Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Öğretmenliğin insan dünyasının en eski mesleklerinden biri olduğunu biliyoruz. “Öğretmenlik” kavramı, aynı zamanda, “eğitim”, “öğretim”, “öğrenim” kavramlarıyla birlikte, son derece zengin tarihsel arkaplanı olan bir kavram.Her toplum, her toplumsal ve kamusal düzenleniş kendi eğitim-öğretimsistemini yarattığı gibi, öğretmenini de yaratıyor. Öğretmenler toplumsal, tarihsel, kültürel ilişkilerinin bir sonucu olduğu gibi, bu ilişkilere biçim veren özneler aynı zamanda.

İnsanın eğiten, eğitebilen; eğitilen, eğitilebilen bir varlık olmasında varoluş temelini bulan öğretmenlik mesleği ve onun taşıyıcısı olarak öğretmen, günümüzde, değişen, farklılaşan yeni, çağdaş teknolojik iletişim ortamında, salt yüz yüze iletişim ilişkileriyle yetinmeyen, yetinemeyen, yetinmemesi gereken bir öznedir, hatta ağdaş öznedir. Böyle bir öznenin yetişiminin ne denli önemli olduğu da açıktır.

Haberin Devamı

Öğretmenlikle ilgili kamusal kurumların, ülkemiz örneğinde öğretmeni yetiştiren kurum olarak Yükseköğretim Kurulunun ve Üniversitelerin, Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü aracılığıyla çeşitli çalışmalar yürüten ve öğretmeniişlendiren (istihdam eden) kurum olarak Millî Eğitim Bakanlığının, tüm örgütlenişi içinde sivil toplumun (sivil toplum kuruluşlarının) öğretmenin kim olduğu, nasıl yetiş(tiril)mesi gerektiği konusunda her zamankinden daha çok düşünmesi, dünyadaki iyi örnekleri yakından incelemesi, gereksinimler doğrultusunda özgün çözüm yolları oluşturması zorunludur. Öğretmen de, “kendisiyle diğer özneler arasındaki ilişkide bu yeni dinamikler ve/veya parametreler karşısında neyi/neleri başvuru noktası olarak almalıdır” sorusunun yanıtını vermek durumundadır.


Öğretmen yeterlilikleri

Öğretmenlikten ve öğretmenden neler beklenmektedir? Küresel ölçekteki gelişmeler ne durumdadır? Bizim durumumuz nedir? Gereksinimlerimiz nelerdir? Bu türden sorular aracılığıyla içinde bulunduğumuz durumla yüzleşmek, iyi bir başlangıç noktasını oluşturabilir.

Bilindiği gibi, yaklaşık son yirmi yıldır “öğretmen yeterlilikleri” üzerinde durulmaktadır; ancak nitelikli öğretmen yetiştirme konusunda çok büyük sıkıntıların olduğu da görülmektedir. Uzun çalışmalar sonucu saptanan çok sayıdaki yeterliliğe ilişkin “performans göstergeleri”nin yeterince değerlendirilemediği de bilinmektedir. Öyleyse ne yapmalı? Nasıl bir temel doğrultu ya da üst çerçeve oluşturulmalı? Bu noktada yeni bir yol izlenebilir; temel doğrultular olarak da yerel-küresel, küresel-yerel gerilimlerine, yeni iletişim biçimlerine, sanallığın önemine, insan-varlık bilgisi (antropontoloji), alan bilgisi, değer bilgisi birlikteliğine, gereksinim-değer gerilimine, öğretmenin yetişiminde gerekli ve yeterli olanlara dikkat çekilebilir.

Haberin Devamı

Her insan gibi öğretmen de “arada olan bir varlık” olarak kendisiyle, toplumsal-tarihsel-kültürel oluşumlar, varolanlar arasındadır; kendisiyle, öğrenimini gördüğü, eğitimini aldığı alan bilgisinin oluşturduğu bağlam arasındadır. Ama aynı zamanda öğretmen, söz konusu alan bilgisine eşlik eden, toplumsal ahlak ve/veya adına etik dediğimiz bilgi arasındadır.

Haberin Devamı

Öğretmenin eylemleriyle ve ilişkileriyle bağlantılı olarak, birlikte varolduğu, varolma bakımından karşılıklılık ilişkisi içinde olduğu özne, öncelikli olarak öğrencidir. Öğretmenle öğrenci diyalektik bir ilişki içinde varolurlar; biri varsa öteki de vardır. Eğitim-öğretim ortamı bu iki öznenin karşılaşmasına ilişkin bir ortamdır. Öğretmen arada olan bir varlık olarak, aynı zamanda okul, aile, toplum ve kamu arasındadır.


İnsan hakları bilgisi

Özneler arasındaki ilişkide, toplum bireyleri arasındaki ilişki bağlamlarında bir bakıma herkes herkese, kuşaklar arasındaki ilişkilerde herkes bir diğerine bir şeyler öğretir ya da herkes bir diğerinden bir şeyler öğrenir. Ancak öğretmeni herhangi bir öğretenden, öğrenciyi de herhangi bir öğrenenden ayıran, ilişkinin toplumsallığın ötesine geçen kurumsallığı, kamusallığı, ayrıca da öğretilenlerin “bilgi” olması, öğrenen-öğreten ilişkisinin “bilgi”de buluşmasıdır.

Burada sözü edilen bilgi her şeyden önce öğrenimi verilmek istenen “alan bilgisi”dir. Öğretmen, söz konusu olan alanın bilgileriyle donanmış olarak diğer öznelerin, öğrencilerin ve kendisi gibi olan diğer öznelerin, akranlarının arasındadır. Öğretmen öğrencisini, alan bilgisiyle, bu alan bilgisine sürekli olarak eşlik eden “eğitimsel bilgi”yle (pedagojik bilgiyle) ve her ikisine birden eşlik eden “etik bilgi”yle ve onun somut görünümü olan “insan hakları bilgisi”yle karşılaması gerekir. Alan bilgisiyle karşılama gerekli koşulu oluştururken, eğitimsel bilgiyle ve etik bilgiyle, insan hakları bilgisiyle karşılama iki dereceli olmak üzere yeterli koşulu oluşturur.

Öyleyse, öğretmenin yetişimi ne sadece alan bilgisiyle sınırlıdır ne de sadece eğitimsel bilgiyle sınırlıdır. Bunların her birinin öğretmenin yetişimindeki payı büyüktür. Bu durumda, şimdiye değin yapıldığı gibi karmaşık bir yeterlilikler çizelgesi oluşturmak yerine, daha yalın bir yeterlilikler çizelgesi oluşturmak üzere çalışmaları başlatmak gerekmektedir. Söz konusu yeterlilikleri şöyle belirleyebiliriz:


Ortak çalışma yapmalı

Öğretmenin kendisiyle ve diğer insanlarla olan ilişkisindeki yeterlilikler, öğretmenin dünyayla ilişkisindeki yeterlilikler, öğretmenin bilgiyle ilişkisindeki yeterlilikler olmak üzere üç farklı yeterlilik alanı belirlemek ve bu yeterliliklerin kazanılması için öğretmenin yetişimini kendi içine kapalı, başka akademik birimlerle ilişki içinde bulunmayan “Eğitim Fakültesi”yle sınırlamamak gerekir. Daha açık bir anlatımla, akademik birim olarak eğitim fakülteleri diğer akademik birimlerle ortak çalışmalar yapmalı; eğitim fakültelerinde öğrenim görenler diğer akademik birimlerde çift anadal ya da yandal programlarında öğrenim görebilmelidirler. Ayrıca, özellikle lise öğretmenlerinin yetişiminde özellikle fen-edebiyat ve/veya insan ve toplum bilimleri, doğa bilimleri fakültelerinden öncelikli olarak yararlanılmalı; “Pedagojik Formasyon” olarak anılan bilgi bağlamı yeni gereksinimler doğrultusunda yeniden biçimlendirilmelidir.Öğretmenler kendi alanlarında, yaşamboyu öğrenme çerçevesinde mutlaka yüksek lisans hatta doktora düzeyinde öğrenim görmelidirler.

Bir ülkenin kalkınmasında eğitimin ekonomi kadar önem taşıdığının artık iyice anlaşıldığı bir dünyada, çocuklarımızın, gençlerimizin ve hatta yetişkinlerin yetişimiyle bağlantılı olarak alınan kararlarda, karar vericilerin, tümüyle toplumun, kamunun ne büyük sorumluluk taşıdığı gözden kaçırılmamalıdır.

Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN

İstanbul 1950. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Darüşşafaka Lisesi’nde 1972-1978 yılları arasında felsefe öğretmeni ve müdür yardımcısı olarak çalıştı. Felsefe doktorasını 1984’te tamamladı. Aynı üniversitede 2000 yılına kadar görev yaptı. 2000 yılından beri Maltepe Üniversitesi’nde çalışmaktadır.
2004 yılında Maltepe Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü kurdu. Halen Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Rektör Yardımcısı, Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi ve Maltepe İlçesi İnsan Hakları Kurulu Üyesi; Türkiye Felsefe Kurumu ve Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi; Darüşşafaka Yüksek Danışma Kurulu Üyesi ve Darüşşafaka Cemiyeti Eğitim Komisyonu Üyesi ve Çelikel Eğitim Vakfı Danışma Kurulu Üyesi’dir. Çok sayıda kitabı ve makalesi vardır.