1910 yılında İstanbul’da doğan Kemal Tahir; 1938-1950 yılları arasında Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya hapishanelerinde geçen 12 yıllık mahkûmluğundan sonra 21 Nisan 1973 yılına kadar süren ömrünü 63 yaşında yine İstanbul’da tamamlamıştır. Bugün onun vefatının 45. yılıdır ve onun bu dünyadan ayrılışının üzerinden yaklaşık yarım yüzyıllık bir zaman geçmiş olması demektir.
12 yıllık hapishane hayatında çok sayıda kitap yazmışsa da, en büyük ve önemli eserlerini 1950’den 1973’e kadar süren 23 yıllık dönemde vermiştir. Romanlarının çoğu konularını yakın veya uzak Türk tarihinden alır.
Kemal Tahir’in tarihle ilgili hemen her romanı tartışmalara ve polemiklere konu olmuştur. Fakat 1967’de yayımlanan, 1968’de Türk Dil Kurumu ödülüne layık görülen, Osmanlı Devletinin kuruluşunu ele alan ‘Devlet Ana’ adlı romanı bu konuda başı çeken eseridir.
Kemal Tahir Osmanlı’yı ‘kerim devlet’ olarak nitelendirir. Bu kavram; Osmanlı’nın, kimilerinin iddialarının aksine zalim ve ceberut değil, tam tersine tebaasına şefkatle yaklaşan; onun rahatını, huzurunu her şeyin üstünde tutan ve bunun için çabalayan bir devlet olduğunu ifade etmektedir. Osmanlı’nın bunu sağlamak için kurduğu düzen de döneminin en üstün ve adaletli düzenidir. Böyle kerim ve adaletli bir devletin nasıl olup da Hıristiyan Avrupa karşısında yıkılıp battığını soranlara Kemal Tahir’in verdiği cevap ilginçtir: “İster sürahi taşa çarpsın, isterse taş sürahiye; sonunda zarar görecek olan sürahidir.”
Kemal Tahir’in en tanınmış romanlarından biri olan ‘Yorgun Savaşçı’, Mondros Mütarekesi ile Kurtuluş Savaşı arasındaki bocalama dönemini ele alan bir eserdir. Doğan Hızlan bu eser için, “Yorgun Savaşçı’, orduyu siyasete sokanlarla onu siyaset dışına çekmek isteyenlerin romanıdır” yargısında bulunmuştur.
‘Esir Şehrin İnsanları’, ‘Esir Şehrin Mahpusu’ ve ‘Yol Ayrımı’ adlı üçlü dizisi, konusunu Kurtuluş Savaşı ve sonrasından alan romanlardır. ‘Kurt Kanunu’ da Kurtuluş Savaşı sonrasını konu edinir. Bu kitabın girişindeki “Kurtlukta düşeni yemek kanundur” sözü adeta kitabın özeti gibidir. Bir amaç için birlikte yola çıkan insanların en sonunda birbirine düşmelerinin ve iktidara egemen olanların düşenleri yok etmesinin hikâyesidir.
Köy Enstitüleri
Kemal Tahir’in ‘Körduman’, ‘Köyün Kamburu’ gibi köy sorunlar ele aldığı; ‘Rahmet Yolları Kesti’, ‘Yedi Çınar Yaylası’ gibi bir dönem Anadolu’nun birçok yöresini kasıp kavuran ve halkı canından bezdiren eşkıyalığı konu alan romanları da vardır.
‘Bozkırdaki Çekirdek’, bir Köy Enstitüleri romanıdır. Kimileri bu romanın Köy Enstitüleri’ni eleştirdiğini söyler. Aslında eleştirilen Köy Enstitüleri değil, Köy Enstitüleri projesinin yanlış uygulanması ve amacından saptırılmasıdır.
Kemal Tahir, 63 yıllık ömrüne çok sayıda eser sığdırmıştır. Hikâyeleri, mektupları, sohbetleri de birkaç cilt halinde kitaplaştırılmıştır. Yakın dostu İsmet Bozdağ’ın derlediği ‘Kemal Tahir’in Sohbetleri’, Kemal Tahir’in entelektüel kapasitesinin ve birikiminin ve iman haline getirdiği bazı fikirlerinin çok önemli bir belgesidir.
Türk şair ve yazarları için hazırladığı hacimli ve nitelikli özel sayılarla göz dolduran Hece dergisi, Kemal Tahir’e tahsis ettiği Ocak 2012 sayısına, “Türkiye’nin Ruhunu Arayan Adam: Kemal Tahir” adını vermesi, ciddi bir ince eğirip sık dokumanın ürünüdür.
Kemal Tahir Marksist bir Türk yazarıdır. Yola öyle çıkmış ve öyle de kalmıştır. Onun Marksizm’i anlaması ve yorumlaması birçok Türk Marksist’inkinden farklıdır. Marx, onun gözünde önemli bir insandır ve önemli fikirlerin sahibidir. Fakat takipçileri onu doğru yorumlayamamışlardır ve onun adına Sovyet Komünizmi gibi zalim ve katı diktatörlükler ortaya çıkarmışlardır.
Dünya ölçeğinde mi?
Türk Marksistlerini birçok bakımdan eleştirmiştir. Şu satırlar onun bu alandaki eleştirilerine bir örnektir:
“Benim öfkemi kabartan, bizim Marksistlerimizin Batı’da neyin niçin yapıldığını bilmeden memleketimizde de aynı şeylerin yapılmasını istemeğe kalkmalarıdır. ‘Toprak dağıtılsın’ deniyor. Dağıtılacak olan toprak kimin toprağıdır bir kere… Bizimkilere sorarsan, ‘ağaların toprağı’ derler, hiç duraksamadan. Oysa bizde toprakların büyük bölümü devlettedir. İnandıkları ideolojiye göre devlette olması gereken şeyi ‘dağıtalım’ demek, ya ideolojiden habersiz olmak, ya da neyin niçin yapıldığını bilmemektir.” (İsmet Bozdağ, Kemal Tahir’in Sohbetleri, s. 56.)
Aziz Nesin, Kemal Tahir’in şu cümleyi her fırsatta tekrarladığını söylüyor: “Dünyada üç büyük romancı var: Dostoyevski, Balzac, Faulkner.” Aziz Nesin ilave ediyor: Kemal Tahir bu cümleyi öyle bir söylerdi ki, dördüncü büyük romancının da kendisi olduğunu anlamamak için ahmak olmak gerekirdi.
Bu, Kemal Tahir’in kendisinin dünya ölçeğinde büyük bir yazar olduğuna inandığının, bu anlamda bir özgüveni bulunduğunun dolaylı bir ifadesidir.
Dünya ölçeğinde midir, değil midir, kesin bir şey diyemeyiz. Ama bizim ölçülerimize göre büyük bir yazar ve romancı olduğuna hiç şüphe yoktur.
Son sözü, dostu olan ve eserlerinden sinema için senaryolar üretmiş bulunan Halit Refiğ’e verelim: “Kemal Tahir’i okumadan ve anlamadan Türkleri ve Türk tarihini anlamaya imkân yoktur!”
İsmail Özcan: Eğitimci
Kastamonu’da doğdu. 1970 yılında İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu ve öğretmen olarak göreve başladı. İstanbul’un resmi ve özel ortaöğretim kurumlarında 41 yıl fiilen öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. İsmail Özcan’ın din, dil ve edebiyatla ilgili 15’ten fazla yayımlanmış kitabı bulunmaktadır. Özcan’ın Milliyet, Posta ve Sabah’ın da aralarında olduğu gazetelerde yazıları yayınlandı.