Prof. Dr. Aziz Akgül / Türkiye İsrafı Önleme Vakfı kurucusu ve 22. Dönem Milletvekili
Hepitalizm yaklaşımı bir ülkede toplumsal mutluluğun sağlanması için, toplumun farklılıklarını da dikkate alarak, sadece ne kadar zengin olduğunun değil, ne kadar mutlu olduğunun da değerlendirilmesi üzerine kurulu olup, hayat kalitesini, sadece ekonomik veriler üzerinden değil, mutluluk açısından da değerlendirir.
Alfa kuşağı dâhil, gelecek nesillere bir yük olarak kapitalizmi ayakta tutmak yerine, hepitalizmi miras bırakarak, şiddetten ve çatışmalardan uzak, daha mutlu ve daha nazik bir ortamda insanların yaşamalarını sağlayacak yolları araştırmamız gerekir.
Hepitalizm, mutluk ve huzur için bütün kıtalardan yükselen köklü ekonomik ve sosyal değişim çağrılarına bir cevaptır. Bir yanda, devletler ve büyük şirketler ittifak içinde küreselleşmeyi ve şirket gücünün yerleşmesini desteklemeyi sürdürürlerken diğer yandan, dünyanın her yanında bu politikalara direnen insanlar; ticaret, finans ve çevre alanlarının yeniden düzenlenmesini talep ediyor.
Hepitalizmde, dünyada insanları üzecek, rahatsız edecek, mutluluğunu önleyecek hiçbir unsur ve üretime izin verilmemelidir. Mesela, tütün üretimi, içki üretimi, silah üretimi dünyanın hiçbir ülkesinde yapılmamalıdır.
Dünyada barışın ve huzurun sağlanabilmesi için, tehdit unsurunu ortadan kaldıracak şekilde, işbirlikçi güvenlik anlayışıyla dünyanın hiçbir ülkesinin ordusu olmamalıdır. Sadece ülke içi basit asayiş tedbirlerin sağlanması basit bir polis teşkilatı yeterli olmalıdır.
Bütün ekonomik sistemler insanlık odaklı olmalıdır. Sadece insanların maddi yönünü dikkate alan ve hedonizma yönelten kapitalizm, insan ruhundaki mutluluk ihtiyacını gözden uzak tuttuğu müddetçe, dünyada krizlerin olması devam eder. Peyami Safa’nın romanlarında üzerinde durduğu gibi, insan ruh ve bedeniyle uyum içinde yaşarsa, bu uyumu toplumla ve doğayla anlamlı bir bütünlük içinde sürdürülürse krizler olmaz.
Hepitalizmde kilit öncelikler yerelleşme, kendine güven, sivil katılım, yerleşik ekonomik ilişkiler ve sosyal işletmecilik ile ürünlerin gereksiz tüketimini azaltarak ekolojik ayak izlerini azaltmaktır. Kamu politikasını küreselleşmeden yerel olana kaydırmak kısa vadede çok zor görülebilir. Ancak, dünyada ekonomik ve sosyal değişim için, bir yerelleştirme ve geçiş şehirleri akımı giderek büyüyor.
Ekonomik yerelleşme, izolasyonculuk veya dar kendi çıkarlarını koruyan korumacılık ile eş anlamlı değildir. Yerelleşmede, netice alabilmek için, mevcut durumdan çok daha büyük bir ölçekte uluslararası iş birliği gerekiyor.
Bir düşünsel model olarak Hepitalizm, ortak mutluluğun sağlanması için, bir toplumun sadece ne kadar zengin olduğunun değil, ne kadar mutlu olduğunun da değerlendirilmesi üzerine kuruludur. Mesela, Türkiye İsrafı Önleme Vakfının bünyesinde olan vakıf ve üç iktisadi işletmedeki 232 personel, haftada beş gün yerine sadece dört gün çalışmaktadır. Böylece, sistem maliyetleri azaltılarak verimliliği sağlamanın yanında, zaman kullanımında çalışanlara daha fazla özel zaman ayırarak mutlulukları arttırılmaya çalışıldı.
Dünyada gerilim oluşturmak beraberinde yıkımı da getiriyor. 2017’de şiddetin dünya ekonomisine olan genel maliyeti 14,8 trilyon dolar olarak hesaplandı. Bu da, kişi başına 2 bin dolar anlamına gelir. İnsanlık olarak, bu israfa neden göz yumuyoruz? Bu bakımdan, daha hepitalist bir dünya için, ırk, dil, din, cinsiyet, siyasi görüş, etnik ayrımcılık veya düşünce tarzı itibarıyla farklılığın birlikteliğinin sağlandığı bir hepitalist dünya hayal ediyorum...
Bu gezegenin sahip olduğu kaynaklar israf edilmeden, açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin olmadığı, sosyal işletmeciliğin yaygınlaştırıldığı bir hepitalist dünya hayal ediyorum...
Bütün kamu harcamalarını ve vergileri tasarrufçu ve adil bir yaklaşımla sorgulayan hiçbir vatandaşını temel gelirden mahrum etmeyen, “Böyle gelmiş, böyle gitmeyecek” felsefesine sahip hepitalist siyasetçiler hayal ediyorum...
Kosta Rika’da yapıldığı gibi, “Bundan sonra silaha harcama yapmak yok... Ayrımcılık yok... Çatışma ve savaş yok... Asla emperyalist emeller olmayacak... Komşuların içişlerine karışmak yok... Bu durumda, orduya da gerek yok... ve... Bundan sonra işbirlikçi ve barışa dayalı güvenlik modelini uyguluyorum...” diyebilecek, ülkesinde militarizme, silahlanmaya son verebilecek ve ülkesinde mutluluğu sağlayacak şekilde, bütün dünyada vizyoner ve hepitalist siyasi liderler hayal ediyorum...
Şiddetin, tacizin ve ayrımcılığın yerine; zarafetin özendirildiği, görgüsüzlüğün ve cehaletin değil, medeniyetin yer aldığı bir toplumsal çevrede yaşamanın, her insanın temel hakkı olduğunu özümsemiş hepitalist karar vericiler hayal ediyorum...
Çevre duyarlılığının içselleştirildiği, CO2 emisyonu, sera gazı ve iklim değişikliğinin farkında olan politikaların uygulandığı bir hepitalist dünya hayal ediyorum...
Ve son olarak, gelir dağılımındaki adaletsizliğini yenmiş, sermaye yoğunlaşmasını önlemiş, iyilik ve infak yapan, yoksul ve zenginlerin de daha adil, daha mutlu ve daha huzurlu olduğu hepitalist bir dünya hayal ediyorum...
Nâzım Hikmet’in dediği gibi:
Bir tek ülke istiyorum adı:
DÜNYA
Bir tek ırk istiyorum adı:
İNSAN
Bir tek kaynak istiyorum adı:
SEVGİ
Bu değerlendirmeler çerçevesinde, NATO’nun hepitalist uygulamalarda artık yerinin olmadığına inanıyorum. Birleşmiş Milletler de hepitalizme uygun bir biçimde, işbirlikçi güvenlik politikalarının uygulanmasına öncülük edecek şekilde, yeni isim, yeni vizyon ve yeni anlayışla yeniden oluşturulmalıdır. Diğer taraftan, hepitalizm uygulamalarının gereği olarak, dünyadaki bütün ülkelerindeki mevcut savunma bakanlıklarının yerini hepitalizm bakanlıklarının alması zamanı geldi geçiyor.
Dünya 4.500.000.000 yaşında. İnsan 300.000 yıldır dünyada yaşıyor. Kıyamet temalı semavi dinler ise sadece 4.000 yıllık. Ancak, dünya mutlu değil. Dünya ülkeleri, kapitalizmin savaş ekonomisi uygulaması sonucu, her sene “güvenlik” kisvesi altında harcanan 2 trilyon doları, “öldürmek” yerine, artık “yaşatmak” için harcayarak, 2050 yılına kadar bu gezegen hepitalizm uygulamaları sonucu yaşanabilir ve mutlu hale getirilebilir.
İnsanlık tarihi boyunca, her yeni sorunun beraberinde yeni çözümleri de ürettiğini, geliştirilen yeni çözümlerin insanlık için gelişme ve her gelişmenin de ilerleme olduğunu biliyoruz. Koronavirüs küresel salgınını da, insanlığın gelişmesi ve ilerlemesi için fırsat olarak değerlendirebiliriz. Artık, “kutunun dışında düşünerek”, fazlalıklarımızdan arınıp sadeleşerek, farklılığın birlikteliğini sağlarken, bir adalet, mutluluk, hoşgörü ve merhamet yaklaşımı olan hepitalizmin bütün dünyada uygulanabilmesi dileğiyle...
Prof. Dr. Aziz Akgül / Türkiye İsrafı Önleme Vakfı kurucusu ve 22. Dönem Milletvekili