Kaybederse ipin ucunda olduğunu sokaktaki çocukların bile bildiği Pereira, kaybedecek bir şeyi kalmayanların cesaretiyle “hiç olmazsa sandalyemi kendim teklemelerim” demiş olmalı ki, Fenerbahçe Başkanı’nın “niyet mektubunu” bile yırtıp attı, yine dizdi üç stoperi savunmaya…
“Deli” mi ne?.. “Dahi” olmadığı belliydi çünkü.
Böyle bir ihtimali aklına bile getirmeyenler ellerine geçen maç kadrosunu dörtlü savunmaya uydurmaya çalışırken sağ beke yerleştirdikleri Ferdi bu kez sağ kanat olmuş, sakatlıktan dönen Gustavo aşırı sayılabilecek güvenlik önlemi olarak Crespo ile birlikte orta dörtlünün ortasına geçmiş, sürgünden dönen Szalai ise formasına kavuşmuştu.
Pereira’nın elini değil boynunu taşın altına koyması bir yana, Szalai olmasa kim kurtaracaktı ilk yarıda iki Rizespor golünü, kim verecekti iki golün asistini ve kim destekleyecekti Portekizli kamikazenin hayata dönmesini?
Fenerbahçe maça son haftalarda görünmeyen bir tempo ve hücum sonlandırmayla başladıysa birinci sebep Berisha’nın arkasındaki Mesut ve Rossi’ydi. Mesut, atıl durumdaki kapasitesinden okkalı bir parça daha alıp sahaya koymuş, Rossi forvet arkasından sağ çizgiye doğru deplase olmuştu ki, basit gözüken bu fark, Rizespor’un yumuşak karnı savunmasının solunu Rossi’nin Ferdi ile birlikte otobana çevirmesi sonucunu doğurmuştu.
Fenerbahçe sol kanadı için aynı şey söylenemezdi, çünkü Osayi ne alıştığı kanattaydı ne de günündeydi.
Evet… Fenerbahçe ilk yarıda, özellikle ilk yarının ilk yarısında çok iyi oynasa da Kadıköy’e galibiyet için gelmiş bir Rizespor vardı karşısında.
Eskiden olsa şansı vardı Rizespor’un… Ancak bu kez topu yere indirip dikine oynayan, hücum hazırlıklarında Gustavo ve Mesut’un katkılarıyla iyi üçgenler kuran, ayağa hızlı paslar yapan bir Fenerbahçe vardı Kadıköy’de.
Maçın kaderi tempolu Fenerbahçe’nin ikinci yarıda da aynı tempoyu sürdürmesine bağlıydı.
Kaldığı yerden başladı Alper Potuk ile takviye edilmiş Rizespor’a karşı Fenerbahçe… Hatta biraz daha vites yükselterek!
Ferdi yine rakibin sol kanadını hallaç pamuğu gibi attı, Mesut yine oyuna zeka kattı. Osayi hücuma pek katkı yapmasa bile çalıştı, savunmaya takviye verdi. Skor ise daha sonra Serdar Dursun’a kaldı.
Maçın son yarım saatinde, farkı arttırma planları kuran Pereira Sosa ve Serdar Dursun’u alıp Berisha ve Crespo’yu çıkardı. Ne orta saha yumuşadı ne de son vuruşu zayıfladı Fenerbahçe’nin. Tam tersi, Serdar Dursun Fenerbahçe’nin ikinci golünü attı.
Serdar Dursun’un uzaktan, katkısız ve katıksız ikinci golü Fenerbahçe’yi 3-0 galibiyete yükselttiğinde Pereira da dahil tüm Fenerbahçeliler, Berisha’ya verilen dakikaları sorgulamaya başlamış olmalı. Szalai’nin ikinci asistiyle attığı üçüncü golde ise artık herkes bir karara varmıştır her halde!
Ezeli rakipler “dururken” Trabzonspor’la arasında alan boşalırken dört farklı galibiyet, puan cetvelinde zıplama yapmak güzel tabi.
Peki, her şey yoluna girdi mi Fenerbahçe’de?..
Hayır… Fenerbahçe başkanına rağmen üçlü savunmada inat eden Pereira’nın “mazur görülmesi” ve ilerleyen süreçte “reddedilemez” hale gelmesi için daha fırınlarca ekmek gerekmez ama çuvallar dolusu gole ve galibiyete ihtiyacı var.
Üstelik bundan sonra durum daha kritik. Çünkü kazandığında bile sorun yarattı Pereira. Artık inat ettiği sistemden geri adım atamaz, diğer taraftan aynı sistemle kaybettiğinde veda etmeye fırsatı bile kalmaz. Başkan’a rağmen bildiğini okumak kolay değildir Fenerbahçe’de.