1921 yılının Temmuz ayında vaziyet şöyledir: Afyon ve Kütahya’yı işgal eden Yunan ordusu Ankara’ya doğru yürümektedir. Meclis kurtuluş için son çare olarak Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutan olarak ordunun başına geçmesini istemektedir. 4 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal kürsüden şu sözleri sarfeder: “Meclisin sayın üyelerinin genel istekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi, kendi üzerime almaktan doğacak yararları en kısa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî ve manevî gücünü en kısa zamanda artırmak ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu yetkileri fiilen kullanmak şartıyla üzerime alıyorum. Hayatım boyunca millî egemenliğin en sadık bir hizmetkârı olduğumu milletin nazarında bir defa daha doğrulamak için, bu yetkinin 3 ay gibi kısa bir müddetle sınırlandırılmasını istiyorum.”
Olağanüstü çözümler
Tarih boyunca savaş döneminde devletler olağanüstü tedbirlere ve
George Orwell’in “1984” adlı romanında kendine düşmanlar yaratarak mütemadiyen savaş halinde olan totaliter bir devletten bahsedilir. Yurttaşlar her an diken üstünde tutulur; can ve mal güvenliklerini koruması için devlete tam itaat etmeleri sağlanır. Daha da ötesi devlet, kendi eliyle bir isyancı örgüt yaratır. Zihninde sisteme karşı bir kuşku oluştuğunu sezdiği kişileri bu örgüte dahil eder. Bu şekilde artık isyancılar bile devletin kontrolü altına alınmışlardır. İsrail ve Hamas konusunu düşününce aklıma bu ünlü roman geldi. İsrail gerçekten Filistin’de barış istiyor mu sorusunun cevabını bundan sonra atılan adımlarda göreceğiz.
Güç boşluğu ‘batık devletler’ yaratır
Yakıp yıkılarak bir bölgeye askeri olarak hakim olmakla, oradaki otoriteyi alaşağı etmekle kalıcı bir sonuca ulaşılamayacağını ABD, Afganistan ve Irak’ta acı bir şekilde deneyimledi. Yıktığınız devletin yerine halk tarafından benimsenen meşru bir güç koymak kolay değildir; güç boşluğu yaşandığında da ‘batık devletler’ ortaya
İngiltere Başbakanı’nın, Yunanistan Başbakanı ile görüşmesini iptal etmesine yol açan Parthenon Mermerleri’nin Osmanlı’ya dayanan ilginç bir hikâyesi var. Peki, buradan hareketle başka krizlere neden olan tarihi eserler var mı? Hukuki mücadele nasıl yapılıyor? Prof. Dr. Remzi Yağcı ile konuştuk
Bir ülkenin başbakanı, ülkesini ziyaret eden bir başka ülkenin başbakanı ile görüşmeyi reddederse bu ciddi bir diplomatik kriz demektir. Geçen hafta aynen böyle oldu; İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Yunan mevkidaşı Miçotakis ile Londra’daki randevusunu iptal etti. İki NATO müttefiki ülkenin arasındaki gerilimin sebebi sizi şaşırtabilir: Tarihi eserler. Miçotakis, British Museum’da sergilenen Parthenon Mermerleri’nin Yunanistan’a iade edilmesini gündeme getireceğini söyledi. Tarihi eserlerin tam olarak kime ait olduğu, nasıl sergilenmesi gerektiği ise süregelen bir tartışma konusu.
Parthenon Mermerleri’nin British Museum’a götürülüş hikâyesi bir hayli enteresan; bizi de yakından ilgilendiriyor. Her şey
Lonely Planet 2024’de görülmesi gereken 10 kent arasında İzmir’i gösterdi. Peki, İzmir’i görülmesi gereken bir kent yapan unsurlar neler?
Bir İzmirli, dünyanın neresine giderse gitsin, hayat serüveni nasıl olursa olsun, bir gün tekrar İzmir’e dönecektir der İzmirliler. İzmir hakkında klişelerle dolu pek çok yazı yazılmıştır ancak dünyayla birlikte İzmir de değişiyor. Gezi yayıncılığında öncü kabul edilen Lonely Planet 2024’te görülmesi gereken 10 kent arasında İzmir’i gösterdi. Peki, İzmir’i görülmesi gereken bir kent yapan unsurlar neler gelin bakalım.
Bornova’da bir masal
Liman kentleri tarih boyunca bulundukları ülkelerin en hareketli yerleri olmuşlardır. Uluslararası ticaretin bir yan etkisi olarak çok kültürlülük ve tolerans genlerine işlemiştir. İzmir de bu özellikleri taşımakta. Farklı dinlerden, uluslardan, kültürlerden insanın yüzyıllarca barış içinde yan yana yaşadığı bir kent olarak dünyada hak ettiği konuma artık daha çok yaklaşan bir İzmir’den
Neredeyse son 20 senedir dünyada ve özellikle Avrupa’da aşırı sağın yükseldiği söyleniyor. Bu olay hakkında sayısız yazı, makale ve tez yazıldı. Bu yazılanların büyük çoğunluğunda ortak olgulardan bahsediliyor: Ekonominin kötüye gidişi, kontrolsüz göç, popülizm. Ekonomik sıkıntılardan dolayı popülist liderlerin sahnede kendine yer bulabiliyor olması akıllara tarihin kara sayfalarını getiriyor; Almanya’da nasyonel sosyalizmin iktidara yürüyüş serüvenini anımsatıyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa, Nazi travmasını atlatabilmek ve bir daha asla aynı dehşeti yaşamamak için çok çaba sarfetti. Savaşı imkansız kılmak ve güçlü bir Avrupa inşa etmek için Avrupa genelinde bir entegrasyon süreci başlatıldı. Ancak bu süreç sancısız geçmeyecekti. Müşterek çıkarlar uğruna ulusal egemenliklerinden tavizler vermek kolay bir iş değildi. Açıkça ifade edilmese de Avrupa halkı giderek bir “Avrupa Birleşik Devletleri” kurulumuna doğru itildiklerini hissediyorlardı. Her
Hayatımı Descartes okumadan öncesi ve sonrası diye ikiye ayırırım. “Düşünüyorum, öyleyse varım (cogito ergo sum)” sözüyle bilinen Fransız düşünür, şüpheci akılcılık (rasyonalizm) yönteminin babası olarak kabul edilir. “Meditasyonlar” kitabına şu ana kadar bildiği tüm doğruları yeniden sorgulayacağını belirterek başlar; buna kendi varlığı da dahildir.
Modern felsefenin temeli
Descartes’ın düşüncelerinin siyasi felsefeden tutun analitik geometriye kadar devrim niteliğinde etkileri olmuştur. Ancak post-modernizm akımları ile rasyonalist düşünceden giderek bir uzaklaşma yaşanmış; bilim dünyasında, özellikle kuantum fiziği alanındaki yeni gelişmeler de bu kopuşu desteklemiştir. Evrensel doğrular yerlerini sübjektif gerçekliklere bırakmışlardır. Siyasette ise son yıllarda dünyayı kasıp kavuran popülizm ateşi de toplumları hissi davranmaya itmiştir.
Akılcılıktan uzaklaşma
Bugünlerde dünyada yaşadığımız sorunların temelinde akılcı düşünceden bu kopuşun rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bir şeyin temelinde yatan sebebini
Ege Doğaç Erdoğan - Geçtiğimiz hafta tam da bugün cumhuriyetimizin yüzüncü yıldönümünü kutladık. Peki cumhuriyet nedir? Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılının bu ilk günlerinde acaba geçtiğimiz yüz sene boyunca yönetildiğimiz rejimi ne kadar iyi anlıyoruz?
Aynı şey değildir
Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanırız ancak aralarında önemli nüans farkları vardır. Cumhuriyet sözcüğünün kökeni, res publica, (halka dair) Latince’den gelmektedir. Demokrasi ise Yunanca demos (halk) ve cratos (yönetim) sözcüklerinin birleşim idir. Demokrasi soyut bir kavramdır. Cumhuriyet ise somut bir yönetim şeklini ifade eder. Demokrasi için antik Atina’yı, cumhuriyet için antik Roma’yı örnek gösterebiliriz. Atina’da her bir yurttaş doğrudan ülke yönetimine dahilken, Roma, senato ve konsüller tarafından yönetilirdi. Aslında ilkokulda bize öğretilen ‘halkın kendi kendini yönetmesi’ tanımı demokrasiye daha çok
Ege Doğaç Erdoğan - Birinci Dünya Savaşı başlarında askerler Noel’e kalmadan eve geri döneriz diye düşünüyorlardı. Her iki tarafta da hakim görüş savaşın bir kaç ay içinde sonlanacağı yönündeydi. Tüm hazırlıklar ve planlamalar bu süre zarfı için yapılmıştı. Alman Mareşal Alfred von Schlieffen’ın planı Almanya’nın ancak hızlı ve kesin bir zaferle savaşı kazanabileceğini öngörüyordu. Tabii yine savaş planı muharebe meydanına uymadı ve 1914’ün Ağustos ayında patlak veren savaş yaklaşık tam dört yıl sürdü. Avrupa bu yeni realiteye uyum sağlamak zorunda kaldı.
Günümüze gelecek olursak benzer bir düşünce Rus birlikleri Ukrayna’ya ilk girdiğinde dünya kamuoyunda benimsenmişti; Rusya’nın seri operasyonlarla Kiev’i ele geçireceği konuşuluyordu. Ancak nasıl Almanlar Paris’e kilometreler kala çamura saplandıysa Rusya da tahmininin ötesinde bir direnişle karşılaştı. Bu durumu bir futbol benzetmesiyle açıklayacak olursak ilk 20 dakikadaki baskı ve pres sonuç