Oya Aydın / Avukat
Sekiz aylık evliyken, düğün için adettendir diye verdiği hediyeyi beğenmeyen kocası tarafından iki eli tırpanla kesilen Ayşe Gökkaya’nın hikayesini duydunuz mu?
Sağ eli kesildikten sonra sol elini uzatıp, ‘bunu da kes’ demekten başka isyanını dile getirecek bir şey bulamaması ne büyük acı?
Acımız büyük gerçekten, her gün milyonlarca kadın şiddete uğruyor. “Ne olur kurtarın, ölmek istemiyorum” çığlıkları dahi ulaşmıyor tıkalı kulaklara. Ağrı’da annesinin beş metre ötesine geçtiğinde tecavüz edilip öldürülen Leyla gibi, 33 yaşında Londra’da akşam eve yürürken polis tarafından tecavüz edilip öldürülen Sera’ya da ‘hapishanelerinizi terk ederseniz başınıza bunlar gelir’ deniliyor. Cüret edip karşı çıkarsanız, polis şiddetiyle zapt edilirsiniz.
Acımız büyük, yastayız.
Cadı diye Ortaçağ’da yakılan anneannelerimizin yanık kokusu, 14 yaşında tecavüzcüsüyle evlendirilen Vahide’nin gözlerindeki dumana karışıyor. Yüzlerce yıllık savaşın mağduruyuz.
Kadına yönelik şiddet dediğimiz, acısını nesilden nesile çektiğimiz bu uzun savaşın kodudur. İçinde bulundukları ekonomik, siyasi, cinsiyetçi krizlerle baş edemedikçe daha şiddetli saldırıyorlar. Kaç kadın şiddete dayanamayıp boşanmak istediği için çocuklarının gözleri önünde katledildi, sayıya vurulmaz.
Ama artık susmuyoruz. Her geçen gün güçlenerek, dayanışarak zorlu bir mücadele yürütüyoruz. Bu mücadelenin bir sonucu olan İstanbul Sözleşmesi bu yüzden bizim için çok önemli. O sözleşmenin temelinde, defalarca polise, savcıya başvurduğu halde korunmadığı için katledilen Nahide Opuz’un canı var. AİHM tarihinde ilk defa aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devletin mahkum edilmesi ile sonuçlanan Opuz kararıyla İstanbul Sözleşmesi’ne geldik.
Şiddete karşı kapsayıcı ve bağlayıcı gücü olan bu sözleşme, devletlere, ‘bütüncül politikalar üreterek gerekli etkin korumayı sağlayın’, ‘cezasızlığı engelleyin’ diyor.
‘Şiddeti kınamakla yetinmeyin, bütüncül bir yaklaşımla, yargısıyla, kolluğuyla, idaresiyle sözleşmeyi hayata geçirin. Yani, erken ve zorla evlendirmenin karşısında durun, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapmayın, yapanları yaptırımlarla engelleyin. Kadını boşanmaktan vazgeçirmek için nafaka düzenlemesi yapma ve kapalı kapılar ardında aile mahkemelerini arabuluculuğa dönüştürme çabaları yerine, hukuki yardım yapın, koruma ve sığınma evleri inşa edin. Elektronik kelepçeleri şiddet faili erkeklere takın. Kadınların neyi giyeceğine karışmayın.’
Biz bu talepleri dile getirip ‘sözleşmeyi uygulayın’ derken bir zamanlar sözleşmeyi ilk onaylayan ülke sözleşmeden çekilen tek ülke oldu. Resmi Gazete’de çekilme kararını yayınlarken, başka gazeteler tam da aynı saatlerde, ‘kadın katliamı sürüyor’ diye boşanmak isteyen karısını, kayınvalidesini iki çocuğunun gözü önünde öldüren bir katilin haberini yayınlıyordu.
Çekilme kararının Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırı olduğu, insan hakları sözleşmelerinden Cumhurbaşkanı kararıyla da kararnamesiyle de çekilinemeyeceği, insan hakları sözleşmelerinin yasaların dahi üstünde olduğu konusunda herkes hemfikir. Anayasa, usulüne göre imzalanmış bir uluslararası sözleşmenin, ancak aynı usulle, yani TBMM’de oylanarak iptal edilebileceğini emrediyor. Kaldı ki bir insan hakları sözleşmesinin iptal edilmesi, hatta halkoyuna sunulması dahi kabul edilmemektedir. Yani kadınların yaşam hakkını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek açık biçimde anayasa ihlalidir. İnsan haklarına dayalı demokratik cumhuriyet ilkesi Anayasa’nın değiştirilemez maddesi, hakların sınırıdır.
Kürtaj ve farklı cinsel yönelimler üzerinden bedenleri kontrol etmenin adını, aile düzenine tehdit diye sunan muhafazakâr ve otokratik yönetimlerin olduğu Polonya ve Macaristan örnek gösteriliyor. ‘Öldürmeyeceksin’, ‘çalmayacaksın’, emirlerine gelince görünmez olan muhafazakarlıklarını, dindarlıklarını bedenlerimiz üzerinden ölçüyorlar. Devletin gücü ile erkeklerin gücü hep yan yana olsun istiyorlar.
Acımız büyük, umudumuz da
Şiddeti kabul etmiyoruz. Nahide Opuz’a sözümüz var; Ayşe teyze gibi kesik bileklerimizle dağlardan kekik toplayarak; karanlıkta da yürüyebilmek için Londra’da mum yakarak İstanbul’da zıplayarak… İstanbul Sözleşmesi yaşasın diye, İstanbul Sözleşmesi yaşatsın diye.