DüÅŸünenlerin DüÅŸüncesi

DüÅŸünenlerin DüÅŸüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Hasan Ãœnal - Maltepe Ãœniversitesi

Türkiye Gara şehitlerinin yasını tutarken ABD Dışişleri sözcüsünün yaptığı, ‘bu cinayetleri PKK’nın işlediği teyit edilirse ’ açıklaması bu ülkeyle yaşamakta olduğumuz sorunların güven krizi esaslı olduğunu bir kere daha ortaya koydu.

‘Eğer PKK’nın bu infazları gerçekleştirmiş olduğu teyit edilirse, NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanında oluruz ve terör örgütü olarak kabul edilmiş PKK’yı olabilecek en şiddetli bir şekilde kınarız ’ ne demek? Hiç de profesyonel görünmeyen bu açıklamaya neden ihtiyaç duyuldu? Bu cinayetleri PKK’nın işlediğini kim, nasıl teyit edecek? Türk yetkililerin açıklamaları yeterli değil mi? Türkiye 11 Eylül saldırılarına maruz kalan Amerika’ya ‘eğer bu saldırıları El Kaide’nin yaptığı teyit edilirse ’ şeklinde açıklama mı yapmıştı?

Haberin Devamı

Biden yönetiminin S400’lerle ilgili olarak Türkiye üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalıştığı bugünlerde ABD tarafından gelen bu açıklama esas tartışılması gereken konunun söz konusu hava savunma sistemleri değil Türk-Amerikan ilişkileri olduğunu gösterdi.

Lafı evelemeden, gevelemeden söylemek gerekirse, şu anda Türkiye-ABD arasındaki tek sorun S400’ler olsaydı zaten S400’ler diye bir mesele de olmazdı.

Başka bir ifadeyle, eğer Türkiye-ABD ilişkileri iki müttefik arasındaki ortalama düzeyde yürüyor olsaydı, zaten Ankara Moskova’dan önemli silah sistemleri almayı düşünmezdi.

Hegemonik üstünlük

Oysa durum hiç de öyle değil: Soğuk Savaş yıllarındaki sorunları ve krizleri bir tarafa bırakarak bakacak olursak, Amerika’nın hegemonik üstünlük kurmak istediği tek kutuplu dünyada Türkiye’nin dış politikasında önemli/hayati bütün konular ve sorunlarda Vaşington adeta hasmane bir şekilde Ankara’nın karşısında yer aldı. Bunların başında da Orta Doğu’da oluşturulmak istenilen Büyük Kürdistan projesi ve Kıbrıs gibi sorunlar bulunuyor.

ABD’nin Gara şehitleri dolayısıyla yaptığı açıklamaya yansıyan karın ağrısı Büyük Kürdistan projesinin hayata geçirilmesine Türkiye’nin alanda verdiği karşılıklardan kaynaklanıyor. Trump döneminde ABD’nin vazgeçebileceği bu proje ABD derin devletinin (devlet kurumları, özellikle güvenlik bürokrasisi, istihbarat ve onlarla birlikte hareket eden şirketler, medya vs) maharetli engelleme girişimleriyle akamete uğradı.

Haberin Devamı

Fakat, Türkiye’nin 2014 yılından itibaren önce politik düzeyde, 2015-2016’dan itibaren de sahada verdiği askeri karşılıklar Trump zamanında muhalefette olan şimdiki Biden yönetimi kadrolarını fena halde öfkelendirmişe benziyor. Ve zannediyorlar ki, S400 üzerinden kuracakları psikolojik baskı ve alanda PKK/PYD’ye verecekleri silahlarla durum tersine çevrilebilir.

Şam yönetimi ile uzlaşmama konusundaki ısrarı ve bölge ülkeleriyle yürüttüğü kavgalı ilişkiler Türkiye’nin, Fırat’ın doğusunda yuvalanmış ve ABD birliklerinin yardım ve desteğiyle büyük çaplı etnik temizlik yaparak bölgenin kontrolünü ele geçiren PKK/PYD’ye karşı mücadelesinde belirli zafiyetler yaratabilir; ancak Vaşington’un hesap hatası Ankara üzerinde S400 baskısı kurarak Türkiye’nin PKKistan kurulmasına razı olacağını zannetmesinden kaynaklanıyor. Esas hata ise orta vadede hem Büyük Kürdistan’ın parçalarını oluşturup hem de Türkiye ile belirli düzeyde bir müttefiklik/dostluk ve işbirliğini sürdürebileceğini düşünüyor olması. Hiçbir diplomatik beceri bunu mümkün kılamaz.

Haberin Devamı

Bir diğer sorunlu alan ise Kıbrıs. ABD’nin Kıbrıs konusunda iki devletli çözüme neden ısrarla karşı çıktığını anlamak pek kolay değil.

Türkiye’nin askeri manada Kıbrıs’tan çıkarılması anlamına gelecek ‘çözüm ’ önerilerinin neredeyse tamamını paradoksal bir biçimde Türkiye ve KKTC kabul edip Rumlar reddettiği halde adayı tek devlet altında birleştirmeye çalışmak çözüm olamaz. Üstelik Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi federasyonlar dağılıp çok sayıda bağımsız devlet ortaya çıktıktan, uluslararası camia bunların her birini tanıyıp sisteme dahil ettikten ve bilhassa Kosova’nın bağımsızlığının Amerika tarafından büyük bir kampanya ile uluslararası toplumun önüne getirilmesinden sonra KKTC’nin tanınmasına ısrarla karşı çıkmak hakkaniyetli bir tavır olmadığı gibi dostane hiç değildir.

Öte yandan Büyük Kürdistan projesi ve Kıbrıs politikaları yüzünden Türkiye’yi kaybetme riskiyle yüzleşmenin ABD ulusal çıkarları açısından makul bir tarafı da yoktur. Tek kutuplu dünya düzeninde ABD hem Büyük Kürdistan’ın köşe taşlarını döşeyip hem Kıbrıs’ta tek devletli bir formülü zorlayıp hem de Türkiye’yi kendi etki alanı altında tutabileceğini düşünmüş de olabilir. Fakat o zamanlar çoktan geçti…

Stratejik hata olur

Biden yönetiminin sadece Türkiye merkezli sorunlardan dolayı değil aynı zamanda Trump döneminde bozulan ilişkilerini toparlamaya çalıştığı AB ülkeleriyle de başta Çin konusu olmak üzere anlaşmazlık içinde olduğu görülüyor (1). Bir yandan Çin’i öte yandan da Rusya’yı çevrelemeye çalışan ABD’nin PKK/PYD ve Yunan/Rum tercihleri dolayısıyla Türkiye’yi kaybetmesi kendisi için maliyetli bir stratejik hata olur; ancak ABD yönetimlerinin dış politikada hata yapma konusunda bütün diğer devletlere göre açık ara şampiyonluğu neredeyse hep elinde bulundurduğunu da unutmamak gerekir (2).  

Biden, Carter yönetimi gibi dış politikada önemli başarısızlıklar ve hatalarla anılmak istemiyorsa yapacağı şey çok basit:

Türkiye ile bütün konuları ele almak. İki taraf da eteklerindeki bütün taşları dökerlerse ve ilişkiler çok kutuplu dünya gerçekleri ışığında yeni bir şekil ve içeriğe kavuşturulursa sağlıklı bir gidişat sağlanabilir. Yoksa zaten dalgalarda iyice zorlanan ittifak gemisi batar. Ve zararı sadece Türkiye’ye olmaz.

(1)  ABD yönetiminin AB ülkeleriyle yaşadığı sorunlarla ilgili,  https://www.thetimes.co.uk/article/joe-bidens-growing-frustration-with-europe-yanks-britain-out-of-the-doghouse-jdpnkbk36, The Times

(2) ABD’nin yaptırım politikalarının sonuç vermediÄŸine dair Peter Beinart’ın New Yok Times’da çıkan ufuk açıcı analizi,Âhttps://www.nytimes.com/2021/02/15/opinion/us-sanctions.html?smid=tw-share

Eteklerdeki taşları dökmeden olmaz

Prof. Dr. Hasan Ãœnal - Maltepe Ãœniversitesi