Güney Kıbrıs’taki mücadele zor oldu ama temiz oldu… AEK Larnaca’yı “iki gollü fiks menüye” bağlayan Fenerbahçe, penaltıdan bir gol yese de deplasmanda kazandı ve gruptan çıkmayı garantileyip grup liderliğinin başat ve en kuvvetli adayı oldu.
Rotasyonu hastalık ve sakatlıklarla yıpranan Jesus’un Kıbrıs sürprizi Arda’yı ilk on birde başlatmasıydı ki, henüz 50 saniyedeki şutunu Piric’in zorlukla çeldiği genç futbolcu, aralıklarla da olsa oyun aklı ile üstün tekniğini ortaya koyarak verdiği anahtar paslarla Larnaca’nın savunmayı sağlam tutup öne daha az çıkmasını sağladı.
Savunmasını bile geliştirmişti “uçan delikanlı Arda”!..
Bu önemliydi… Çünkü kaybedecek bir şeyi kalmayan Larnaca’nın sıkı savunmadan vazgeçip kendi sahasında kazanmaya çalışacağı belliydi.
İkinci sürpriz ise iki maçtır bek oynayan Lincoln’ün gerçek yeri orta sahaya çekilmesi ve iyi şutörlüğünü gösterecek fırsatlar bulmasıydı.
Sert, agresif oynayan,
Bir yanda son üç Süper Lig maçında gol yememiş, 5 maçta 4 galibiyet 1 beraberlik almış, taraftarı tribünlere sığmayan Fenerbahçe, öte tarafta sezona performans veren oyuncularını kaybederek başlamış, son 4 maçını kazanamayan, hocası topun ağzında Karagümrük.
Yüksek fırına uzatılmış demir çubuğun iki ucu sanki… Bir taraf alev alev kor gibi, diğerine dokunanın eli yanmaz, gözü kamaşmaz.
Ne beklenir Kadıköy’deki böyle bir maçtan?..
İlginç bir şekilde müsabaka öncesi ilk kez sık maçlar ve eksiklerden şikayet etmesine rağmen ve rotasyonu 3 ile sınırlı tutmak zorunda kalan Jesus Fenerbahçe’sinin farklı kazanması değil mi?
Fenerbahçe sadece yakaladığı zayıf rakiplerini ezmiyor Kadıköy’de… Bazen onları motive de ediyor. En şatafatlı devrinde Fenerbahçe’yi Kadıköy’de devirmek hocasından futbolcularına kadar kişisel futbol kariyerlerine yepyeni bir sayfa eklemek çünkü.
Şimşekler çaktıran 5-4’lük sezonun maçına gelince… Yok yoktu; 32 kısım tekmili
Taraftarları, motivasyonu milliyetçilikte arayıp İstanbul için saçma sapan hayaller kuran AEK Larnaka’ya Kadıköy’ü dar eden, baskı ve pozisyonlarla sersemleştiren Fenerbahçe, hem grup liderliğine adaylığını perçinledi hem de Güney Kıbrıs fanatiklerine asil bir selam çaktı.
Bir maça ne kadar misyon yüklerseniz, kaybettiğinizde o kadar üzülürsünüz oysa… Alınma komşu, bu sadece işti!
Grubun en zayıf halkası olarak değerlendirilirken Rennes’e 94 dakika direnen, Dinamo Kiev’i deplasmanda deviren AEK Larnaka, Kadıköy’deki maça da “zayıf halka” kostümüyle çıktı.
Geride kurduğu kalabalık savunma ile Fenerbahçe’yi pek alışık olmadığı set oyununa zorlayan rakip, yediği gole kadar maçın tek kale oynanmasına izin verdi ama ceza alanına yapılan tüm ortalarda topa ilk dokunan olunca, olağanüstü oynayan kalecisi Piric 45 dakikada 4, 90 dakikada 8 gol kurtarınca Fenerbahçe’nin güzel futbolu hak ettiği farkı yapamadı.
Oysa Jesus’un son derbiden 8 farklı futbolcuyla kurduğu
Beşiktaş Nkoudou tribünde olsa da ofansif bir kadro kurmuş, Fenerbahçe Arao-Crespo orta sahası ile sağlamcılığı tercih etmişti ama ilk yarı boyunca her iki takım da “yenemezsek yenilmeyelim” modundaydı.
Fenerbahçe için uygun olabilirdi ama Beşiktaş’ın ve hocasının şiddetle galibiyete ihtiyacı vardı oysa.
Önde basıp hızlı hücum ederek hemen hemen benzer futbol oynayan Beşiktaş ve Fenerbahçe, sanki mıknatısın eş kutuplarının birbirlerini itmesi gibi tatsız kontaksız pozisyonsuz başladılar maça. Beşiktaş istediği gibi giremedi oyuna, Fenerbahçe bildiği oyunu oynayamadı.
İlk yarının yarısında doğru dürüst pozisyon bile yoktu sahada. Sadece ikili mücadele ile temaslı oyun izledi tribünler. Fenerbahçe Ferdi ve İrfan ile sağ kanadı iyi kullandı ancak sol kanadı Valencia ve Lincoln geri dönmekte zorlandığı için Beşiktaş’ın kullanımına açtı. Ferdi ve İrfan’ın iyi oyunu Beşiktaş’ta Nkoudou yerine oynayan Redmond aynı performansı gösterememesi ve hiçbir hücumda gözükmemesinden kaynaklandı.
Fenerbahçe’nin öne
Pazar günü oynanacak Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması yakın tarihimizin en öngörülemez derbisidir. Bırakın sonucu tahmin etmeyi, mücadelenin hayalini kurmak bile mümkün değildir.
Derbi önünde konuşup yazarak ekmek yiyenlerin mikrofonu/kalemi kaçınılmaz olarak tutukluk yapmıştır ama doksan dakikalık bir meçhule giderken kadrolardan oyuna, eşleşmelerden skora her şeyin sürpriz kategorisine girmesi futbol penceresinden bakınca ne kadar mükemmel değil mi?
Sporun her türlü yarışında belirsiz sonuçtan güzel bir şey olur mu?
Süper Lig’e eklenen bu katma değerin mucidi ise Jorge Jesus’tur. O kadar ki, Valerian İsmael zihninde oynayamıyordur derbiyi. Rakip formaları dolduranlar, oyun formatı belirsizse nasıl oynasın?
Jesus’un üçlü savunma mı dörtlü mü oynayacağı bile belli değil şu anda. Savunmayı yine orta sahaya kadar çıkaracak mı, önde basıp top mu kapacak Fenerbahçe; bilen yok.
Sahi, Jesus’un stoperleri iyice öne itip arkada boşluk bırakması aslında rakiplere kurduğu bir kapan mıdır aslında? Resmen
Henüz Faroe Adaları’nda nakavt olmamış, Lüksemburg’dan yediğimiz kroşe ile sersem sepelek dolaşırken vahim gidişi gören Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi yeni teknik direktör arayışlarına başlamış ve Samet Aybaba ile 1,5 saatlik bir görüşme yapmış.Dedikodu değil, açık kaynak… Usta gazeteci Gürel Yurttaş duyum almış, Samet Aybaba’ya teyit ettirmiş. “Evet” demiş Aybaba, “Türk futbolu ve milli takım hakkında konuştuk başkanla”… Pazar günü köşesinde yazdı Yurttaş.Perşembenin gelişi çarşambadan belli ya… Büyükekşi-Aybaba görüşmesinden birkaç gün sonra, yani pazar gecesi üstüne bir de Faroe Adaları rezaleti eklendi. A Milli Takım kuzey Atlantik’te sulara gömüldü. Maç bitti, TFF Milli Takım Sorumlusu Hamit Altıntop TRT canlı yayın ekibinin yanına damladı ve masaya elini vura vura “çatlasanız da patlasanız da yola Kuntz’la devam edeceğiz” dedi mealen!Hadi vatandaşa karşı bu cüretkarlığı bir kenara koyun, Başkan hoca arıyor, milli
“11’leri meçhul, üstün futbolu bariz” başlayıp aynen devam eden ve üzerine titrenip olası bir futbol kazası ile çökmesinden endişe edilen Jesus sisteminde, Alanyaspor ile Kadıköy randevusu ancak moral yükseltebilirdi…
Ve öyle oldu.
Formanın içindekiler değişiyor, Fenerbahçe aynı… Bu kez 7 ile sınırlıydı rotasyon ama üç gün önce Fransa’da Rennes’i ellerinden kaçıran sanki onlardı.
İştahlı, diri, enerjik futbolcular… Coşkulu oynuyorlar keyif veriyorlar. Baskıda asla geri adım atmıyorlar, vites küçültmüyorlar. Yardımlaşma zirvede. Hep daha çok istiyorlar.
Tıpkı tribünler gibi…
İki golden sonra ilk yarının uzatmasında Pedro kendi kazandığı penaltıyı kaleciye teslim ediyor, tribünler Pedro’yu alkışlıyor. Uzatmalar bitmeden Fenerbahçe artık “süper” sınıfına terfi eden orta sahası Crespo kaçan penaltıyı telafi ediyor. Arao şahane oynuyor. Ferdi her yerde. Valencia zeka ve yetenek küpü. Bunlar dün sahada olanlar. Dört gün öncekiler de aynıydı.
Geçen haftaki Konya kabusundan sonra Jorge Jesus’un “rotasyonlu değil müsait kadrosu” iki altı numara Crespo-Arao ile orta sahayı sert ve agresif hale getirmişti. King - Pedro forvetlerine on numara gibi servis yapacak, top tutacak İrfan Can sahadaydı.
Yani, önceki maçlara göre nispeten garantili bir takım vardı ama Valencia mecburiyetten olmak üzere yine altı futbolcu farklıydı son maçtan.
Allah korusun ama Covid salgını yeni bir pik yapsa ve UEFA “yedi futbolcu değiştirebilirsiniz” dese çoktan hazır Fenerbahçe!
Arao, Szalai ve Ferdi dışında oynayacak futbolcuyu kadrolar açıklanmadan tahmin etmenin lotaryadan farkı yok Fenerbahçe’de!. Kazandığı sürece sorun olmuyor ama bir yandan da rotasyonu büyütüyor bu galibiyetler.
Neyse; Fenerbahçe istekli başladığı maçın ilk yarısında hemen her bölgede rakibinden üstündü, topa sahipti, pas hatalarını minimuma indiren, pozisyon bulan taraftı.
Bunun sebebi Crespo ile Arao’nun hatta Peres’in çok iyi olması, Pedro’nun rakip stoperler arasındaki gir-çıkları