Ramazan ayının sonlarına yaklaştığımız ve havanın iyice ısınmaya başladığı bu günlerde, sıvı dengesi, oruç tutan kişiler için en önemli konulardan biri. Günlük su dengesi, vücuda alınan ve vücuttan atılan sıvıların farkına eşittir. Özellikle günün uzun bir döneminde sıvı tüketmeyen oruçlu kişilerde, iftar ile sahur arasında yeterli sıvı tüketimine dikkat edilmezse, sıvı dengesinin bozulması ile ilgili çeşitli sorunlar görülebilmektedir.
Vücudumuz için gerekli sıvılar temel olarak 3 şekilde sağlanabilir. Bunlar:
1. Sıvılardan su alımı: Sıvılarla günlük ortalama 2 litre sıvı alınmalıdır. Egzersiz ve sıcaklık artışlarında vücudun sıvı ihtiyacını karşılamak için daha fazla miktarda sıvıya ihtiyaç duyulmaktadır.
2. Besinlerden su alımı: Başta meyve ve sebzeler olmak üzere besinlerin çoğu suyun önemli bir miktarını içerir. Günlük ortalama besinlerden 1 litre su alınır.
3. Metabolizmadan gelen su: Gıdalar, enerji oluşumu için kullanıldığında karbondioksit ve suya kadar parçalanırlar. Bu su metabolik su olarak bilinir ve sedentar bir yaşam süren insanların günlük su gereksinmesinin yaklaşık %25’ini oluşturur. Günlük ortalama 300 ml. metabolik su oluşur.
Buna karşın vücuttan
Karbonhidrat, vücudumuz için temel enerji kaynağı olan ve doğada en bol bulunan organik maddedir. Yağ ve proteinle birlikte beslenmemizin büyük bölümünü oluşturan 3 makro besinden biri olan karbonhidrat karbon, hidrojen ve oksijen elementlerinden oluşan organik bileşenlerin genel ismidir.
1 gramı ile 4 kcal’i içeren karbonhidratlar, vücut için bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra pek çok farklı göreve de sahiptir. Yağların ve proteinlerin sentezinin başlangıç aşamasında görev alan bu yapıtaşları aynı zamanda hücre duvarının da temel bileşenidir. Genetik bilgilerimizi içeren nükleik asitlerin yapısında da bulunan karbonhidratlar özellikle beyin hücrelerinin (beyin hücreleri yağı enerjiye dönüştüremezler) temel enerji kaynağıdır. Tüm bu özelliklerinin ve görevlerinin dışında karbonhidratlar kanın pıhtılaşmasında, üreme ve bağışıklık sisteminde de önemli rol oynamaktadırlar.
Ramazan ayında daha rahat oruç tutabilmek için doyurucu ve geç acıkmayı sağlayan besinler tercih edilmelidir. Bu yüzden karbonhidrat içeriği yüksek besinler yerine, protein içeriği yüksek ve uzun süre tok kalmayı sağlayan besinler tercih edilmelidir. Karbonhidratlı besinlerde ise lifli olanları tüketmeye
Protein, tüm canlı hücrelerde bulunan ve yaşamsal faaliyetler için mutlak gerekli olan organik moleküllerdir. Organik moleküller olduğu göz önünde bulundurulacak olursa içeriğinde karbon, hidrojen, oksijen ve azot bulundurduğu anlaşılacaktır. Yapıtaşları olan bir veya birden fazla çeşit aminoasidin dizilişi ile meydana gelen proteinler, kendisini oluşturan aminoasitlerin diziliş sırası ve şekline göre çeşitlenerek sınıflandırılırlar. Çocukluk çağında gelişim ve büyümenin sağlıklı devam etmesi açısından, erişkin döneminde ise hücre yapımı, onarımı ve bazı vücut fonksiyonlarının devam ettirilmesi açısından oldukça önemli olan proteinlerin diyetteki yeri tartışılmazdır.
Doğada bulunan 20 çeşit aminoasidin 8 tanesi esansiyel yani vücutta sentez edilemeyen, dışarıdan gıdalarla alınması gereken aminoasitlerdir. Bu bilgi, proteinin diyetteki önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ramazan ayı boyunca sahurdan sonra başlayan ve iftar saatine dek süren, uzun süreli açlık ve susuzluk, gün içinde enerji kaybına neden olarak halsizlik yaratabilir. İftar ve sahur sofralarında tercih edilen besinler, gün içinde tok kalma süresinin uzamasını sağlarken, enerji kaybı yüzünden yaşanan
Ramazan ayının gelmesi ile birlikte beslenme düzeni, besin seçimi gibi konular yine ön plana çıkıyor. Hem akşam iftar saatinde tüm günün açlığı üzerine hem de sahur vaktinde uyumadan hemen önce yenen yemekler, özellikle de düzensiz ve sağlıksız ise sorunlara neden olabiliyor. Erken dönemde midede şişkinlik, hazımsızlık gibi sorunlara neden olmakla birlikte beslenme tercihlerine bağlı olarak kalp damar sistemi sorunları, kolesterol gibi pek çok problem ortaya çıkabiliyor. Kalp damar sistemi ve kolesterol denince de akla hemen “yağ”lar geliyor.
Yağlar, önemli bir enerji kaynağı olmalarının yanı sıra bir takım başka fonksiyonları nedeni ile de önemlidirler. Yağ, gram başına 9 kcal ile enerji açısından en zengin besindir. Enerji vermelerinin yanı sıra yağda eriyen vitaminler olan A, D, E ve K vitaminleri açısından da önem taşımaktadır. Bununla birlikte yağlar, insan organizmasındaki hücrelerin duvarında bulunmalarından ötürü, hücre sağlığı açısından da gerekli ve önemli yapıtaşlarıdır.
Besinlerde Bulunan Yağlar
Diyet yağları, besinlerde ve yemeklik yağlarda bulunan, protein ve karbonhidrat gibi makro besin öğelerinden biridir. Etler, balıklar, yumurta, süt ve süt ürünleri
Diyabet, vücutta insülin hormonunun azalması ve buna bağlı olarak kandaki şeker seviyesinde yükselme ile seyreden kronik bir hastalıktır. Kan şeker seviyesinin kontrolsüz şekilde yükseldiği ve hastalığın kontrol altına alınmadığı hastalarda uzun dönemde başta gözler ve böbrek olmak üzere pek çok organda hasar meydana gelebilir. Diyabetik ayak adı verilen klinik tablo da bu hastalığın seyrinde görülebilen durumlardan bir tanesidir.
Diyabet hastalarının dörtte birinde hayatları boyunca bir kere görülebilen diyabetik ayak, her 5 diyabet hastasından birinin hastaneye ilk başvuru sebebi. Diğer bir deyişle tanısı konmamış hastalar, diyabetli olduklarının farkında olmadan yüksek kan şekeri seviyeleri ile yaşamlarına devam ettikleri dönemde; diyabetik ayak gelişimi nedeni ile hastaneye başvurabiliyorlar.
Kan şekerinin kontrolsüz şekilde yüksek seviyede olması öncelikle sinirlere ve küçük damarlara etki ediyor. Ayaklarda, ellerde (özellikle bilek bölgesi) ve daha ilerisindeki sinirlerde harabiyetin başlaması ile dokunma ve ağrı hissi ortadan kalkıyor. Diyabetik hastalarda meydana gelen kuruluk ve küçük cilt çatlaklarının yanı sıra sürekli ayakkabı travması veya küçük çarpma tarzı
Kardiyovasküler sistem hastalıkları arasında mevsim geçişinden en çok etkilenenlerden biridir varis. Özellikle ailesel riski olanlarda, erken yaşlarda başlama ihtimali yüksek olan varis hastalığı günümüzün sorunlarından olan hareketsiz yaşam ve mesleki deformasyonlar gibi yaygın nedenlerden dolayı toplumun büyük kısmını etkilemekte. Ancak sinsi seyri ve rahatlıkla göz ardı edilebilecek şikâyet profili nedeni ile uzun süre gizli kalabilmektedir.
Yaz ayları, varis hastalığının şikâyetlerinin arttığı dönem olduğu için tanı konulabilmesinin de kolay olduğu bir zaman. Sağlıklı bireylerde dahi havaların ısınması, nem miktarının artması ve buna ek olarak özellikle yeterli miktarda sıvı alınmazsa vücutta meydana gelen sıvı kaybı, sıcak aylarda toplardamarlarla alakalı sorunların oluşumuna veya şikâyetlerin belirmesine neden olmaktadır. Bu durum havaların ısınmaya başladığı bahar ayları ile birlikte hastaların hekime başvurma oranını da belirgin biçimde arttırmaktadır.
Varisler, genel olarak bacak toplardamarlarında meydana gelen yapısal bozulmalar ve genişlemeler olarak tarif edilir. Erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görülen varisin, havaların ısınması sonrası hem görsel
Hemanjiom, damarsal yapılardan oluşan, genellikle iyi huylu seyreden bir tümör olmakla birlikte damarın içindeki kan basıncı ve damar geliştirici faktörlerin etkisiyle büyüme, yayılma eğilimi gösterir. Bu nedenle, habis özellikler göstermese de kanama eğiliminin olması ve bazı hastalarda karaciğer gibi hayati organlara yakın olması nedeni ile tehlikelidir, tedavi edilmesi gerekmektedir. Hemanjiosarkom ise kan damarı kaynaklı tümörlerin kötü huylu olanlarına verilen isimdir.
Hemanjiom doğumsal bir hastalık olması sebebi ile bebeklik döneminden itibaren görülür. Kimi hemanjiomlar ilk yıllarda kendiliğinden gerileyip kaybolabilirken, bazıları hızlıca büyüyüp ilerleyebilir. Sıklıkla cilt damarlarında görülen tümörler olmakla birlikte, karaciğer gibi iç organlarda da bulunabilirler. Bu nedenle hemanjiomlar tanısı konulması, yakından takip edilmesi ve ihtiyaç halinde uygun yöntemlerle tedavi edilmesi gereken tümörlerdir.
Hemanjiom tanısı nasıl konur?
Hemanjiomlarda ilk şikayet genellikle görsel ve estetik sorunlardır. Hastaların cildinin herhangi bir bölgesinde kırmızı-mor renkli, ciltten kabarık, yumak şeklinde damar yapıları görülür. Normal damar yapısından farklı olan bu
Geçen hafta bacak damar tıkanıklığı ile ilgili bilgiler vermiş ve hastalığın ne olduğunu, kimlerde görülme olasılığı olduğunu, risk faktörlerini ve tedavi yöntemlerini anlatmıştım. Bu hafta da hastalığı bulunanlar için bir takım bilgiler vereceğim.
Bacak damarlarında tıkanıklığı olan bir hastanın nelere dikkat etmesi gerekir?
Hastalığın oluşumuna sebep olan her türlü faktörün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ailesel faktörler kaçınılmaz ve değiştirilemez faktörlerdir. Ancak bu hastaların sigarayı bırakmaları, hayatlarına sporu dahil etmeleri, kilo vermeleri gerekmektedir. Bacak damarlarında tıkanıklık bulunan bireylere haftada en az 3 kez, 45-60 dk. spor temposunda yürümeleri önerilir. Bununla birlikte hipertansiyon, hiperlipidemi ve şeker hastalığı gibi faktörlerin de uygun şekilde kontrol altında tutulması gerekmektedir.
Sadece bu önlemlerin alınması bile hastalarda, 3-6 ay içerisinde yürüme mesafesinde 1,5-2 kat artışa neden olmaktadır.