Kovid-19 salgınına adil ve hakkaniyetli bir yanıt verilmesini sağlamak için kalıplaşmış düşüncelerden ayrılmalı ve geçmişimizden ders çıkarmalıyız.
JOSHUA SETIPA / BM En Az Gelişmiş Ülkeler Teknoloji Bankası Yönetim Müdürü
Kovid-19 salgını, zorlu ve yıkıcı ilerleyişine devam ederken, ben de birçoğumuz gibi, sağlık çalışanlarının ve kırılgan yaşlılarımızın hayatlarını kurtarabilecek o aşıyı yaptırdıkları sevinçli anlarına tanık olduğumuz bugünlerde, son zamanlarda nadiren hissettiğim huzur duygusunu yaşadım. Bu güven verici tabloların umut verici bir yanı var salgın, henüz hafiflemeye başlamamış olsa da artık sonunu hayal edebileceğimiz günlerdeyiz.
Yine de iyimserliğimi aşağıya çeken başka üzücü gerçekler var: Maseru’dan Cape Town’a ve Kampala’ya kadar hastanelerde tıbbi oksijen tükeniyor, hastane yataklarının tümü dolduğu için hastalar otoparklarda tedavi ediliyor. Dahası Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı rakamlar da üzücü: Bugüne kadar uygulanan aşı dozlarının yüzde 95’i sadece 10 ülkede uygulanmış ve bu ülkeler arasında sadece bir tanesi düşük gelirli bir ülke. Umut -diğer pek çok değerli meta gibi- eşit olmayan bir şekilde dağıtılıyor.
HIV/AIDS krizinin ilk defa patlak verdiği ve kötü politikaların bedelinin insan hayatlarıyla ödendiği o kasvetli günler ile bugünler arasındaki paralelliği görmezlikten gelemiyorum. Tıpkı şimdi olduğu gibi, o zaman da, bilim insanları yeni ve ölümcül bir hastalık karşısında umut veren ilaçlar geliştirmişti. Bununla birlikte, uzun dönemde neler olabileceğini öngöremeyen siyasi kararlar, dünyanın en fakir, en kırılgan gruplarını oluşturan insanların bu ilaçlara hemen erişemeyeceği anlamına geliyordu. Bu insanlar, ilaca erişmek yerine, salgının kontrolden çıkmaya başlamasıyla birlikte daha kötü duruma düştüler. Birçok Afrika ülkesi, özellikle benim memleketim olan Lesoto gibi daha küçük olanlar, yüzlerce yetenekli genç uzmanını yitirdi; böylece bu uluslar, eğitim gibi kritik alanlarda muazzam ihtiyaç duydukları bu yeteneklerden de mahrum kaldılar. Çok sayıda sağlık çalışanı da yaşamını yitirdi ve bu ülkelerin sağlık hizmetleri hala tam olarak toparlanamadı. Bu kayıpların boyutlarını tahmin etmek mümkün değildir. Şimdi de KOVID-19, bu yıkımı tekrarlıyor ve bu yıkımın artçı sarsıntıları, özellikle en kırılgan ülkelerde salgının sona ermesinden çok sonra da hissedilmeye devam edecek. Bu başarısızlıklardan hiçbir şey öğrenmedik mi?
Politikacılar, küresel sağlık topluluğu ve özel sektör, içinde bulunulan bu durumun ciddiyetini acilen kavramak ve bir şeyler yapmak zorundadır. Aslında çok daha iyisini yapabiliriz - eğer bilim insanları sadece bir yıl öncesine kadar bilinmeyen bir hastalık için aşılar ve teşhis yöntemleri geliştirebiliyorlarsa, politikacılar da, hayat kurtaran bu araçlara eşit erişim hakkı sağlamak için elbette bir yol bulabilirler. (Gebze’de yerleşik) BM Teknoloji Bankası olarak, gelişmişlik endeksi bakımından en alt sıralarda yer alan ülkelerin vatandaşlarını koruyabilmek için ihtiyaç duydukları teşhis yöntemlerine, tıbbi cihazlara (solunum cihazları, oksijen, pulse oksimetreler, vb.), kişisel koruyucu ekipmana ve diğer tıbbi teknolojik imkânlara erişimlerini sağlamak adına, Kovid-19 salgınının ilk günlerinde Teknolojiye Erişim Ortaklığı’nı başlattık. Platformumuz, gelişmekte olan ülkelerdeki üreticileri ve girişimcileri, küresel yenilikçi kuruluşlarla, üniversiteler ve fikri mülkiyetleri ile teknolojilerini kamuya faydalı olabilmek için kullanıma açan diğer kesimlerle bir araya getirmektedir. Teknolojiye sahip olanlar ile onları üretmek isteyenler arasında adeta bir köprü gibi hareket ederek, süreç boyunca teknik, yasal ve düzenleyici konularda rehberlik sunuyoruz. Niyetimiz, bu salgının üstesinden gelmek için, tüm bu ürünleri mümkün olduğu kadar çok sayıda insana ulaştırmaktır.
Ancak çalışmalarımızın başarısı ortaklıklar geliştirmeye, siyasi iradeye ve kalıplaşmış düşüncelerden kopabilmeye bağlıdır. Gelişmişlik endeksinde en alt sıralarda yer alan ülkeler, testlerin, tedavilerin ve diğer tıbbi ekipmanın yerel üretimini hızla başlatmak için gereken teknolojilere acilen erişmek zorundadır. Teknoloji Bankası, bu transferi destekleyecek mekanizmalara sahip olmakla birlikte ilaç şirketlerinin ve hükümetlerin de devreye girmeleri ve üzerlerine düşeni yapmaları gerekiyor. Teknoloji Erişim Ortaklığı olarak bizler, gelişmekte olan ülkelerdeki teşhis ve tıbbi cihaz üretimini hızlandırmak isteyen üreticilerle temas halindeyiz. Bu üreticiler, küresel ölçekteki bu gayretli çalışmaları desteklemeye hazır ve isteklidirler. Yine de ihtiyaç duydukları teknolojiye -sağlık sektöründeki diğer aktörlerin şu anda sahip oldukları ve aslında kolayca paylaşabilecekleri teknolojiye- erişmekte zorlanıyorlar. Bu teknolojiler birçok kişinin hayatını kurtarabilir. Tüm hükümetler, özel sektörlerini, gelişmişlik açısından en geride olan ülkelerin kendi halklarını korumalarına yardımcı olacak teknolojilerini gönüllü olarak paylaşmaya teşvik etmelidir.
Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun yakın gelecekte aşıya erişim umudu olmadığı, hatta oksijene, maskelere ve testlere erişiminin bile garanti olmadığı; en kırılgan ülkelerdeki toplumların, ancak nesiller sonra aşılması mümkün olacak ağır sosyoekonomik sonuçlara katlanmak zorunda olacağı bir tabloyu kabul edemeyiz. Hayat kurtaran bu teknolojik atılımları geliştirmek için zamana karşı yarışan bilim insanları, bu büyük sorunların çözülmesinde iş birliğinin, dayanışmanın ve yenilikçi düşüncenin gücünü ortaya koydular. Politikacıların da bilim insanlarının izinden gitmesi gerekiyor.