Mustafa Kemal Ulusu
Kadınlarımız diye yazıma başlarken, ilk aklıma gelen isim Atatürk oldu, neden mi?
Çünkü ülkemizde kadınlarımıza hak ettikleri üstün değerleri ilk düşünen ve veren Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.
Bu değer yargıları annesi ve kardeşlerine olan sevgi ve saygısıyla başlamış ve bilahare Kurtuluş savaşımız sırasında onun yanında ellerinde silahlarıyla aslanlar gibi savaşan, Şerife Bacı-Halide Edip Adıvar( Halide onbaşı)- Halime Çavuş- Çete Emir Ayşe- Gördesli Makbule- Erzurumlu Kara Fatma- Hafız Selman İzbeli ve Tayyar Rahmiye ve onlarca kadınlarımız, olağanüstü bir çabayla bu savaşta nice kahramanlıklar yaratmıştır.
Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra da etrafındaki akil adamları , Şükrü Kaya, Şükrü Naili Paşa, Vasıf Çınar, Nuri Conker, Şükrü Saraçoğlu, Mahmut Esat Bozkurt, Ali Fuat Cebesoy,( Fransızca hocası), Necmettin Sadak, Yunus Nadi, Hakkı Tarık Us, Falih Rıfkı Atay, Y.Kadri Karaosmanoğlu, Abdülhak Hamit, Yahya Kemal Beyatlı, İsmet İnönü, Celal Bayar, Cevat Abbas, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak vb Komutanlardan, gazeteci ve edip yazarlardan ve en önemlisi de Afet İnan başta olmak üzere kadınlarımızdan onların bilgi ve görgülerinden çok faydalanarak Batı Medeniyeti ve Kültürü üzerinde çok değerli fikirler almış günler ve gecelerce de onlarla o meşhur sofralarında fikir teatilerinde bulunmuştur.
Gündemdeki konumuz kadınlarımız olunca, tabi ki o devirle ilgili olarak en başta Prof. Afet İnan gelmektedir.
İlk mesleği öğretmenlik olan Afet hanım, ilk olarak Atatürk’ün davetiyle Türk Ocakları kurultayına katılarak, kadınlarımızın ilk medeni hayata adım atmalarını sağlamıştır.
Afet hanım, bilahare kadın hakları için büyük bir özveriyle ama tabi ki Atatürk’ün de büyük bir desteğiyle kadın hakları için yoğun çalışmalara başlamıştır.
Bunun en iyi misalini yaşadığı şöyle küçük bir anısı ile anlatmak isterim.
Afet İnan, Türk kadının seçme ve seçilme hakkı için çok uğraş vermiştir.
Bir gün okulunda yapılan temsili bir seçimde, birinci gelen kız talebeye karşı erkek öğrenciler itirazda bulununca, soluğu Atasının yanında almış ve ağlayarak bu olayı anlatınca, Atatürk hemen olaya el koyarak mani olmuş ve arkasından da Şükrü Kaya beyi çağırarak gerekli çalışmaları yapma talimatı vermişti.
Neticede 26 Ekim 1933’de Cumhuriyet’in 10 yılına atfen çıkarılan kanunla önce, Türk Kadınları köylerde köy ihtiyar heyetlerine seçilme, bilahare de 5 Aralık 1934’de milletvekili olarak, hem de bir çok Avrupalı hemcinslerinden önce, seçme ve seçilme haklarına kavuştular ve bilahare de, 8 Şubat 1935’de TBMM’ye ilk adımlarını attılar ve halende aslanlar gibi devam ediyorlar.
Bu işin siyasi yanı, gelelim şimdi sosyal yanına ki, bu kısmı canlı şahit olarak kendi yaşadıklarımla kısaca şöyle özetlemek istiyorum.
Atatürk’e 12 yıl, yanı başında kütüphanecisi olarak hizmet eden babacığımın eşi anneciğim, 5 yaşında kemana başlayan modern bir Türk kadınıydı ama babaannem kara çara çarşaflı ve biraz da tutucu bir kadındı.
Ama bu konuda aralarında hiç anlaşmamazlık olmamıştı, anacığım ona ve babama olan saygısından, babaannem vefat edene kadar baş örtüsü takmış, kısa kollu giymemiş ve mayo giyerek hiç denize de girmemişti. Babaannem vefat edince baş örtüsünü çıkardı ve modern bir giyim tarzı uygulamaya başlamıştı.
Zaman zaman Ankara’ya babamın yanına giden annesini, köşkün lojmanında ara ara kara çarşafıyla gören Atatürk’ün, bir gün olsun babama bu konuyu hiç açmamasını siz okurlarımın takdirine bırakıyorum.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda babam başta olmak üzere, tüm komşularımızda ki içlerinde az okumuşlar da vardı, eşlerine hanımsız hitap ettiklerini hiç duymadım, babam da hep Neriman Hanım derdi ve müthiş bir sevgi ve saygı gösterirdi, hiç mi anlaşmadıkları konu olmazdı, olurdu tabi, ama ben hiç kavga ettiklerini görmedim ve yaşamadım, yalnız onlarda mı?
Görüştüğümüz tüm aile dostlarımızda kadınlarımıza karşı bu sevgi ve saygıyı ve ‘hanım’ ile hitabı hep görmüş ve yaşamışımdır, ama bu gençlik yıllarımın bittiği 70’li ve 80’li yıllardan itibaren başlayan bir yozlaşma ve sözde modernleşme ile kadınlarımıza bu karı- karım hitapları ile kız çocuklarına ve kadınlarımıza dayaklar ve büyük hakaretler çığ gibi çoğalmaya başladı ve halen de artarak devam etmektedir.
Bunun tek sebebi, hep üzerinde durduğum çocuklarımızın ilk terbiyeyi aldıkları ailelerinde ve de ilk ve orta okullarda bu çok önemli hayat ve aile terbiyesini yeterince almamalarıdır.
Ağaç yaşken eğilir, aile terbiyesi ve öğretmenlik çok ulvi bir müessesedir.
Eğitimsiz, kültürsüz ve binbir geçim zorluğundaki insanlarımızla ve çok büyük sıkıntıları olan öğretmenlerimizle ve de bilhassa Doğu ve Güneydoğu’daki köy ve mezralarda okumak için çırpınan ama bu imkanı bulamayan o garip yavrularımızla, ne bu aile kavgaları, ne bu cinayetler ve ne de bu kaba karı sözcükleri asla bitmez.
Bir de latife; Erkekler hep “Neden Allah Baba denir” diye bazen gururla sorarlar, cevabı güzel bir hadisdedir;
“Cennet anaların ayakları altındadır.”
Başta Zübeyde Annemiz olmak üzere bu vatan uğruna can veren bu kahraman kadınlarımızı ve tüm ahirete kavuşan tüm analarımızı rahmetle, minnetle ve sevgiyle anıyorum, onlar hep baş tacımızdı ve dünya durdukça da böyle kalacak ve de anılacaklardır.
Mustafa Kemal Ulusu