Efsane dizinin dönüşü: El Camino

19 Ekim 2019

"Breakinkg Bad" dizi olarak noktayı koyduktan sonra gündemde kalmayı hep başardı. Hayranı ve seveni çoktu. Dizinin yaratıcısı Vince Gilligan, beklentiler karşısında serüveni noktaladığı yerden, film olarak yoluna devam ediyor. Dizinin ana karakterlerinden Jesse Pinkman’ın üzerine kurulu olan filmde, onun esaretten kurtulup yeni bir yaşam kurma yolculuğuna tanık oluyoruz. Seriden alıştığımız kirli atmosferi, karanlık karakterleri üzerine kuran film, ‘Breaking Bad’in özel, uzun bir bölümü hissiyatını yaratıyor. Seriden tanıdığımız 10 karakter de kısa giriş çıkışlarla karşımıza geliyor. En başta Mike Ehrmant6raut, Old Joe, Skinnyüşü: Pate ve Badger, Todd Alquist, Ed Galbraith ve tabii ki Walter White...

Walter White’ın (Bryan Cranston) kanlı kamikaze saldırısından sonra tutuklu olduğu, haftalar boyu işkence gördüğü, çetenin elinden kurtulan Pinkman’ın (Aaron Paul) kaçışıyla başlıyor El Camino. Yolunun sonunda yeni yaşam kurabileceği belde olarak Alaska vardır. Geriye dönüşlerle, Jesse’in yaşadığı acı dolu, esirlik sürecine tanık oluyoruz.

Yazının Devamı

Filmekimi, elleri dolu geldi

12 Ekim 2019

Filmekimi, 18-22 Ekim günleri arasında çeşitli festivallerden derlenmiş, zengin bir programla geliyor. Dikkat çeken filmlerden bazılarını tanıyalım...

- Ve Sonra Dans Ettik-And Then We Danced: İsveç’in Oscar aday adayı ‘Ve Sonra Dans Ettik’ lafı uzatmadan konuya giren ve bu net tavrını finale dek sürdüren filmlerden. Öykü, Merab adlı genç adamın dansa olan tutkusunun keşfine odaklanırken, içinden geçtiği yakıcı süreci izleyicisine yaşatmayı da başarıyor. En güzel tarafı, asla bir çaresizlik öyküsüne dönüşmüyor olmasında. Film, müthiş finali için bile seyredilir.

- Acı ve Zafer-Dolor y Gloria: Yönetmenlerin kişisel hikâyelerinden yola çıkarak çektikleri sayısız örnek var sinema tarihinde. Pedro Almadovar imzalı ‘Acı ve Zafer’ bu türdeki yapımlar arasında dahi, özel bir konuma oturacak kadar özgün ve dürüst bir örnek. Karamsar olmayan burukluk, kökenini bu dürüstlükten ve cesurca kendiyle yüzleşmekten alıyor. Almodóvar, sinemanın yani

Yazının Devamı

Kötü adam mitolojisinde zirve: Joker

5 Ekim 2019

Batman maceralarının kötü adamı olarak tanıdığımız Joker, çizgi roman dünyasının abartılı karakteri olma sınırlarını çoktan aştı. Artık psikolojisinin ardındaki karanlığın araştırıldığı, sosyolojik, kült bir karaktere dönüştü. Joker’in sinemada bu kadar sevilmesinin temelinde, karakteri canlandıran oyuncular ve onların başarılı performansları önemli rol oynadı. Jack Nicholson, Heath Ledger ve Jared Letho’yu yakın geçmişin Joker’leri olarak anımsıyoruz. Daha eskilerde 1966’da Cesar Romero, ilk olarak TV’de Joker’e hayat veren bir oyuncu. Beyaz yüz, yeşil saçlar ve kırmızı gülen ağızla Joker’i çizgi romandan çıkaran ve ete kemiğe büründüren ilk isim. Nicholson, 1989’da Tim Burton’ın yönettiği ‘Batman’ üçlemesinin ilk bölümünde, karaktere çizgi roman esintili, fazlasıyla karikatürize, şeytani bir ruh verdi. Ledger’in, ‘Batman: Kara Şövalye’deki yorumu, onu insan olarak ele alırken, karanlık bir psikolojinin ürkünç labirentlerine

Yazının Devamı

Nedensiz dünyadan portreler

28 Eylül 2019

"Vox Lux" günümüzün aşırılıklar dolu yaşamına ait bir şeyler anlatan; farklı, şaşırtan bir film. Oyunculuktan gelme yönetmen Brady Corbet, öyküyü sanal ortamda, alt alta yapılan, farklı mecralardaki paylaşımlardan etkilenerek yazdığını söylüyor. Bir öğrencinin okulunda yaptığı silahlı saldırı sonrası, sınıf arkadaşı Celeste’in bir pop yıldızına dönüşmesini anlatıyor.

Telefonlarımıza düşen mesajlar da gerçekten böyle değil mi? Bir ölüm haberinin altında, mutlu yüzlerin öne çıktığı bir evliliğin veya başarının paylaşımı sıralanıyor. Corbet, trajik bir olay sonrası gelişen bu başarı öyküsünde, elinden geldiğince seyirciye şaşırtmalar sunuyor. Rahat ve konvansiyel yolları kullanmaktan imtina ediyor. Celeste’in cenaze töreninde söylediği şarkının bir anda tüm ülkede ünlenmesi, şarkıcılık gibi yeteneği ve isteği olmayan genç kızın yaşamını kökten değiştiriyor. Senaryonun sıra dışı akışı, seyircinin kafasını karıştırıyor. Arada beliren yazılarla bölümlere ayırılmış olan film, Willem Defoe’nun

Yazının Devamı

Babanın izinde uzay boşluğuna seyahat

21 Eylül 2019

Brad Pitt’i uzay filmlerinde görmeye pek alışık değiliz. James Gray’in çektiği ‘Yıldızlara Doğru-Ad Astra’da babasını aramak için uzaya çıkan astronot Roy karakteriyle karşımıza geliyor. ‘Yerçekimi/Gravity’ ve ‘Interstellar/Yıldızlar Arası’ filmlerinde işlenen ‘Uzayda Tek Başına’ öyküsünde, bu kez astronot Pitt var.

Yakın gelecekte dünyayı elektromanyetik fırtınaların tehdit edeceğini varsayan bilim adamları, tecrübeli astronot Roy McBride’ı (Brad Pitt) özel bir görevle uzaya göndermeyi planlar. Amaç, onu Ay üzerinden Mars’a, oradan da Neptün’e bir araştırma göreviyle göndermektir. Babası 20 yıl önce uzayda hayat olup olmadığı üzerine bir araştırmanın parçası olarak uzay istasyonuna gönderilmiş ve iletişim kesilmiştir. Babasının dünyaya gönderdiği mesajların aniden kesilmesi acaba istemli mi gerçekleşmiştir? Babası, yeni bir yaşamın parçası mıdır?




Yazının Devamı

Üç kız kardeşin ortak yazgısı

14 Eylül 2019

Son 10 yılın en dikkat çeken genç yönetmenlerinden Emin Alper, üçüncü uzun metrajı “Kız Kardeşler” ile son İstanbul Film Festivali’nde en iyi film dahil beş dalda ödül kazanmıştı. İlk iki filmini hatırlayalım; bol ödüllü “Tepenin Ardı” ve “Abluka”. “Kız Kardeşler” ilk gösteriminin yapıldığı Berlin Film Festivali’nde yarışma bölümüne seçilmişti. En iyi film seçilen “Eşanlamlılar” ile aynı jüri puanını toplamasına karşın Altın Ayı karşı tarafa gitmişti.

Senaryoyu kaleme alan Alper, önceki filmlerindeki politik baskı ve paranoya konularından uzakta, karakter ağırlıklı bir öykü anlatıyor bu kez. Büyüdüğü kasabada yıllar boyu gözlemlediği beslemelik üzerine trajik hikaye kurgulamış. Yaşadıkları dağ köyünden, kasabaya besleme olarak gönderilen Nurhan ve Reyhan’dan sonra sıra Havva’ya gelmiştir. Annelerinin ölümünden sonra babaları Necati, onları besleme olarak göndermeyi uygun görmüştür. Kızların

Yazının Devamı

Farklı ve karanlık bir dizi: Mindhunter

7 Eylül 2019

Diziler çığ gibi büyüyor. Onları sunan kanal sayısı artıyor, her hafta yenileri ekleniyor. Birçoğu benzer yapıda, farklı olanı bulmak biraz da şans veya sabır işi. ‘Mindhunter’ sürüden ayrılan iyi bir örnek. ‘Seven’ ve ‘Zodiac’ gibi polisiye türünde modern klasikler yaratan David Fincher’in yapımcı olduğu ve ilk sezonun ilk 4 bölümünde yönetmenlik yaptığı dizi, seri anlatımı ve atmosferiyle çok farklı. 70’li yıllarda FBI içinde kurulan Davranış Bilimi Birimi’nin emekleme dönemlerini anlatıyor.

Polisin suçluyu sadece cezalandırma mantığının karşısına çıkan arabulucu detektifler Holden Ford (Jonathan Groff) ile Bill Tench (Holt McCallany), yardım aldıkları adli psikiyatr ve araştırmacı Wendy Carr (Anna Torv) ile katillerin akıllarından neler geçtiğini keşfetmeye çıkıyor. Seksüel içerikli vahşi cinayetleri işleyen katillerle hapishanelerde yaptıkları röportajlar, onların zihinlerindeki kapıları açacak bir anahtar işlevi görüyor. Gelecek cinayetleri önleyemeseler bile,

Yazının Devamı

Büyük kent insanı değiştirir

31 Ağustos 2019

Büyük kent insanının kişisel bunalımlarını, kararsızlıklarını, yanlış adımlarını Woody Allen kadar felsefe ve kara mizahı harmanlayarak sinemaya döken başka bir sinemacı yok. 83 yaşına rağmen her yıla bir film sığdıran Allen, kendi türünde, değişmeyen anlatım diliyle, karakterleriyle, değişmeyen bir seyirci kitlesine hitap ediyor. Bunlar çoğunlukla metropol bağımlısı (veya kentte yaşamak mecburiyetinde olan), entelektüel, orta sınıfın farklı kesiminden insanlar. Onların Woody Allen karakterleriyle gerçekçi bir özdeşim kurduklarına inanıyorum. Son filmlerinde Avrupa’nın farklı kentlerine uğrayan Allen, kariyerinin 49 filminde tekrar sevgili kenti New York’a geri dönmüş.

Yağmurlu bir New York gününün, 24 saatinde geçen olaylara tanık oluyoruz. Brooklyn’de büyümüş, sanatçı ruhlu Gatsby Welles (Timothée Chalamet) standartlarına çok da uygun olmayan bir kasaba üniversitesinde öğrenim görmektedir. Her filminde kendisini temsil eden bir karakter (alter ego) yaratan Allen’ı bu kez Gatsby’de görüyoruz; nevrotik,

Yazının Devamı