“Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz” misali bir ortam vardı dün Bursa’da Fenerbahçe için... Son dört lig maçında sıfır çeken ev sahibi yeni hocası Mutlu Topçu ile gözüne kestirmişti Kayseri deplasmanından dört golle uğurlanan sarı-lacivertli ekibi...
Seyirci de farklı değildi... Tribünler stat açıldığından beri ilk defa fullemişti!.. Daha hakem düdük çalmadan sahaya yağan yabancı maddeler geçtiğimiz hafta Vodafone Arena gibi bir cehennemden çıkmayı başarabilen Fenerbahçe adına aslında devede kulaktı... Nitekim Bursa’daki gerilimi, gereksiz öfkeyi, sertliği pek de aldırış etmeden oyuna başladı konuk ekip...
Van Persie’nin yokluğunda ilk 11’de oynaması beklenen Fernandao, belli ki Kayseri’de oyun planına uymadığından Advocaat’ın gazabına uğramıştı... Hollandalı’nın uyarılarına bu kez dikkat eden Fenerbahçe 11’i ileride baskı yapmadan, oyunun boyunu uzatmadan savunmada kalarak karşıladı rakibini...
Plan klasikti... Orta alanda kapılan toplar Lens ve Aatıf ile hızlı hücumlara dönüştürülecekti...
Nitekim bu ataklardan birinde 20. dakikada Lens’in ceza alanına kestiği top Sivok’un koluna çarpınca hakem Halil Umut Meler penaltı noktasını göstermekte tereddüt etmedi...
Moussa Sow’un
Ligde bıçak sırtında ilerleyen Fenerbahçe maça durgun ve coşkusuz girdi. Çünkü konsantre değildi. Rakibi kendi ceza alanına fazla yaklaştırdı. Sezonun en az şut çeken ikinci takımı Kayserispor’a ilk yarıda 4’ü isabetli, 6 şut şansı tanındı... Bunlardan biri de zaten golle sonuçlandı. Ev sahibi özellikle yeni transfer Varela başta olmak üzere dirençli orta sahası ile Fenerbahçe’yi geriye itmeyi iyi becerdi. Hücumda tüm iş yükünü çeken Lens de fazla kendini gösteremeyince daha iştahlı, daha hırslı Kayserispor oyuna hükmeden taraftı...
Umut’un 32’de gelen golü sonrası o ana kadar “öylesine” oynayan Fenerbahçe, durumu idare etmeyi bıraktı, biraz maça asıldı... Orta saha önde basmayı hatırladı, kanatlar biraz canlandı. Bu bile sarı-lacivertli ekibin devre bitene kadar hem Mehmet Topal ile eşitliği sağlamasına, hem de öne geçecek fırsatları yakalamasına yetti de arttı bile... Ancak burada kalitesizlik yine kendini gösterdi. Becerikli kramponlara sahip olmayan Fenerbahçe rakibinin gardını bir türlü düşüremedi...
İkinci yarının başında da rakibi zorlamaya, daha tempolu oynamaya çalıştılar. Fernandao’nun kaçırdığı yüzde yüzlük gol pozisyonunun ardından Sergen Yalçın’ın orta sahadaki
Baskın, arzulu ve coşkulu bir Fenerbahçe vardı ilk 35 dakikada sahada... İkinci yarının açılışında Adanaspor duvarına toslayan sarı-lacivertli futbolcular “pabucun” pahalı olduğunu anlamış gibi üst düzey bir konsantrasyonla lider Başakşehir’in üzerine gidiyordu...
Tam saha pres yapan, ikinci topların hemen hemen hepsini kazanan, rakibine tek bir pozisyon şansı bile tanımayan ev sahibinin tüm bu artılara rağmen Başakşehir’in canını sıkacak ciddi bir tehlike üretememesi işin en tezat kısmını oluşturuyordu... Bunun da en büyük sebebi mutlak kazanmanın getirdiği telaş ve heyecandı sanki... Meşin yuvarlağa hükmeden Fenerbahçeli ayaklar, beyinlerine yeteri kadar söz geçiremeyince istediklerini yapmakta bir o kadar yetersiz kaldılar... Bu panik atak durumuna takımın tek silahı Lens’in de tutukluk yapması eklenince kısır bir oyun ortaya çıktı. Fenerbahçe’nin kaleye giden ilk topta öne geçmesi ise tek kelimeyle çalışkanlığının bir mükafatıydı...
Ozan Tufan’ın Emre’ye çarparak ağlarla buluşan şans golünün ardından Başakşehir futbol oynamayı aklına getirdi, sarı-lacivertliler ise doğal olarak topun arkasına geçti...
Devrenin son 10 ve ikinci yarının ilk 15 dakikası oyunun kontrolünü eline alan
Advocaat’ın geldiği günden bu yana sağlamaya çalıştığı forma adaletine alkışlar...
Hocanın daha 10 gün önce Mehmet Ekici transferinde Trabzonspor’a gitmediği için kadro dışı kalan Aatıf’ı, “yanlış yapmadı” diyerek haklı bulmasına, hatta dün gece herkesi şaşırtarak Faslı oyuncuyu ilk 11’e koymasına da saygılar...
Ancak idman performansını baz alarak zaten sorunlu, kırılgan, üretimsiz ve verimsiz orta sahaya bir de Ozan Tufan’ı eklemek fazlasıyla iyimserlikti...
Göbeği top kullanmakta son derece beceriksiz bir üçlüye emanet eden, hücum gücünü sadece Aatıf ve Lens’in ayaklarına iten Fenerbahçe’nin tüm taktik planları doğal olarak soyunma odasına kaldı, sahaya fazla yansımadı... Beklentilerin aksine daha sakin, daha dirençli, daha hızlı Adanaspor, Renan ve Koman ile orta alanı rakibi adına kullanılamaz hale dönüştürünce Fenerbahçe’nin haftalardır örtmeye çalıştığı kusurları bir bir ortaya çıkmaya başladı...
Oyuna hükmetmeye çalışırken kontrataklara engel olamayan sarı-lacivertli ekibin savunma zaafları, özellikle iki stoperinin uyumsuzluğu, üretim yetersizliği ciddi ciddi sırıtırken, Adanaspor iyi ve akıllı oyunun karşılığını öne geçerek aldı... Hatta bu golün Aatıf’ın kaptırdığı topla
Zorya’yı “akide şekeri” gibi tatlı ve kolay bir rakip olarak görmek çok büyük hataydı... Kadıköy’de başlama düdüğü çalar çalmaz görüldü ki Fenerbahçe’nin karşısındaki takım akide şekeri değil, tam bir “çakıl taşı”ydı... Zaten bir gün önceki basın toplantısında Advocaat da özellikle bu durumun altını çizmiş, oyuncularına “işimizin kolay olacağını düşünürsek sıkıntı yaşarız” mesajını vererek endişesini açık bir şekilde dile getirmişti...
Ukrayna ekibi karşısında ilk organize atağını 25. dakikada geliştirebilen ve oyunun tüm kontrolünü ilk yarıda rakibine teslim eden Fenerbahçe’deki konsantrasyonsuzluk ve hocanın tüm ikazlarına rağmen “nasıl olsa kazanırız” rahatlığı beklentilerin tam tersi bir mücadeleyi karşımıza çıkardı... Zorya saldırıyor, Fenerbahçe kontrataktan şans kovalıyordu...
Sarı-lacivertli ekip belki pozisyon vermedi, ama topun peşinden koşmak zorunda kalınca kendi futbolundan, planlarından uzaklaştı...
Galatasaray maçının yıldızı Souza yine dirençli ve istekli, Alper ise tüm iyi niyetine rağmen bu kez verimsizdi... Savunma Skrtel hariç son derece dikkatli olsa da iki bek Hasan Ali ve Şener’in rakibin ön alandaki presi yüzünden pek fazla hücum bölgesine gidememesi, Sow’un
Fenerbahçe açısından maçın mana ve ehemmiyeti, ezeli rakiplerin bir gün önce deplasmandan çıkardığı galibiyetlerin ardından yeniden moral ve özgüven kazanmaktan çok üç puanı bir şekilde almaktı...
Yani ilk hedef yarıştan kopmamaktı...
Bunu bile beceremedi Fenerbahçe... Çünkü bu takımın neresine baksanız doğru tek bir şey yok... Tamamen bir kurulum hatası...
Oyuncular daha ilk dakikadan itibaren telaş ve heyecanla abuk-subuk bir oyun sergiliyorlar... Yaptıkları işin kalitesini arttırmak yerine öfkelerinin, tepkilerinin düzeyini yükseltiyorlar. Hemen her karardan sonra hakeme itiraz ediyorlar, azarlama görüntüsünde bağırıp çağırıp saydırıyorlar. Bu kesinlikle bir ego tatmini değil, tam aksine güçsüzlük ve çaresizlik aslında... Elbette bu eleştiriden soyutlamamız gereken, işine ve oyuna saygılı iki - üç futbolcu var. Ama onların iyi niyeti ve gayreti yetmiyor, yazık oluyor!
Alanyaspor daha bir hafta önce sahasında Başakşehir’den beş gol yemiş ama Fenerbahçe gibi bir takım bir gol bulabilmek için neredeyse sekiz takla atıyor... Neden? Stoperler ileri çıkıp mesafe daraltmıyor, iki bek kırk yılda bir çizgiye inmeyi akıl ediyor, hayatı altı pas içinde geçmiş Van Persie, forvet arkasında
Teknik Direktör Advocaat mı, yoksa Başkan Aziz Yıldırım mı bilinmez ama belli ki birileri durumun “vahametini ve ciddiyetini” anlatmış Fenerbahçeli futbolculara...
Ligdeki utandıran ilk üç hafta performansından sonra taraftarına ve camiaya daha da mahçup olmamak adına biraz daha dikkatli, biraz daha gayretli, biraz daha istekli bir takım izledik Kasımpaşa karşısında...
Moussa Sow’un yedek, Emenike’nin forvet başladığı maçta orta alan Pereira’nın kulaklarını çınlatıyordu... Yeniden buluşan Mehmet Topal, Ozan Tufan, Josef de Souza sahanın en çok koşan isimleri oldular. Özellikle taraftarın gözünde yok sayılan Ozan ve Souza belki kalite ve kapasite olarak uzun lig maratonunda beklentileri karşılama konusunda soru işaretleri taşısalar da, yardımlaşmalı ve sorumluluk sahibi futbolları ile dün gece ön plana çıkmayı başardılar... Hatta skora direkt katkı sağlayarak Advocaat daha iyisini bulana kadar kolay kolay değişmeyeceklerini kanıtladılar...
Fenerbahçe ilk yarıda maçı koparacak skoru yakalasa da burada Kasımpaşa’nın performansına da bakmak lazım. Ev sahibinin dağınık ve şaşkın görüntüsü sezonun en tedirgin doksan dakikasına çıkan sarı-lacivertli ekibin ekmeğine yağ sürdü bir bakıma...
Skora sakın aldanmayın... Deplasmanda alınan bir puan iyidir bahanesine de sığınmayın... Biri Fenerbahçeli futbolculara taktik öğretmek, fizik-kondisyon kazandırmak yerine Fenerbahçe’yi anlatmalı... O formanın değerini, anlamını, ağırlığını söylemeli.
Çünkü Fenerbahçe maç kazanmayı unutmuş, ruhunu kaybetmiş... Dahası takım içindeki bağlar birer birer çözülmeye başlamış, adeta dağılmışlar...
Sadece futbolcular mı kulüp baştan aşağı akıl tutulması yaşıyor... Pereira korkak futbol oynattığı için gönderiliyor, tecrübesine, kariyerini tek bir söz söyleyemeyeceğiniz Advocaat, Shakhtar Donetsk’in rezerv takımı görüntüsündeki Zorya karşısına çift ön libero ile çıkıyor... Bir rakip bu kadar mı kötü analiz edilir. Bunun adı bilgi eksikliğidir, taktik yetersizliktir...
Hoca takımın özgüven kazanması gerektiğini vurgularken, sahaya çıkardığı 11 ile “Ben bu takıma güvenmiyorum” mesajı veriyor... “Merak ediyorum neden gol yedikten sonra açılıyoruz” serzenişinde bulunan Advocaat bu soruyu biraz da kendine yöneltmeli... Dün Fenerbahçe koca bir ilk yarıyı tek bir pozisyon bile üretemeden bitiriyorsa bunda bezmiş, tükenmiş, tüm melekelerini yitirmiş futbolcular kadar bu takımın teknik patronu