Siyasi tarih kendisini zeki/akıllı gören muhterislerin hatalarıyla doludur. Bu tür davranışlara ideolojik kafa yapısı ve şartlanmalar da sebebiyet verir. Kıbrıs’ta Yunan Cuntası ve ona bağlı Rumların yaptığı darbe (15 Temmuz 1974) bunlardan biridir. Onlara göre Türkiye müdahale edemezdi; 1964’de Amerika’nın engellemesiyle yapamamıştı. Şimdi de yapamazdı. Oysa o on yılda Ankara askeri hazırlıklarını tamamlamış ve uluslararası konjonktür Türkiye lehine değişmişti. Bunu hesaba katmayan fanatik kafa on yıl boyunca kazandıklarını birkaç haftada kaybetti; çünkü 1967’de darbeyle iktidara gelen cunta halka Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlayacağına söz vermişti ve 1974 yılında artık bir şeyler yapması gerekiyordu.
Şartlar Bakü’nün lehine
Paşinyan ve Ermenistan’ın hataları da buna benziyor. Azerbaycan topraklarının işgal edilmesinden bu yana bölgesel ve küresel şartlar Bakü ile Ankara lehinde epeyce değişmişti. Azerbaycan’ın Türkiye’nin yardım ve katkılarıyla güçlü bir ordu kurması önemliydi. Ermenistan’a gözü kapalı destek veren Amerika ve Batı dünyasının üstünlüğüne dayanan tek kutuplu dünya düzeninin son yıllarda hızla değişmeye başlaması ve Türkiye’nin güçlü bir orta büyüklükteki devlet olarak kendini göstermesi üzerinde ayrıca durulması gerekirdi.
Rusya gibi çok kutuplu dünya için uğraşan bir ülkenin Türkiye’yi, önemi hızla azalan Ermenistan’dan dolayı karşısına almak istemeyebileceği ise tek başına belirleyici bir etmendi; çünkü Amerika tarafından Doğu Avrupa, Karadeniz ve Balkanlar üzerinden kuşatılan bir Rusya’nın çok değişik alanlarda işbirliği yapabildiği Türkiye’yle ilişkilerini sürdürülebilir tutmaya çalışması öncelikli bir dış politika meselesiydi. Ermenistan Rusya tarafından 1990’larda Bakü-Ceyhan petrol boru hattını engellemek için kullanılmış; ancak bu hat Tiflis üzerinden inşa edilmiş ve Rusya da projeye Azerbaycan ile Türkiye’nin akıllı politikaları sayesinde ortak edilmişti. Şimdilerde Rusya için Ermenistan belki de gereksiz bir masraf çöplüğü haline gelmişti.
Şimdiki senaryolar
Ermenistan’da bütün bu konuları mantıklı biçimde değerlendirecek liderlik olmaması ve son yıllarda Ankara ile Moskova arasında artan dostluk ve işbirliği Erivan için çanların çalmakta olduğunu göstermekteydi. Paşinyan’ın Sorosvari gösterilerle iktidara gelmesi ve Ermenistan’ı Rusya çizgisinden mümkün mertebe çıkararak Batıcı bir dış politikaya yönlendirmesi ise bardağı taşıran son damla gibiydi. Tovuz saldırısına Rusya’dan destek gelmemesine rağmen Paşinyan 27 Eylül’de şansını bir kez daha denedi ve Azerbaycan’ın geniş çaplı taarruzunu davet etmiş oldu.
Rusya lideri Putin’in Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyesi Ermenistan’a Rusya’nın askeri destek verip vermeyeceğini soran bir gazeteciye ‘ama çatışmalar Ermenistan’da olmuyor ki, oralar Azerbaycan toprağı’ demesi önemli bir gerçeğin altını çiziyordu: Ermenistan işgal ettiği topraklardan çekilmelidir ve Azerbaycan’ın Ermenistan’ı o topraklardan savaşla çekilmeye zorlaması Rusya’yı askeri açıdan ilgilendiren bir konu değildir.
Azerbaycan topraklarını geri alırken Paşinyan’ın iktidarda kalması pek de olası değil. Yerine Moskova’ya çok daha bağımlı yeni bir iktidar gelebilir ki, Azerbaycan’ın topraklarını geri almasının ardından böyle bir Ermenistan hem Bakü hem de Ankara açısından tercih edilebilir; zira Moskova’ya tamamen bağlı bir Ermenistan öngörülebilir demektir. Hatta Moskova, Ermeni diasporasının Erivan’daki etkisini azaltabilirse Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde normalleşmeye gidilebilir. Bunun Ankara-Erivan ilişkilerine de olumlu yansıyacağı açıktır. Böyle bir senaryo Türkiye ile Rusya arasındaki potansiyel bir çatışma alanını ortadan kaldırmış olur. Putin hem Paşinyan’dan kurtulur hem Azerbaycan-Ermenistan ihtilafını çözer hem de Türkiye ile ilişkilerini geliştirir ve yakınacak Ermenilere de Paşinyan’ı günah keçisi olarak sunar.
Azerbaycan’ın topraklarını geri almasının bölgesel dengeler üzerinde kayda değer etkileri olacak ve Türkiye’nin ağırlığının artmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Örneğin İran’ın 1990’lardaki Ermenistan yanlısı tutumundan hızla uzaklaşarak Azerbaycan’a destek veren bir çizgiye gelmiş olması doğrudan bununla alakalıdır. Öte yandan topraklarını geri alacak bir Azerbaycan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımasının önündeki engeller ortadan kalkacaktır. Bugüne kadar Kıbrıs Rumları ve Yunanistan Bakü’yü, böyle bir adım atması halinde kendilerinin de Karabağ’daki uyduruk Ermeni yönetimini devlet olarak tanımakla tehdit ediyorlardı. Türkiye bölge ülkeleri ile kavgalı görünen ilişkilerini gözden geçirerek ulusal çıkarlar doğrultusunda yeni politikalar geliştirirse çok kutuplu dünya düzeninde epeyce fırsatlar yakalayabilir ve Azerbaycan’dan başlayan olumlu gidişat geniş bir bölgede kazanımları beraberinde getirebilir.