Prof. Dr. Osman Müftüoğlu yeni kitabı ‘İkinci Hayat’ta, hayat oyununda tıpkı tavlada olduğu gibi iki zar olduğunu anlatıyor. İlk zar ‘genetik miras’. Bu zardaki rakamların büyüklüğü ya da küçüklüğü sizin elinizde değil. İkinci zar ise ‘yaşam tarzınız’. Bu zarın üstünde hangi rakamın yazacağına seçimlerinizle siz karar veriyorsunuz
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun yeni çıkan kitabının adı, ‘İkinci Hayat’. Osman Hoca bu nefis kitabında, “İkinci hayat, ömrünüzün 30’lu - 40’lı yaşlardan sonrasındaki kısmıdır” diyor. Bu kitabı bundan 20 sene sonra yazacak olsaydı, muhtemelen “İkinci hayat, ömrünüzün 40’lı - 50’li yaşlardan sonrasındaki kısmıdır” diyecekti. Evet bu bir gerçek, insan ömrü uzadı ve daha da uzayacak. Ama bunu uzatmanın ve kalitesi artırmanın büyük anahtarı sizde. İşte bunu anlatıyor Osman Hoca, samimi, okuyanı içine alan, okudukça da “A, demek böyleymiş” dedirten, sıcacık bir uslupla.
Ömrünü uzatmayı planlayan herkesin okuması gereken bir kitap bu. Ömrünü uzatıp aynı anda yaşam kalitesini de yüceltmek isteyen herkesin okuması lazım. Daha da ileri gideceğim, “Keşke ben de gençliğimde bu bilgilerden birazına sahip olsaydım; neler, neler yapmazdım” diyeceğim bir kitap bu.
Bebek bekliyor ya da hamile kalmayı planlıyorsanız, gereksiz yere röntgen çektirmeyin. Acil durumlarda ultrason ya da MR tercih edilebilir
Röntgen çektirmiş hanımlar hatırlar, işlem öncesi kendilerine hamile olup olmadıkları sorulur. Bunun sebebi gebeliğin belirli dönemlerinde, herhangi bir şekilde fark edilmeden radyasyona maruz kalınması veya tanı veya tedavi amacıyla maruz kalınan radyasyon, gelişmekte olan fetus için belirli riskler oluşturmasıdır. Radyolog Dr. Elvan Çepel ile hamilelerde röntgen çekiminin ne gibi sonuçları olduğu konusunda konuşuyorduk, verdiği bilgiler hakikaten çok ilginçti.
Risk düşük, ama gerçekleşirse sonuçları kötü
Çoğu zaman bu radyolojik incelemeler tıbbi olarak gereklidir ve fetus için risk minimaldir. Ama riskler gerçekleşirse, bunların sonuçları doğumsal anomaliler, büyüme geriliği veya anne karnında ölüme kadar varabilir. Bu sonuçların ortaya çıkması veya şiddeti, normalde radyasyonun gebeliğin hangi döneminde alındığına ve alınan radyasyonun dozuna bağlıdır. Radyasyon riskinin en yüksek olduğu dönem, organların gelişmeye başladığı 2 ila 26’ıncı haftalar arasıdır.
Burada çok önemli bir nokta, Amerikan Radyoloji Derneği’nin günümüzde kullanılan
Ülkemizde her yıl 30 bin kişide mesane kanseri teşhis ediliyor. Sigaranın içindeki maddelerin mesane kanseri için risk faktörü olduğu biliniyor
Mesane balon şeklinde, kas tabakasıyla örtülü ve karın alt bölgesinde pelvis diye adlandırılan yere yerleşmiş bir organdır. Mesanenin görevi her iki böbrekten süzülen idrarı depolamak ve kapasiteye ulaştığı zamanda depolanan idrarı üretra yoluyla dışarı boşaltmaktır. Ülkemizde her yıl yaklaşık 30 bin yeni mesane kanseri olgusu tespit edilmektedir. Ürolog Dr Sinan Akşit’ten mesane kanseri hakkında son bilgileri vermesini rica ettim, işte anlattıkları.
Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülürken, kadın - erkek oranı ülkemizde erkek lehine daha fazladır.
RİSK FAKTÖRLERİ - Sigara: Sigaranın içindeki kimyasal maddeler mesane kanseri için risk faktörüdür ve içilen sigaranın adedi ve kaç yıldır içildiği ile doğru orantılıdır.
- Kimyasal maddelerin yapıldığı veya kullanıldığı ortamlarda çalışma: Boya fabrikaları, plastik, petrol, lastik ve diğer kimya endüstrisi.
- Dünyanın bazı kesimlerinde görülen mesanenin kronik parazit enfeksiyonları.
Uzun süre ayakta durmak, hamilelik, adet öncesi dönem, ileri yaş gibi faktörlerin yanı sıra dolaşım bozuklukları, damar hastalıkları ve tümörler bacakların şişmesine neden olabilir
Ayak ve bacak şişmeleri sık rastlanan ve birçok nedeni olan yakınmalardır. Az hareket etme, toplar damar bozuklukları, lenf birikmesi veya yağ toplanması bunlar arasındadır ama kalp, böbrek bozuklukları ve çeşitli başka sağlık sorunları da bu belirtilere neden olabilir. Tüm vücutta sıvılar normalde kan ve dokular arasında ileri geri geçiş yapar. Bacak damarlarında fazladan bir baskı olduğunda damar içindeki sıvılar dışarı atılarak dokulara geçer ve şişliğe sebep olur.
Bacak damarları üzerindeki aşırı baskının en sık nedeni, uzun süre ayakta durmaktan kaynaklanan yerçekimi ya da bacak damarlarında yaşla ilgili olarak görülen değişikliklerdir. Adet öncesinde, muhtemelen kılcal damarlardaki değişikliklerden ötürü damardan dışarı sızıntıya bağlı olarak bacak şişmesi bu dönemde sık rastlanan bir belirtidir.
Hamilelikte büyüyen rahmin baskısı sonucunda kanın bacak damarlarından kalbe dönüşünün yavaşlamasına bağlı olarak bacaklar şişebilir. Ayakların aşırı ve geçmeyen şişmesi ise pre-eklampsi belirtisi
Alyuvarların içinde vücuda oksijen taşıyan hemoglobin eksildiğinde ‘kansızlık’ oluşur. Bu konuda bilinmesi gereken en önemli nokta, bu durumun bir sonuç olduğudur. Kansızlığın neden kaynaklandığını bulmak gerekir
Geçen gün sabah kan hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mustafa Yenerel ile konuşuyorduk. Hanımların kansızlık bulgularını pek ciddiye almadığından ve bunu normal olarak kabul ettiklerinden yakınıyordu, bu konuda çok yararlı bilgiler verdi. Kansızlık hakkında anlattıklarını aktarıyorum.
Alyuvarların içindeki oksijen taşıma görevini üstlenen ve hemoglobin olarak adlandırdığımız maddenin yaşa ve cinsiyete göre normal kabul edilen düzeylerin altında olmasını, kansızlık yani anemi olarak adlandırıyoruz.
Kansızlık konusunda bilinmesi gereken en önemli nokta, bu durumun bir sonuç olduğu ve nedenin ortaya konulması zorunluluğudur. Bazen bir nedenin ortaya konulması yetmez, bu kez ona yol açan nedenin de ortaya konması gerekir. Örneğin kansızlığın nedeninin demir eksikliği olduğu belirlenirse, bu kez de demir eksikliğinin nedenini araştırmak gerekir. Bu nedenle kansızlıkla başvuran bir hasta karşısında acil durumlar dışında herhangi bir tedavi girişiminden önce, tüm
Ne yemek gerektiğiyle ilgili yoğun bilgi bombardımanından dolayı genel bir kafa karışıklığı yaşıyorsanız, genel kriterler üzerinden gitmekte fayda var
Gün geçmiyor ki beslenmenin öneminden bahsedilmesin. Gün geçmiyor ki katıldığım toplantılarda “Bir sürü sayısal bilgi veriliyor beslenmeyle ilgili, için içinden çıkamıyoruz ama, merak da ediyor insan” diyen birileri çıkmasın. Artık çoğu insanda beslenmenin sadece karın doyurmak olmadığı bilinci yerleşmeye başladı. Fakat yoğun bilgi bombardımanından dolayı genel bir kafa karışıklığın olduğunu kabul etmek gerekiyor. Madem çok merak eden var, ben de diyetisyenimiz Müge Başer’den bu genel olarak kabul edilen kriterleri anlatmasını rica ettim.
Su ihtiyacı
Normal bir yetişkinin su ihtiyacı, kullanılan her bir kalori enerji için bir mililitredir. Ter, tuz ve iş nedeniyle ortaya çıkabilecek kayıpları kapatmak için ihtiyacın 1.5ml/kalori olarak hesaplanmasında fayda vardır. Vücut idrara ilave olarak dışkı, solunum yolu ve terleme ile de su kaybeder. Günlük sıvı alımı sırasında bu miktarlar göz önünde bulundurulmalıdır. Ortalama olarak 19-70 yaş gurubundaki kişilerin takribi 2.5-3.5 litre arasında sıvı alması gerekir. Yaşlılarda
Sütlüsünden bitterine, pralininden madlenine sayısız çeşidiyle, çikolatayı sevmeyenimiz pek yoktur. Çocukluktan yaşlılığa herkesin yanından eksik etmediği bir lezzettir o. Çikolata ve özellikle kadınlar üzerine yazılmış birçok kitap vardır. Avrupa ülkelerinde kişi başına düşen yıllık tüketimin sekiz kilo olması, çikolata sevgisinin ne kadar köklü ve yaygın olduğunu gösteriyor.
Tarih boyunca çikolataEsas formülünü Amerika yerlilerine borçlu olduğumuz bu yoğun kakao, şeker ve süt karışımının ağızda erimesi, çoğumuz için adeta bir ruh gıdası veya hoş bir ödül gibidir. Bir de buna sağlığa yararlarını eklerseniz tadı baştan çıkarıcı olan her şeyin aslında sağlığa zararlı olduğu inanışı yıkılmış olur. 19. yüzyılda kakao ürünleri ilaç gibi eczanelerde satılmaktaydı. Bugün ise yapılan araştırmalar çikolatanın yeni faydalarını ortaya koyuyor. Son zamanlarda yapılan iki büyük çalışma çikolatanın inme riskini azalttığını gösterdi.
Amerika’nın keşfinden sonra çikolata, yorgunluğu gidermek için kullanılmaya başladı. Tarih boyunca çikolataya sadece tadı güzel bir yiyecek olarak değil, anjin ve dolaşım sorunları gibi farklı hastalıkların çaresi olarak bakıldı. Çikolata ile sağlık arasındaki bu
Her insan enfeksiyona karşı doğuştan savunma mekanizmasına sahiptir. Ancak yanlış beslenme, çevremizdeki toksinler, uykusuzluk, aşırı yorgunluk ve stres bu mekanizmayı zayıflatır
İyi çalışan bir bağışıklık sistemi sağlımızın temelidir. Zayıf bağışıklık ise düşündüğümüzden daha yaygın bir durumdur. Çevremize baktığımızda çeşitli enfeksiyonlara yakalanan insanların çokluğu da bunun bir göstergesidir. Vücudumuzu bakteriler, virüsler, mantarlar gibi zararlı mikroorganizmalara karşı koruyan bağışıklık sistemi güçsüzleştiğinde enfeksiyonlara karşı savunma kapasitemiz zayıflıyor. Kuşkusuz bunun yanlış beslenme, çevremizdeki toksinler, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, stres ve ruhsal çatışmalar gibi birçok nedeni bulunmakta.
Her normal insan enfeksiyona karşı doğuştan savunma mekanizmasına sahiptir. Bu mekanizmaların çoğu doğumdan itibaren iş başında olup, vücuda giren her saldırganı ilk olarak karşılar. Bağışıklık sisteminin merkezinde, kanda ve lenf bezlerindeki B- ve T-lenfositleri bulunur. Savunma mekanizmaları yaşam boyunca hastalık etkenleri ile karşılaştıkça gelişir ve bunlara karşı özel koruyucu antikorlar üretir.
Hastalıklar bağışıklık sistemimizi geliştirir
Çocukluk