Genel anlamda AB ülkelerinde hukukun üstünlüğü hakimdir. Bu üstünlüğün temel taşlarının başında bağımsız ve peşin hükümsüz yargı, şeffaf ve adil yargı süreci ve isnat edilen suç veya ithama karşı baskı altında kalmadan kullanılan savunma hakkı gelir.
Bu üçlünün olmadığı hiçbir sistem evrensel değerlerde hukuk adını taşıyamaz.
Savunma hakkı, kavramı ve uygulaması, hak arama özgürlüğü insanlığın ortak değerlerindendir.
Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6. maddesinin üçüncü bendinde:
“Her sanık (özel veya tüzel kişilik):
a) Şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek,
b) Müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak hakkına sahiptir”
Bu sözleşmeye imza atmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı üstünlüğünü tanımış her ülkeyi, bu mahkeme yargılama yetkisine sahiptir.
Geçenlerde NATO üye ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, işin gerçeğini Google’u tıklayarak öğrenebileceği konularda Türkiye’yi suçladı, bizim bakanımız da oradaydı ve gereken cevabı verdi. Özetle savunma hakkımızı kullanabileceğimiz ve buna saygı gösterilen bir ortamdaydık ve kullandık.
Pompeo’nun, bu toplantı vesilesiyle yaptığı konuşma danışıklı dövüşüklüydü. Amacı AB’yi Türkiye’ye yönelik yaptırımlar hakkında cesaretlendirmek, “ABD olarak arkanızdayız” mesajı vermekti.
10 Aralık’ta ise 1963’te Ortaklık Anlaşması, 1995’te Gümrük Birliği Anlaşması imzaladığımız ve 2005’te de tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı alan Avrupa Birliği Liderler Zirve toplantısı yapılacak.
Şimdiden her kafadan Türkiye aleyhine bir yaptırım lafı çıkan ve Türkiye’yi önce suçlayıp, sonra yargılayıp, daha sonra da peşinen yaptırım uygulayacağız denilen bu zirvenin yapısını hukukun üstünlüğü ilkesinden inceleyelim:
Yargıçlar kimlerden oluşuyor?
28 AB üyesi ülke liderlerinden.
Bunlar tarafsız kişiler mi?
Başta Fransa olmak üzere, Yunanistan ve Rum kesiminin, Türkiye’ye kin kustukları açık seçik ortada, ikili oynamaya çalışan Almanya cinsiyetsiz varlık gibi, Avusturya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Danimarka banko Türkiye karşıtı. O akıl fikir ülkesi sandığımız Fransız Parlamentosu “Türkiye’nin Dağlık Karabağ ihtilafındaki rolü nedeniyle AB üyelik sürecinin askıya alınmasını” öneriyor.
Bu arada Fransa’nın Sahel denilen Orta Afrika’da 5.000 kişilik silahlı kuvvet bulundurup ve Fransız Elektrik İdaresi’nin sahip olduğu 58 nükleer santrala uranyum yetiştiren Fransız şirketlerinin Mali ve Nijer’de işlettiği uranyum madenlerinin bulunduğu bölgeyi, terörden koruma bahanesiyle (o teröristleri de kendisinin yaratıp beslediğini söylemeye gerek yok) işgal etmesi hakları!
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Libya ve Suriye’de “Rusya ve Türkiye’ye boşluk bırakmayız” diyor. 40 yıllık soğuk savaş döneminde korkudan tir tir titrediği Sovyet tehdidine karşı en güçlü güvencesinin Türk Silahlı Kuvvetler olduğunu çabuk unuttu Almanya!
Süreç adil mi?
Mevcut tabloya bakınca, daha zirve toplanmadan hüküm verilmiş ve geriye kararın infazı kalmış. Bu arada en ciddi geçinen medya organlarının dahi açıkça ve yalnızca liderlerinin sesini yansıttığını okuyunca, ortada adeta cinnet geçiren bir AB manzarası görünüyor
Bize isnat edilen iddialar belli mi?
Açıkça “Sizin bölgesel bir güç ve en etkin askeri deneyim ve beceriye sahip olarak, bizlerle eş düzeyde olmanızı içimize sindiremiyoruz” diyemedikleri için, “Bana gölge ettin, benim mahallemden geçtin, denizimde ki balığa olta attın, Ermenistan’ı istila ettin” kadar ipe sapa gelmez, mesnetsiz, iddia ve ithamlara sahne olacak bir zirveyle karşılaşacağız. Bu zirvede alınacak kararların bizim için ancak zırva olacağını da en kısa zamanda anlayacaklar.
Hakkımızdaki iddialar hakkında bilgilendirme, cevap verme savunma yapma hak veya imkanımız var mı?
Hayır yok. Önce malum ülke liderlerinin malum itham ve iftiralarını dinleyecekler, bir iki tanesi ayıp olmasın diye “yapmayın etmeyin” diyerek yarın bize karşı yüzünün kızarmasını önleyeceğini sanacak. Her şeyini AB’ye borçlu olanlar da “Aman beyefendileri kızdırmayalım”, eski Demirperde ülkelerinin bir, iki lideri içinden “Moskova’dan kurtulduk derken, Brüksel’e çattık” diye söylenecek. O kadar.
Aynı gün televizyon kanallarımız, ertesi günü yazılı basınımız ayrıntılı haberleri verecek. Bir hafta sonra da yeni bir gündemle yaşamaya devam edeceğiz. Aslında bütün bu yazıyı şunu özetlemek için yazdım, çünkü benzer senaryo iki aya kalmaz ABD Senatosu’nda ve Temsilciler Meclisi’nde tezgahlanacak.
Dışişleri’ne akıl vermek, yol göstermek haddime değil ama ben şu inançtayım: “Benim en azından, bilgilendirmek ve gerektiğinde itham ve iftiralara karşı kendimi savunmak hakkımın olmadığı, buna karşın bana açıkça düşmanlığını ilan etmiş ve bununla kalmayıp mensubu olduğum dinime-peygamberime hakareti desteklemiş, başta Fransa ve Yunanistan ile komşuları Kıbrıs Türklerini katletmiş Rumların olduğu bir toplantıda alınan, siyaseten, hukuken ve vicdanen geçersiz olan bu kararlar çöp değerindedir” mesajını bir an önce açık ve seçik biçimde vermek gerekir.