Çalışmalarımız içine giren “Yaratıcı Sanatlar ve Çağdaş Toplum” (Creative Arts Cortemporary Society); konularına bir Salzburg seminerinde de kafa yormuştum. Başlangıçtan günümüze dek, yazın, iletişim, tiyatro vb. gibi yaratıcı bilim ve sanatların, toplumla ilişkileri, benimsenmeleri, açmazları, düzeylerinin etkenlerini inceleyerek ‘yaratıcı sanatları neler oluşturur’ üzerine yoğun yorum ve bazı düşüncelerle irdelemeleri gözden geçirelim:
Yaratıcı kişinin toplumla ilişkilerini düşünürsek, yaratıcılık, kişiler ve toplumun varoluşundaki hemen hemen her şeyin tümünün yansıtılışıdır. Yazın genel olarak kişilerin, toplumun, varoluşun anlamını araştıran bir sanattır.
Seminerde sözü edildiği gibi yaratıcı sanatlar ille de aç çevrelerden ya da zengin çevrelerden mi çıkar konusu üzerine zaman harcamak çok da gerekli değildir. Bir ara tarihten örnekler verilerek böyle bir gruplaşmaya ve açmaza girilecek oldu. Elbette ki sosyal, ekonomik sorunlar çözülmeli ve yaratıcı sanatlarda başarı için önemli olanın; çalışabilmek, yaratıcı bir kafa, gözlem, zeka, entelektüellik, kafa gelişmesi; inceleme-araştırma ve zaman gerektirdiğini bilmek gerek.
EKONOMİK SORUNLAR
Konuları, ekonomi ve iradecilik olanlar, yaratıcı sanatların nasıl desteklenmesi, nerelerden para bulunabilir konularında konuştular. Yaratıcı kişiler elbette ki ekonomik endişelerden, yaşamını nasıl destekleyeceği endişe ve sorunlarından uzak olmak isterler.
Ama bütün dünyada öyle gelmiş öyle gidiyor: Gerçekten ünlü (!) oluncaya dek, günlük yaşamını destekleyecek parayı kazanmak için bir işe girip bir yandan da yaratıcı sanatını sürdürmeye çalışmıştır kişi. İdeal olarak uygun bir işte çalışabilenler yaratıcı sanat çalışmalarını da sürdürürler: Akademik çalışmalar ve yazarlık gibi... Hangi yollardan ulaşırsa ulaşsın, önemli olan yaratıcının başarısıdır. İdeal olarak, yaratıcı kişi, yaratmak için özgür olmak ister, düşünceleri gibi tüm başka ayrıntılardan. Ve özgür olmak isterken sanatını destekleme sorunlarının bu işin uzmanlarınca çözümlenmesini de ister, rahatsız edilmeden... Biraz bencillik de olsa... Öyle bir noktaya gelir ki yaratıcı kişi, ‘para sorunları ve yaratıcı sanatları nasıl destekleyelim’ konularını dinlemek bile istemez. Çünkü bu sorunların endişesi, onun yaratıcı kişiliğinden bir şeyler çalar götürür. Bu nedenle, bu seminerde para yaratma ve toplama konusunda uzman olanlarla yaratıcılık konusunda uzman kişiler ayrı toplanmalıydı. İsteyen istediğini seçmek üzere aynı anda iki seminer yürütülmeliydi.
ABD’DE 700 DERGİ
Amerika’da 700 yazın dergisi olduğundan, üniversitelerin yaratıcı sanatların sürdürülmesinde önemli rol oynadığından söz edildi. Özel şirketlerden, iş yerlerinden destek sağlanıp büyük ödemelerle yaratıcı sanatlara yardım edildiği belirtildi; gene fabrika sahibi kişiler teşvik edilip önayak oldurularak her küçük kasaba ya da kentlerde vakıf-fon gibi kuruluşlar geliştirmek, devletten her şeyi beklemeyip, tiyatroyu, müziği, resmi, yazını mahalli olarak desteklemenin başarısı ve önemi üzerinde duruldu. Her yörede, bir sanatı destekleme gönüllü kurumunun başındaki sanatın önemini anlamış para babası kişiler, öteki tüm imkânlı arkadaşlarını fabrikatörlerden, kulüplerden vs. yardım almak için iknâ edici açıklamalar yapıyorlar.
BASINDA DUYURU
Basında nasıl farklı kişinin yaratıcı sanatlar için neler yaptığını duyuruyorlar. 100 bin kişilik Salem kasabasında bir yılda 1.469.000 dolar toplamışlar, o kasabanın yaratıcı sanatlarının gereksinmelerine yatırmak için. Salem kasabasında bir müzeyi, bir orkestrayı, tek başına destekleyen aileler var. Böylece kasabaların sanat yönünden doyurulmuş olacağı, tiyatrosu, konser salonu, orkestrası, yazın-kültür dergileri, konferansları vb olacağı , müzelerinin önü tozlu, kapıları, bacalarının yıkık dökük olmayacağı, hatta çevrenin estetiğinin sürekli göz önünde bulundurulup ona göre sürekli sanatla yönlendirilebileceği üzerinde duruldu. Ülkemizde de her şeyi devletten beklemeden bir şeyler yapılabilirse, bir kasabaya girdiğimiz zaman zevksizlik örneği yapılar, tozlu sokaklar, parksız, oturacak yerden yoksun durum, kişilerin çabalarıyla kurtarılabilir. Kişiler yalnız evlerinin içini döşüyorlar, düzüyorlar ama dışarıları çirkinlik, pislik, sanattan yoksunluk götürüyor, buna aldırmıyorlar. Özellikle imkânları olanlar çevrenin durumundan utanmalıdır. Hatta İstanbul’da sarayların vb. akmayan kurumuş çeşmeleri, kurnaları da şıkır şıkır akıtılmalıdır.
SOKAK SANATI
Boston’da da çevrede sanatın anlamı üzerinde duran, gene kar gayesi olmayan bir fon-vakıf gibi bir şey kurmuşlar, yaptıkları işlerin slaytlarını gösterdiler. Güzel değişimler olmuş. Bir karanlık tren istasyonunun eski duvarlarını, sanat derinlik ifade eden biçimde boyamışlar. Çöp bidonlarını sanatsal biçimde boyayıp biçimlendirmişlerÖ Binlerce iş yapıyorlar kent için. “Street Art” sokak sanatı diye bir değişim yaratılmış böylece. Bir slaytta da güçlü, kuvvetli, vurucu-kırıcı tipli bir grup genç gördük. Konuşmacı, “bunlar da gördüğünüz gibi mahallenin çetin gençleri, ama o sokaktakiler yaptığımız projeye dokunmuyorlar, çünkü onların da boş zamanını değerlendirerek bu projede çalışmalarını sağladık” dedi. Bu bir defaya mahsus değil, her zaman gönüllü kişiler bulup (gençler, zengin fabrikatörler, sıkılan insanlar (!) vb.) çevreyi sanatsal görünümü yönünden geliştirmeye katkıda bulunduruyorlar. Yardımlarından faydalanılıyor.
YUNAN’DA TİYATRO
Ünlü ekonomist ve yaratıcı sanatlar destekleyicisi Baumol da eski Yunan, eski İngiltere günlerine dek o zamanlarda sanatın ve toplumun durumunu ilginç ve orijinal gözlemleriyle sergiledi: Eski Yunanda yılda iki kez tiyatro gösterileri vardı.
Gün doğuşundan gün batışına dek bu gösteriler 5-6 gün sürerdi -tiyatronun maratonu yani-. Bu sürede, iş yerleri kapatılır(!), tutsaklar koyverilir ve kadınların bile(!) seyretmesine izin verilirdi. Dini tören gibi olaydı, ister istemez herkesin katılması beklenirdi (M.Ö. 300) Söz gelimi, üçüncü ödülü kazanan bir şair, aile efrâdını bir yıl desteklemektedir olurdu! (M.Ö. 300)
İngiltere’de Elizabeth Tiyatrosu (Jacobian Tiyatrosu) devrin Londra’nın 200.000 nüfusu varken yaratıcı sanatlar gene özel fonlardan destekleniyordu. Para sorunu çözülünce görülüyor ki orada hazırlanıyor ve yaratıcı sanatlar yürüyor.
Baumol, Türkler konusuna da yer yer değindi. Zaten, Avusturya’da özellikle Viyana’da, oralara gelişlerinden hep söz ediliyor. Baumol, ‘Avusturya’da, Türklere karşı zaferden sonra, Barok mimarisi yaratılmış ve çılgınca bir coşkuyla almış başını yürümüş’ dedi. Ve orkestraya davullar, ziller eklenmiş.
KAYNAK HAYAL GÜCÜ
Yazımızı her zaman irdelediğimiz bazı ünlülerin sözleriyle bitirelim:
Freud’un “sanat... hayal gücünden gerçeğe gider... oradan da yaratıcı kişi, onur, güç ve seviye varır”; Jung’un “...tüm yapıların kaynağı hayal gücünde yatar”; Shiller’in “Kişi ancak kendisini hayal gücünde bulduğu zaman gerçektir.” açısından sözleri vardır. Sözcükler, hayal gücü, önemlidir yoğunluklar yaratır.
Yaratıcılık coşku verici kutlanacak bir şeydir, birinci coşkuyla kutlanacak şey insan olmaktır.
guneroztuna@caa.columbia.edu
Prof. Dr. GÜNER ÖZTUNA
Colombia Üniversitesi, N.Y.C, lisans (B.A.); The Johns Hopk Üniversitesi. Master (M.A) mezunu. Yurtiçi ve yurtdışı basın yayın ve üniversitelerinde insan bilim, iletişim, medya, uluslararası kültürel ilişkiler v.b. konularında Türkçe ve İngilizce olarak bilimsel araştırmalar; çalışmalar, kitaplar ve yaratıcı yapıtları yayımlanmakta. Akademisyen olarak Columbia Üniversitesi, N.Y.C. Western College, Baltimore; METU; Marmara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Üsküdar American Academy kurumlarında çalışarak katkıda bulunan ve bu katkıları halen devam eden Öztuna, 1981’de doktor iken Milliyet’in ‘Düşünenlerin Düşüncesi’ sayfasına Sinema çalışmaları nasıl olmalı’ başlıklı yazısıyla konuk olmuştu.