İsmail Özcan - Eğitimci/Yazar
Geçtiğimiz günlerde Mersin’de bir anne kreşe gönderdiği iki yaşındaki kızına kreşte şiddet uygulandığından şüphelenmiş. Kreş ilgililerinden bu konudaki sorularına kaçamak yanıtlar alınca şüphesi daha da artmış. Bunun üzerine kızının oyuncak ayısının içine dinleme cihazı koyarak yavrusuna küfür ve hakaretlerden oluşan sözlü şiddet uygulandığını belgelemiş. Çocuğunun vücudunun çeşitli yerlerinde gördüğü yara berenin de kendisine uygulanan fiili şiddetin izleri olduğu böylece açığa çıkmış. Olayla ilgili yasal işlem başlatılmış, kreş kapatılmış.
Bu olay bir bölüm yazılı, sözlü ve görüntülü medyada haber oldu ve epeyi de gündem oluşturdu. Özellikle küçük yaşta çocukları olan anne babaların bu olaydan sonra zaten her zaman var olan tedirginliklerinin daha da arttığına şüphe yoktur.
ŞİDDET VE KÖTÜ MUAMELE
Çocuklarımızın daha önce de birçok defa bakıcılar elinde, yuvalarda, anaokullarında şiddete ve kötü muamelelere maruz kaldığının ortaya çıkarıldığı ve bunlarla ilgili olarak da kamuoyunu hem öfkelendiren hem de çok müteessir eden haberler yapıldığı bilinmektedir.
Şiddet kime uygulanırsa uygulansın ilkelliktir, çağdışılık ve vandallıktır. Fakat şiddetin kendilerini savunma gücü sıfır olan çocuklara uygulanması alçaklığını ifade edecek kelime bulmak bile zordur.
Bir ülkede işlerin rayında gittiğinin açık seçik göstergelerinden biri de çocukların her türlü saldırı ve şiddetten, acılar yaşamaktan korunduğuna, güvenliklerinin sağlandığına dair inançtır. Bu noktada bir tereddüt söz konusuysa başka hiçbir iyiliğin değeri yoktur.
Çocuklar yurdun ve ulusun geleceğidir. Yarın yurdun ve ulusun kaderinin kendisine emanet edileceği varlıktır. Çocuk bugün evin şenliği, yarın yurdun egemenliğidir. Onlara buna göre bakılması, buna göre eğitilmesi ve yetiştirilmesi temel görevdir.
Biz hem ailede hem de eğitim sürecinde çocukların yetiştirilmesinde yanlışlar yapan bir toplumuz. Bazen çocuğun her dediğini yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; bazen de onları ufacık yanlışları yüzünden azarlıyoruz. Bazen de daha ileri gidiyor, onları itip kakıyor, fiili müdahalelerde bulunuyoruz. Bunlar çocuklar üzerinde ileri yaşlarında bile silinmeyecek olumsuz izler bırakıyor. Çocukların güçlü bellekleri kendilerine yapılan iyilikleri kaydettiği gibi kötülükleri de kaydediyor. İşte, “Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşse iz yapar” sözü çocuk belleğinin bu duyarlılığı için söylenmiştir.
Çağdaş anlayışta çocuğa çocuk olarak yaklaşmak önemlidir. Her çocuk çocukluğunu yaşamalıdır. Çocukluğunu yaşaması için de gerekli ortam hazırlanmalıdır. Çocuk çocuktur, robot değildir. Onu otur deyince oturan, kalk deyince kalkan bir varlık olarak eğitmeye çalışmak yanlıştır. Kendilerini bire bir ilgilendiren konularda çocuklara yetişkin muamelesi yapmak, o konularda onları bilgilendirmek, bilinçlendirmek, dikkatle dinlemek bu eğitimin ihmal edilmemesi gereken ögesidir.
DERİN TRAVMA YARATIR
Kendilerine yapılan eziyetlerin, yaşatılan acıların çocukların ruhlarında yetişkinlerden bile daha derin travmalara neden olduğu hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Büyük yazar ve edebiyatçı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çocukları anlamakla ilgili çok değerli, akıldan hiç çıkarılmaması gereken bir sözü var. Bu değerli söz şu: Etrafınızdaki çocuklarla, kendinizden küçüklerle konuşmağa tenezzül edin. Onlara anlatın! Her şeyi bilsinler! Siz onların bir hiç yüzünden ne kadar azap çektiklerini bilemezsiniz.
Bunu destekler nitelikte bir sözü de günümüzün öykü ve roman yazarlarından Nihan Kaya söylüyor: Bu dünyadaki en görünmez acılar, çocuğun çektiği acılardır.
Acıları yetişkinlerden bile daha derinden yaşayan, bu acılar yüzünden ruhlarında onulmaz yaralar açılan çocukları; ortaya çıkmasında hiçbir rolleri olamayan bu acılarla hiç karşılaşmadan, tek bir defa bile şiddete maruz kalmadan yetiştirmekten ve hayata hazırlamaktan daha üstün, daha değerli bir çaba olabilir mi?
İsmail Özcan - Eğitimci/Yazar