’nin temposu ve kazanma isteği sürerken Fenerbahçe’nin sinir katsayısı yükselmeye başladı. Fenerbahçe’nin futbolu galibiyeti işaret etmediği için Pereira yine “ya tutarsa” değişikliklerine girişti. Daha önce Sosa’yı oyuna sokan Pereira, Meyer’in yerine Berisha, İrfan Can’ın yerine Rossi’yi oyuna sürdüğünde maçın son çeyreğiydi. Mesut da iyi değilken İrfan neden çıkar ki?
Oyun gitgele döndüğünde savunma geçişlerinde Crespo müthiş işe yarıyordu ama yorgunluktan bitmişti. Fenerbahçe’ye gereken soldaki Berisha ile sağdaki Rossi’nin yerden ortalarla pozisyon yaratması forvet arkasında Mesut’un hücumu organize etmesiydi ki, Novak ikinci sarıdan kırmızı görünce on kişi kalan Fenerbahçe için her şey bitti.
Pereira’nın Mesut’u çıkarıp Szalai’yi alması uzatma dakikalarında gol yememe hamlesiydi sadece. Bir puan fazla bile bu “sıradan” Fenerbahçe’ye.