Bülent Akarcalı / Sağlık ve Turizm eski Bakanı
Merkez Bankası Başkanlığına, Maliye ve Hazine Bakanlığına yeni isimlerin atanmasını takiben Sayın Cumhurbaşkanımızın, demokrasi, hukuk ve ekonomi alanlarında yeni bir rota açıklaması ve bu yönde gerekli reformların yapılacağını belirtmesi jet hızıyla yükselen doların aynı hızla irtifa kaybetmesine yol açtı.
Buradan hareketle, beyan edildiği şekilde reform uygulamalarına fiilen geçildiğinde elde dilecek sonuçların son derece müspet olacağını düşünebiliriz. Bu sonuçların Dış Politikamıza yansıması da kuşkusuz müspet olacaktır.
Yazımın amacı da , AB ve ABD ‘nin ülkemize yönelik sürekli yaptırım tehditlerine dayalı politikalarına da bir rota değişikliği getirmenin zamanı geldiğini irdelemektir
Kağıt üzerinde müttefikimiz görünen AB ve ABD, bölgenin Batı ittifakına bağlı tek güçlü ülkesi Türkiye üzerinde sürekli ekonomik ve siyasi baskı kurmaya çalışırken, eli kolu serbest kalan Rusya’nın Kırım, Ukrayna, Beyaz Rusya, Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve en nihayet Karabağ savaşını durdurma gerekçesiyle Kafkaslara yerleştiğini görmekteyiz.
İnancım; eğer ABD ve AB, Türkiye ilişkilerini hasmane zemine oturtmayıp, bölgenin istikrar unsuru güçlü müttefik anlayışına dayandırma basiretini gösterebilselerdi, en azından, bugün Karabağ’da Türk-AB-ABD ya da bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü bulunurdu.
Suriye’yi doğru yola çekmek için Türkiye’nin savaş öncesi ne büyük çaba harcadığını görmediler. Sınırların, vizelerin kalktığını, müşterek Bakanlar Kurulu toplantıları yapıldığını, spor müsabakalarını vs, çabuk unuttular. Daha sonra 3.5 milyon mültecinin yıllardır Türkiye bütçesi üzerinden nasıl insani şartlar altında bakıldığını, ( Yunanistan’a sığınmış olanların nasıl rezil bir ortamda yaşamak zorunda kaldıkların bilmelerine rağmen) görmek istemediler.
Hocalı’da, Saray Bosna’da, Ruanda’da ki katliamlara gözlerini yumarken, güney sınırımıza yerleştirilmek istenen terörist yapıya karşı mücadelemizde yanımızda olmak yerine karşımıza dikildiler.
Fransız Devlet Başkanı Sarkozy’nin aldığı rüşveti gizlemek, Müslüman ve Türk düşmanı Bernard Henry Lévy’nin (*) kışkırtmalarıyla Kaddafi’yi katlettiren, Afrika’nın dört bir köşesine asker gönderen, dünya tarihin en zalim sömürgeci Devleti Fransa’nın Libya’da meşru hükümeti devirmeye kalkmasına değil, Birleşmiş Milletlerce tanınan Hükümete yardım eden, destek veren Türkiye ile uğraştılar.
Benzer çelişkiyi kısa bir süre önce Azerbaycan’ın haklı savaşında yaşadık. Sanki Karadağ toprakları Ermenistan ‘a aitmiş de , Azerbaycan da Türk ordusunun desteğiyle fethetmeye kalkıyormuş.
Bosna Hersek’te, 8000 Bosnalıyı Sırplara teslim ederek bile bile ölüme gönderen, Barış gücünü oluşturan, Hollandalı askeri birlik hakkında kılını kıpırdatmamış Hollanda Parlamentosu, şimdi de kalkmış her türlü sağ duyudan, mantıktan, izandan yoksun bir kararla ‘’ İlham Aliyev ve eşini savaş suçlusu ilan ederek AB’nin yaptırım uygulamasını ‘’, isteyeme aptallığını ve de cüretini gösteriyor.
Napolyonculuğa özenen Macron televizyonda, Fransız halkına aynen şunu yalanı söylüyordu ‘’ Azerbaycan’ın Karadağ’ı tekrar fethetmesini kabul edemeyiz buna izin vermeyeceğiz’’. Hırsın insanı kör ve sağır etmesi gibi aynı Fransa’nın 1993 de Birleşmiş Milletler’de Ermenistan tarafından işgal edilen toprakların esas sahibin Azerbaycan olduğu ve iade edilmesi hakkında dört karara imza attığını inkar edebiliyordu.
DEVAMI YARIN