Kafessiz Türkiye insiyatifinin çabaları ile endüstriyel hayvancılıktaki kafes dramı bitiyor. Tavuklar ve kümes hayvanlarının ardından sıra balık çiftliklerinde.
Gençlerin başlattığı bir uygulama bu... Kafessiz Türkiye. Çoğu üniversite öğrencisi... Z kuşağı... Hem bu hareketin hem de duyarlı üretici ve tüketicilerin çabası ile ‘endüstriyel hayvancılıktaki eziyet’ büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Kafes tavukçuluğu, kafes yumurtacılığına son derken, sıra çiftlik balıklarında.
Kafessiz Türkiye, endüstriyel hayvancılıktaki en eziyet verici pratiklerin sonlanması için mücadele eden bir kampanya. Şu anda ağırlıklı olarak yumurta sektöründeki endüstriyel kafes sancısını sona erdirmek için çalışıyor. Malum, kafes sistemi endüstriyel hayvancılıkta hep tartışılan uygulama. Kafesteki bir tavuğa bir yazı kâğıdı kadar alan düşüyor. Kanat açacak alan yok. Temiz hava sorunu, dışkı birikmesi sonucu oluşan amonyak gazı zararları, birbirlerini yaralayıp öldürmeleri, diğer sıkıntılar...
Avrupa Birliği’nde de (AB) bu kafeslerin terk edilmesi yönünde adımlar atılıyor. Çalışmada Türkiye adına olumlu gelişmeler var. Yumurta kullanan firmalar, marketler, tedarik zincirleri ‘kafes yumurtalarını’ satıştan kaldırıyor.
İmza kampanyasına destek
Bu konudaki imza kampanyasına 200 binden fazla insan destek verdi. 45’ten fazla marka, Türkiye çapında büyük 10 otel zincirinin 7'si, Koç Holding, Metro Türkiye gibi önemli markalar da destekçi. Halka genişliyor.
Üreticilerden derlenen bilgiler, Türkiye’de kafeslerde üretilen yumurtanın payının yüzde 80’e kadar düştüğünü ortaya koyuyor.
Aynı uygulamanın balık çiftlikleri için de gündemde olduğunu belirteyim. Metro Türkiye, kendi tedarikçilerinin sürdürülebilirlik sertifikası almasını zorunlu tutacağını, çiftlik balıklarının sürü yoğunluklarının düşürüleceğini ve balıkların acısız hasat edileceğini duyurdu. Çok değerli...
Hayvan eziyetine karşı duruş sergileyen ve sayıları sürekli artan firmaları da şimdilik kaydıyla hatırlatayım: Divan Hotel, Cafe Nero, Pidem, Dedeman Hotel, Nestle, Sofra, Compass, Tchibo, Metro, Dr. Oetker, Aslı, Barilla, Sodexo, The Marmara, Beyaz Fırın, Ferrero, Koç, Tat...
Ucuzluk için 35 yıl gecikmeli çözüm
Biraz da nostalji. Çok değil, 35 yıl kadar önce Milliyet’te çalışıyorum, Başbakanlık bursu ile Fransa’da staj şansı yakaladım. Bir yıl dünyanın en iyi gazetelerinde... Le Monde, Le Figaro, L’humanite...
Paris’te can dostum Coşkun Aral’ın Seine nehrine paralel evinde kalıyorum. İki oda, bir salonluk evinin bir odası benim.
Coşkun, dünyanın en iyi fotoğraf ustalarından. Her ay bir yerde. Sadece Gökşin Ağabey’in (Sipahioğlu) SİPA Ajansı adına değil, dünyanın önemli gazete, dergi ve ajansları adına da...
Savaşlar, felaketler...
Yıl 1998. Haftada iki gün Champs Elysees’de Mc Donalds’tayım, 5 gün evde. Çok yakında bir büyük market zinciri var. Fransa’nın en büyüklerinden. Hem ucuz, hem seçenek çok. Bir de fırsat reyonu var, son kullanma tarihi 2-3 gün kalan ürünlerin satıldığı. Hamburger, et, tavuk, yumurta, süt, peynir, sebze, meyve... Neredeyse yarı fiyatına al, aynı gün pişir, ye. Öyle yapıyorum. Bütçeye iyi geliyor. Bursluyuz ya, yöntemimiz bu, marketin ucuzluk köşesi.
Hem o bir iki gün içinde tüketenler için ucuz ve ekonomik alışveriş imkanı, hem de israfın önüne geçiliyor. Malum, süresi geçen ürünler çöpe...
Birleşmiş Milletler’in (BM) bile dikkat çektiği büyük sancı. Anı ben de taze, sıcak.
Baktım, geçenlerde Tarım Bakanlığı bu konuda bir kılavuz yayınladı. Gıda İsrafı ile Mücadele Kılavuzu, yani reyon indirimi uygulaması. Fransa’dakinin aynı. Birçok Avrupa ülkesinde de var tabii. Son tüketim tarihine 1-2 gün kalan ürünler indirimli satılacak, hatta ihtiyaç sahiplerine ücretsiz verilecek. İsraf olması yerine harika bir çaba!
Ben daha önce yazdım ama kılavuzda da belirtilmiş, Türkiye’de kişi başına düşen gıda atığı 93 kilo. Bence daha fazla.
30-35 yıl bir gecikme ile devreye girse de olumlu bir çaba. Nereden yakalansa oradan şans. Ne kadar az israf olursa milli ekonomi için o kadar olumlu. Ben olsam düzenlemeye bir de küçük ek yapardım, indirimin en az yüzde 50 ve üstü olması şeklinde. Bu da tüketici lehine bir karar olur.
Yine de iyi bir girişim. Daha doğrusu öyle umalım. Umut fakirin ekmeği..
Plastiğe karşı uluslararası kampanya
Plastik kirliliği son dönemlerde yoğun bir şekilde tartışılıyor. İnsan sağlığığına olduğu kadar doğaya ve çevreye de büyük zararı var. Bazı ürünler yok olmadan 500 yıl kadar dayanma özelliğine sahip.
Büyük sancı!
Bu çerçevede plastik kirliliğini ortadan kaldırmak için uluslararası bir kampanya düzenlendi. Hedef, doğayı korumak, kirliliği önlemek. Bu konuda gençlerden başlayarak yurttaşları bilinçlendirmek. İmzalar toplanmaya başlandı. Nihai amaç, daha sağlıklı bir dünya için mücadele etmek. Dünya liderlerine de çağrı yapılan metnin özeti şu: “Plastik kirliliğinin önlenmesi için acilen uluslararası bir anlaşma kabul edilmeli. Hukuki bağlayıcılığı olması gereken bu anlaşmada gezegen çapındaki krizi çözecek iddialı hedefler belirlemeli. Üretim azaltılmalı, atık yönetimi devreye sokulmalı. İnsanları, yaban hayatı ve iklimimizi korumak temel görevdir.”
Bu konuda ciddi katkılar sağlayan isimlerden biri de eski dönem bakanlarından ve saygın siyasetçilerden Tınaz Titiz. Birleşik Akıl Ağı kanalı ile bu konudaki imza kampanyasına destek veren Tınaz Titiz, “Plastik kirliliği her yerde. Şok edici sonuçlar var. Dünyamıza sahip çıkmak ve sağlıklı bir gelecek kurmak bizim görevimiz. Bu anlamda dünya liderlerinin de bu çağrıya kulak vereceğini düşünüyorum. Her şey daha güzel bir dünya için” diyor.
28 genç çiftçiye Avrupa bursu
Benim bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk. Tire’deki 2 bin 100 ortaklı Tire Süt Kooperatifi’nin ‘babalarının yanında çalışmaya devam eden‘ 28 genç çiftçisi Avrupa yolunda. Tarımsal kalkınma, kırsal gelişim ve tarım üretimi konusunda Avrupa’nın bu konuda en gelişmiş ülkelerinde staj yapacaklar, eğitim alacaklar, üretim sürecine katılacaklar. Daha sonra bu eğitim sayesinde öğrenilenler elbette Türkiye’ye aktarılacak. Türk tarımını geliştirecek, çiftçiler için yeni bir ufuk olacak. Önemli bir hizmet. Bu çabanın altında imzası olan Tire Süt’ün başarılı Başkanı Mahmut Eskiyörük alkışı hak ediyor.
SAİT FAİK OLSA...
‘Aşkın ne çok mavisi var’
Türk edebiyatının yapı taşlarından. Doğa, insan, sevgi... Hikayeleri ile ne çok duygulandık, ne çok heyecanlandık. Şair, roman ve hikaye yazarı. Çağdaş Türk hikayeciliğinin öncüsü, Sait Faik Abasıyanık.
İlk yazısı ’Uçurtmalar‘ Milliyet’te yayımlandı. Çok eski yıllarda! Semaver, Kayıp Aranıyor, Son Kuşlar, Şahmerdan, Mahalle Kahvesi benim okuyup hatırladıklarım. Ne hoş hikayeler, ne güzel betimlemeler... Mark Twain Cemiyeti şeref üyesi.
Darüşşafaka Cemiyeti tarafından hizmete açılan Burgazada’daki Müzesi’ni ziyaret, hatta okumuş olsanız bile yine kitaplarından satın almak ne keyif. Biz Tevfik Fikret Lisesi 1979 mezunları geçenlerde Sait Faik’le taçlanan Burgazada buluşması gerçekleştirdik. Herkes bir kitap aldı, aslında hayatı aldı. Acısı ve tatlısı ile...
Bugün yaşasa şunları yinelerdi sanırım:
“(Kafa dediğin eskir, ihtiyarlar. Ölür bile insan ölmeden), dedi. Sonra kalbini gösterdi. (Eskimeyen şey buradadır)... İnsanlar tuhaf! Kendilerini sevmeyen, önem vermeyene daha bir büsbütün tutuluyor. Kendisini küçük görür gibi olana musallat oluyorlar... Aşkın birçok rengi vardır; mavi, koyu mavi, havuz mavisi, deniz mavisi, okyanus mavisi, gökyüzü mavisi. Sen yeter ki iste. Hadi gülümse, bulutlar gitsin... Yağmurlu havada da birbirinin yüzüne bakmayı arzu eden insanlar birbirlerini güzel görürler.”