Aybars Kuday / aybarskuday@yahoo.com
Ligimizin ve kulüplerimizin mevcut seviyesi ile ilgili bir fikir edinmek için kulüplerimizin Avrupa kupalarında gösterdikleri performansa bakmak iyi bir göstergedir sanıyorum. Son 5-10 seneye baktığımızda da takımlarımızın Avrupa’daki durumları ve aldıkları farklı mağlubiyetler ortada.
Demek ki bugüne kadar kulüplerimizin izlemiş olduğu yabancı “yıldız” oyuncu transferlerine dayalı kadro oluşturma stratejisi bizi başarıya götürmemiş.
Demek ki kendilerine önerilen astronomik meblağları yeterli bulmayan, ülkemize gelmeleri için eşlerinin ikna edilmesi dahil yöneticilerimizi adeta peşinden koşturan, çocuklarının okulunun parasından dadılarına kadar her şeyi kulüplerimize ödeterek transfer edilen yabancı oyuncularla kurulmuş olan kadrolar pek işe yaramamış.
Yıldız ister ama...
Bu oyuncuların maalesef çoğu buraya idealleri için degil para kazanmak için geliyor. Bu oyuncular ligimizi maalesef Katar, BAE, Suudi Arabistan ligleri seviyesinde görüyorlar ve kulüplerimize adeta yolunacak kaz gözüyle bakıyorlar.
Emir Gamsız / emirgamsizoglu@yahoo.com
York’tan hemşehrim, ünlü besteci Béla Bartók “Yarışmalar atlar içindir, sanatçılar için değil.” demiş. Konservatuarların piyano bölümleri Bartók’un tam tersi bir kafa yapısına sahiptir. Piyanistler arasındaki yarışma hissi konservatuar hocaları tarafından da aşılanır. Yıllar önce her günümüzü beraber geçirdiğimiz arkadaşlarımızdan birinin yaklaşan konser programını görünce çok şaşırmıştık çünkü çalıştığını hiç duymadığımız Chopin’in Op.23, Birinci Ballade’ yazıyordu programında. Evde gizlice çalışmış! Arkadaşlarımızdan biri niye gizlediğini sorduğunda hocasının aramızda o eseri ilk çalanın o olmasını istediğini bu yüzden bize söylememesini buyurduğunu anlattı. Ben de o arkadaşa “Chopin Ballade’ ne ilk çalan sensin, ne de son çalan sen olacaksın!” demiştim. Bu konudaki düşüncem yaklaşık otuz yıl sonra hâlâ aynı. İnsanlığa veya en azından kendi toplumumuza hediye mahiyetinde bir mucitlik
BİLGAY DUMAN - Son dönemde Irak’ta terör örgütü DAEŞ’in artan hareketliliği dikkat çekici boyuta ulaştı. 2014’ün Haziran ayında Irak’ta, başta Musul olmak üzere ülkenin üçte birinde toprak hakimiyeti sağlayan ve daha sonrasında hakimiyetini Suriye’ye taşıyan DAEŞ’in, Paris, Madrid gibi uluslararası başkentlerde düzenlediği terör saldırılarıyla etkisini küresel düzeye çıkardığı bir süreç ortaya çıkmıştı. Nitekim DAEŞ’in Irak ve Suriye’deki toprak hakimiyetini sonlandırmak, uluslararası terör saldırılarını engelleyebilmek için ABD’nin öncülüğünde, aralarından Türkiye’nin de olduğu 60’tan fazla ülkenin yer aldığı DAEŞ’le Mücadele Uluslararası Koalisyonu kurulmuş ve özellikle Irak ile Suriye’de örgüte karşı operasyonlar düzenlenmiş, Irak güvenlik güçlerinin karşı yürüttüğü mücadeleye özellikle hava saldırıları konusunda destek verilmişti.
Üç yıldan fazla süren operasyonlar
CELÂL ÖÇAL / turkdunyasihaklari@yahoo.com<br><br>(Dünden devam)<br><br>26 Mart'ta stadyomda yapılan askeri oyunlara tayyarecilerimiz davet ve en mutena yerlerde ahzı mevki eylemişlerdi. Oyunlardan sonra izcilerimiz Stadyomu terk ederken birinci kolordu kumandanı tarafından tebrik edilmişler ve muzıka Cumhuriyet marşını çalmış ve halk tarafından fevkalade tezahuratta bulunmuşlardır.
Akşam üzeri başvekil mösyö Çaldarisi tayyareci zabitlerimiz ile Elçilik erkanını kendi hususi evine davetle bir çay vermiş ve evvelce vaki istimzac üzerine Erkanı-ı Harbiye-i Umumiyemiz Riyasetinden Yunan hükümetinin vereceği madalyaların bir hatıra olarak kabul olunabileceği bildirilmiş olmakla başvekil ziyafet esnasında zabitlerimize rütbelerine göre nişan ve madalyalar vermiştir.
Bize refakat ettiler
O gece Atina Darülfununu tarafından üniversite salonlarında verilen büyük suvarede medu olan zabitlerimiz hazır bulunmuşlardır.
…Tayyarelerimize altı Yunan tayyaresi refakat etmiştir.
Türk Hava Kuvvetlerinin kuruluşunun 90'ıncı yılında Hava Kuvvetleri
CELÂL ÖÇAL / turkdunyasihaklari@yahoo.com<br><br>(Dünden devam)<br><br>Bir taraftan tayyarelerin hazırlığı devam ederken diğer taraftan Yunanlıların Atina telsizi ile irtibata geçilmiş ve bu suretle hareketten bir gün evvelinden itibaren Cenubi Yunanistan’ın hava raporları alınması temin edilmişti.Bundan başka seyahatin ilk merhalesi olan, rotanın ortasında bulunmak ve hareket günü sabahı bulunduğu mıntıkanın hava vaziyetini telsizle İzmir’e bildirmek üzre bir gemimiz bir rasat memur ile birlikte (Nikarya ve Mikonos) Adaları arasına gönderilmişti.
Seyahat esnasında her an tayyarelerin bulundukları yerlerin filodaki tayyare telsiz ve telsiz telefonlarıyla İzmir’e bildirilmesi de nazara alınmış idi.
Seyahatin sureti ceryanı:
Filo bütün hazırlığını 19 Mart 1934’de bitirmişti.19 Mart günü Yunanistan’ın garbından İzmir istikametinde bir depresyon geldi.
Bu depresyon 19 Mart günü Atina’da ve aynı gün akşam üzeri de İzmir’de beş saat devam eden bora ile karışık şiddetli bir yağmur sağanağı şeklinde geçti.
20
CELÂL ÖÇAL
Atatürk’ün hayatıyla ilgili en önemli kaynak eser, yaverlerinin tuttuğu Atatürk’ün Nöbet Defteri ve bu eseri esas alan Kaynakçalı Atatürk günlüğüdür *1. Ancak Atatürk’ün birkaç gün süren, çok sayıda birimi denetlediği ziyaretler hakkında bilgi eksikliğimiz bulunmaktadır. İlgili notlar 5N1K özelliğinde tutulmamıştır. Bu sebeple bir çok ziyarette karanlıkta kalmış yön bulunmaktadır.
Bunlardan biri de 11 Nisan 1934 günü yaptığı “Atatürk’ün, İzmir’den hareketle Reşadiye, Seferihisar ve Bornova’da bazı askeri kuruluşları denetlemesi ve tekrar İzmir’e dönüşü” *2 şeklinde belirtilmiş notlardır.
Atatürk’ün İzmir-Atina seferini tamamlayan havacıları kabulü sonrası İzmir 3 ncü Tayyare Alayı karargahı Reşadiye Köşkü önünde çekilen fotograf .Soldan dördüncü Baş Makinist Cevat Dumlupınar.
Reşadiye neresidir? Atatürk oraya ne için gitmiştir? Kimlerle görüşmüştür? Hiç
Hikmet Sami Türk
Papa Franciscus, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni kapsayan 5 günlük ziyareti sırasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından davet edildiği hâlde, KKTC’ye geçmedi.
Papa Franciscus, hem Katolik kilisesinin başrahibi, hem Vatikan devletinin başkanı olarak dinî ve siyasî nitelikte çift kimlikli bir insandır. Bu kimlikleriyle birçok ülkeyi ziyaret etmiştir. Son ziyareti, Ortodoks ülkeler olarak Yunanistan ve uluslararası plânda Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni kapsamaktadır. Buna karşılık henüz Türkiye dışında başka bir devlet tarafından tanınmayan KKTC’ye Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından davet edildiği hâlde geçmemesinin, böyle bir ziyaretin tanıma anlamına gelebileceği düşüncesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Anlamlı olurdu
Böylece Papa Franciscus, 15 Kasım 1983 günü KKTC’nin kurulması üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı 18 Kasım 1983 tarih ve 541 (1983) sayılı haksız karara
Bülent Akarcalı
Geçen haftaki, “Finans bilmeyen Türkiyem” başlıklı yazımda, ekonomist Mahfi Eğilmez’in “Türkiye’nin batmamasının nedeni (*) toplamı 500 milyar dolara varan yastık altı varlıklardır” dediğini ve bir TV programında iş dünyasının bilge danışmanı Ege Cansen’in de benzer ifadesini yazmıştım.
Tasarruf diye ABD’yi ve altın ihraç eden ülkeleri zengin ediyoruz:
Vatandaşımızın bankalarda, evinde tümü yasal yolla satın alınmış, tasarruf amaçlı 200 milyar dolara yakın dövizi ve 300 milyar dolara yakında altını bulunduğu tahmin ediliyor. Bu muazzam büyüklükte ki para, doğrudan doğruya milletimizin sahip olduğu bir zenginliktir. Bir yabancı ülkeye faiziyle birlikte ödenecek borç değildir. Milli gelirimizin neredeyse yüzde altmışına tekabül eden ve vatandaşımızın kendi parasıyla satın alınan ancak ülke ekonomisine hiçbir yarar sağlamayan bu tasarruflar aslında doları satan ABD ile altını satan ülkeleri zengin ediyor.
Dolar ve Altın dışında tasarruf aracı yok mu?:
Başta ABD olmak üzere Batı ekonomisinde