Elektronik sigaralar (e-sigaralar), genellikle tütün ürünlerine alternatif olarak sunulan cihazlardır ve sanıldığından daha zararlı olabilir, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Gelin bu zararlar neler olabilir bir bakalım.
1. Kimyasal Maruziyet
Elektronik sigaralarda kullanılan likitler, genellikle nikotin, propilen glikol, bitkisel gliserin ve aroma maddeleri içerir. Isıtıldığında bu maddeler, solunum yoluyla vücuda giren çeşitli zararlı kimyasallara dönüşebilir:
Nikotin: Güçlü bağımlılık yapabilir. Beyin gelişimi devam eden gençlerde ve ergenlerde nikotin kullanımı, bilişsel işlevlerde bozulmalara yol açabilir.
Formaldehit ve asetaldehit: Yüksek sıcaklıkta ısıtılan likitlerde kansere yol açabilen bu kimyasallar oluşabilir.
Metaller: Elektronik sigaraların ısıtma mekanizmalarından kaynaklanan kurşun, nikel, krom gibi ağır metaller solunum yollarına geçebilir.
2. Solunum sistemi üzerindeki etkiler
Modern tıp ve genetik bilimi, bir zamanlar hayal bile edilemeyen tedavi yöntemleri geliştirmeye hızla devam ediyor. Bu yenilikçi yöntemlerden biri de “gen susturma” (gene silencing) teknolojisidir. Peki, gen susturma nedir ve hastalıkların tedavisinde nasıl bir rol oynar gelin bir göz atalım.
Genler ve hastalıklar
Vücudumuzun işleyişini kontrol eden temel birimler genlerdir. Genler, hücrelerimize nasıl çalışacaklarını anlatan talimatları taşır. Ancak bazen bu genlerde meydana gelen hatalar veya mutasyon dediğimiz bazı değişiklikler, bazı genlerin yanlış veya gereğinden fazla çalışmasına neden olabilir. Bu durum, genetik hastalıklara veya belirli rahatsızlıklara yol açabilir.
Örneğin:
Sinir hücrelerinin ilerleyici kaybı ile seyreden, nadir görülen Huntington hastalığı gibi bazı genetik rahatsızlıklar, belirli bir genin aşırı aktif olması nedeniyle ortaya çıkar. Kanser gibi hastalıklarda ise belirli genlerin kontrolsüz bir şekilde çalışması ana etkendir.
Gen susturma nedir?
Gen susturma, sorunlu bir genin ürettiği zararlı proteinleri durdurmak için kullanılan bir yöntemd
Mavi Bölgeler (Blue Zones), insanların istisnai bir şekilde uzun ve sağlıklı yaşadığı belirli coğrafi bölgeleri ifade eder. Bu bölgeler, yaşam süresinin genetik faktörlerin ötesinde çevresel, sosyal, kültürel ve yaşam tarzı unsurlarıyla şekillendiğini gösteren çarpıcı örnekler sunuyor. İlk olarak demograf Dan Buettner ve ekibi tarafından tanımlanan bu bölgeler, longevity (uzun yaşam) araştırmalarında dikkat çekiyor.
İlişkisi
Mavi bölgelerdeki insanların uzun yaşamı, sağlıklı yaşlanmayı destekleyen bir dizi faktöre dayandırılır:
Sağlıklı yaşam alışkanlıkları: Beslenme, fiziksel aktivite ve sosyal bağlar gibi yaşam tarzı unsurları bu bölgelerde birbiriyle uyum içindedir.
Kronik hastalıkların azlığı: Kalp hastalıkları, diyabet ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığı düşüktür.
Genetik ve çevresel etkileşim: Genetik faktörler önemlidir, ancak çevresel etkiler bu genetik potansiyeli en üst düzeye çıkarmaktadır.
Mavi Bölgeler:
Uyku bozuklukları, uzun yaşam üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. En yaygın uyku bozukluklarından bazıları şunlardır:
- Uyku apnesi
Uyku apnesi, uyku sırasında solunumun durduğu ve yeniden başladığı bir durumdur. Bu durum, kan oksijen seviyelerinin düşmesine, kan basıncının yükselmesine ve kalp-damar hastalıklarının artmasına neden olabilir. Uyku apnesi olan bireylerin yaşam süresi, bu bozuklukları olmayan bireylere kıyasla daha kısadır.
- İnsomnia (Uykusuzluk)
Kronik uykusuzluk, stres, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik sorunlarla ilişkilidir ve bu durumlar da genel sağlık durumunu olumsuz etkiler. Uykusuzluk çeken kişilerde bağışıklık fonksiyonları zayıflar, bu da hastalıklara yatkınlığı artırarak yaşam süresini kısaltabilir.
Uykunun biyolojik mekanizmaları ve yaşlanma
- Hormon düzeyleri ve uyku
Uyku ve uzun yaşam (longevity) arasındaki ilişki, bilim insanlarının uzun süredir üzerinde çalıştığı karmaşık ve çok yönlü bir konudur. Uyku, insan sağlığı ve genel iyilik hali için vazgeçilmez bir biyolojik ihtiyaçtır. Kaliteli ve yeterli uyku, bağışıklık sistemi, beyin fonksiyonları, hormonal denge ve metabolizma üzerinde olumlu etkiler sağlar. Bu nedenle, uykunun kalitesi ve süresi, yaşam süresini ve genel sağlık durumunu önemli ölçüde etkileyebilir. Gelin, bu ilişkiyi detaylı bir şekilde inceleyelim:
1. Uyku süresi ve yaşam süresi
- Optimal uyku süresi
Yapılan araştırmalar, yetişkinler için optimal uyku süresinin genellikle 7-8 saat olduğunu gösteriyor. Hem kısa (6 saatten az) hem de uzun (9 saatten fazla) uyku süresi, mortalite yani ölüm oranında artışla ilişkilendirilmiş. Bu durumda hem aşırı uyku hem de yetersiz uyku, yaşam süresini kısaltabilir.
Yetersiz uyku: 6 saatten az uyuyan kişilerde kalp hastalıkları, diyabet, obezite ve bazı kanser türleri riskinin arttığı gösterilmiştir. Bu, hücresel düzeyde stres
Stres, modern yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır ve yaşam süresi üzerinde doğrudan etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Kısa vadede stres vücudun hayatta kalma mekanizmalarını devreye sokabilirken, uzun süreli stres (kronik stres), fiziksel ve zihinsel sağlığı olumsuz etkileyerek yaşam süresini kısaltabilir.
Stresin etkileri
Stres, vücut “savaş ya da kaç” tepkisini başlatır, adrenalin ve kortizol gibi hormonlar salgılanır. Bu hormonlar kısa vadede vücuda enerji sağlarken, uzun vadede sürekli yüksek düzeyde kalmaları vücuda zarar verir.
Kortizol
Kortizol, stresle başa çıkmak için vücut tarafından salgılanan hormonlardan biridir. Kısa vadede, bağışıklık tepkisini düzenler, enerji metabolizmasını artırır ve iltihaplanmayı baskılar. Ancak, kronik stres durumunda sürekli yüksek seviyede kortizol salgılanması, bağışıklık sistemini baskılar, iltihaplanmaya neden olur, vücutta oksidatif stres birikimine yol açar. Bu süreçler, yaşlanmayı hızlandıran önemli faktörlerdir.
Oksidatif stres
Kronik stres, hücrelerde serbest radikal üretimini art
Fiziksel aktivitenin sağlık üzerindeki olumlu etkileri yüzyıllardır bilinmektedir. Ancak modern bilim, fiziksel aktivitenin yalnızca beden sağlığı için değil, aynı zamanda yaşam süresinin uzatılması, yani longevity üzerindeki doğrudan etkisini de net bir şekilde ortaya koymuştur. Fiziksel aktivite, hücresel düzeydeki biyolojik süreçleri düzenleyerek, yaşlanmayı yavaşlatmakta ve yaşa bağlı hastalıklara karşı koruma sağlamaktadır. Şimdi, bu ilişkinin temel mekanizmalarını inceleyelim.
Mitokondriyal sağlık
Fiziksel aktivite, hücrelerde enerji üretim merkezi olan mitokondrilerin işlevini iyileştirir, daha fazla ve daha sağlıklı mitokondrinin üretilmesine yol açar.
Genetik stabilite
Fiziksel aktivite, vücuttaki serbest radikallerin üretimini düzenleyerek oksidatif stresi azaltır. Serbest radikaller, hücrelerde proteinlere, DNA’ya ve lipidlere zarar vererek yaşlanmaya katkıda bulunur. Düzenli egzersiz, hücresel antioksidan savunma sistemini güçlendirir, yaşa bağlı genetik mutasyonların oluşmasını engeller. Ayrıca, egzersizin telomer adı verilen kromozom uçlarını
Longevity ile otofajinin ilişkisini anlatırken dilerseniz önce otofaji nedir ondan biraz bahsedelim. Otofaji Yunanca, “kendini yeme” anlamına gelir, hücrenin, hasar görmüş veya gereksiz hale gelen bileşenlerini parçalayarak ve geri dönüştürerek sağlıklı hücresel işleyişi sürdürdüğü doğal bir süreçtir. Bu mekanizma, hücre içi dengenin korunmasında kritik bir rol oynar. Yani hücre otofaji yoluyla, içindeki çürük elmaları temizliyor. Bunun için de çok güzel bir sistem oturtmuş. Hücre yaşlandıkça biriken hasarlı proteinler, organeller ve hatta toksik maddeler, lizozom adı verilen hücresel yapılar içinde parçalanıyor ve yeniden yapı taşlarına dönüştürülerek hücrede tekrar kullanılır. Yani bir geri dönüşüm mekanizması var. Otofajinin çeşitli yolları var. Küçük moleküller doğrudan lizozom tarafından yutuluyor veya Şaperon (Chaperone), adını verdiğimiz proteinler tarafından tanınarak lizozoma taşınıyor. Makrootofaji ile hasarlı organeller,