BUGÜN, bana göre, her şeyden önce birlikte yaşadığı topraklarda bağımsızlığının tehlikeye girmesi karşısında ‘Bir olabilme, millet olabilme ve her zorluğu aşma’ gücünün simgesi...
Ülkenin paylaşılma planları ne romandı, ne de film...
Atatürk Cumhuriyet anlayışına daha sonra büyük bir tutkal ekledi. Bu tutkal “ekonomik ve sanayi kalkınma hamlesi”ydi.
Cumhuriyet ilan edilmeden toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde Atatürk net tavrını ortaya koydu. Yaşanan bozgunların tümünün ekonomik durumla bağlantılı olduğunu, yeni bir Türkiye’yi yüksek düzeye ulaştırmak için ekonomi etrafında mücadele edileceğini söylüyordu.
Osmanlı’da ilk sanayi sayımı 1915’te yapılmış, 75’i gıda olmak üzere toplam 264 işyeri belirlenmişti.
Cumhuriyet, sanayi ve üretimi böyle devraldı.
**
BU yaz boyunca TRT Turizm Belgesel Kanalı’nda “İçinden mavi geçti” programında haftada bir gün konuk ağırladım. Ben programa daha çok, turizm ve işdünyası bakış açısını katacaktım. Öyle konuşmuştuk.
Programın büyük bölümü Bodrum’da denizin haniyse içinde muhteşem bir atmosferde çekildi. İlk başlarda işdünyasının temsilcilerini çağırırken, kendimi ilerleyen programlarda sanat dünyasından konukları ağırlarken buldum.
Doğa ve hayat deyince açıkçası benim için bile, kültür ve sanat vardı. Ki benim için...
Ekonomi gazeteciliği hayatının bir parçası olmuş, ekonomik gelişmeleri tv dizilerinden, filmlerden daha heyecanlı izleyebilen, takip edebilen benim için.
Yazın o çekici atmosferi içinde iliklerime kadar hissettim ki, hayat, kültür sanatla yoğurulurken daha güzeldi.
* * *
Yaz bitti, program bitti ve ben yaşamın en katıksız gerçeğine “ekonomisine” geri döndüm. Kültür sanat elbette yaşamımın hala bir parçası. Mümkün olduğu kadar etkinlikleri keyifle izliyorum.
Gittiğim yerlerde, özellikle de kadınların ağırlıklı katıldığı toplantılarda hemcinslerim, “Kadınların hiç mi başka sorunu yok türbanı Türkiyenin birinci maddesi yaptılar, bu gidiş bizi çok tedirgin ediyor” deyince eski bir gün geldi aklıma. Bir eski sahne...
* * *
Yıllar önceydi, bir akrabamızın kızı ve ben aynı yaştayız. Hayal meyal ama derine kazılmış sahnelerden biri...
Bilemiyorum ki, galiba 10-12 yaşlarındayız. Sokağa çıkacağız, babası annesine sesleniyor, kadın bir eşarp getiriyor ve arkadaşıma takmaya çalışıyor. Başlıyor arkadaşım ağlamaya. Baba kızına bağırıyor. Bir ara hızını alamayan öfkeli amca bana da söyleniyor. “Senin de örtünmen lazım ama nerede senin baban ve annen asortik”
O başında yarım yamalak takılmış örtüsüyle ağlaya ağlaya sokağa çıkarken köşeyi döner dönmez arkadaşım örtüsünü yere fırlatıyor, hüngür hüngür ağlıyor. Abartmıyorum, hayatımda karşılaştığım ilk siyasi şoktu.
Oysa aradan geçen yıllarda da hep nazik, iyi bir dindar olarak tanıdım onu.
Ama o, yaşamının siyasi yönüne kızını tavizsiz zaman yitirmeden alıştırıyordu. Zaman içerisinde dini içselleştirerek kapanmasını beklemiyor, kızının hayattaki duruşunu netleştiriyordu, yarın öbür gün
BAZEN bu ülkede, bu şehirde öylesine konularla karşılaşıyorsunuz ki, yazarken bile inanmakta güçlük çekiyorsunuz.
Malum İzmir’i hep benzer yaklaşımlarla tanıtırız. “Fuarlar, turizm, dünya kenti”, “Akdeniz’in incisi“ Acımasız davranmayalım son zamanlarda bu konuda ciddi ataklar da oldu.
Hatta malum, geçtiğimiz günlerde İzmir’in turizm beklentilerini iletmek adına Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın katıldığı bir zirve yapılmış, Bakan Günay, özellikle toplantıya katılmayan belediye başkanlarını açık açık fırçalamıştı.
Daha sonra birçok belediye başkanı aradı. Kimi “Davet edilmedik” dedi, “Bakan kızıyor ancak bizim artık beklentilerimizden umudumuz kalmadı” diyenler oldu. Bakanlıkta, turizm merkezi ilanı bekleyen projeler gerçekten dağ gibi bekliyor. Özellikle bekleyen bir dosya var ki; hepsinden daha ilginç.
Üstelik bu kez talebin sahipleri, Bakan’ın “Toplantılara katılmıyorsunuz, yanımda olamıyorsunuz” diyebileceği birileri de değil.
Yanında, hemen yanıbaşındalar.
İzmir Valiliği ile İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA), Bakan geldiğinde tam gün mesaide.
HAFTA sonu Akhisar’da zeytin şenlikleri vardı. İstanbul’dan davet edilen gazeteciler de düşünülerek şenlik kapsamlı tutulmuştu. Gezildi, yenildi, içildi.
Ben toplantı ve panel kısmına uğradığımda bir kez daha fark ettim ki, bu şenliğin iki ayrı nedeni var... Biri görünür neden ve yöre halkı için çok önemli.
Akhisar bir zeytin denizi olduğu halde, bir türlü yakalayamadığı “zeytinde marka kent” unvanına sahip olmak istiyor.
Hakediyor da...
Bugün Akhisar’ın yaklaşık 12 milyon ağacı olmasına rağmen, sorduğunuzda çoğu kişi hala buraları ‘tütüncülük diyarı’ diye biliyor.
Bu durumu Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Emin Değirmenci iyi özetliyor; “Hammaddenin çoğu bizden alınıyor, işleniyor ama üzerine Marmara yazılıyor. Oysa Ayvalık’ta 1 milyon zeytin ağacı var bizde 12 milyon. Artık kendimizi ezdirmeyeceğiz”
Bunda ne var diyeceksiniz, ülkenin iki zeytin diyarı kendi aralarında rekabet ediyor, ne güzel.
Bu pazar şanslıyız! Yeşilliklerin arasında, Urla Kuşçular’da cenneti andıran bir yerdeyiz.
Yaklaşık 10 yıllık çaba sonuç verdi ve bir rüya gerçek oldu.
Göz alabildiğine bir bağın hemen ardında, özel peyzajıyla dikkat çeken yapı için dışarıdan şık butik bir otel diye düşünüyorsunuz.
Enteresan yanı içeriye girdiğinizde de yine özel dizayn edinmiş, her ayrıntı “elegance” bir yaklaşımla ele alınmış bir otel var. İkinci katta çok şık bir salon ve iki yanında banyolu, mutfaklı yine özel dizayn edinmiş odalar.
Tadım salonu ve mutfağa doğru gittiğinizde yine aynı, o özel butik otel havası.
Giriş katında ilerleyince görüyorsunuz ki, yılda 200 bin şişeleme kapasitesine sahip bir şarap fabrikası burası. İç taraf tamamen camdan yapıldığı için çay ocağı bile fabrikayı görüyor.
Kurucuları İzmir’in yakından tanıdığı dört isim; Can Ortabaş, Bülent Akgerman, Deniz Barçın ve Yavuz Karacasulu.
İZMİR dün, büyük ve önemli bir zirveye; II. Uluslararası Akdeniz Ticareti ve Liman Kentleri Geçmiş ve Gelecek Kongresi’ne evsahipliği yaptı.
İlk kongre Eylül 2008’de yine İzmir’de, Swissotel’de düzenlenmişti.
Çok daha kapsamlı, uluslararası boyutu daha öne çıkmıştı.
Bu yıl belki İzmir Ticaret Odası yalnız kaldığı ya da kruvaziyer turizm konusundaki çabaları diğer kurumlar sahiplenmesin diye özellikle yalnız kalmak istediği bir kongre yaptı.
Kongre, içeriği itibarıyla “Turizm ve liman kenti” diye tanımladığımız İzmir açısından oldukça önemli. Ticaret Odası’nın bu alandaki tavrı ve ısrarı doğru. Ancak kentin yerel yöneticilerinden bazıları konuşmalarıyla hem şaşırttı, hem üzdü.
* * *
Kimse kusura bakmasın ama bu kadar mı ruhsuz olunur, bu kadar mı sıradan konuşmalar yapılır?
YAKLAŞIK 1,5 ay öncesi, gündem tamamen farklıydı.
Sabah akşam anayasa değişikliklerini konuşup, İzmir’de sürekli bakan ve genel başkan ağırlıyorduk.
Biz onları görmüşken sorunlarımızı iletmeye çalıştık, onlar ağızlarından ‘Evet’i yalnızca Anayasa değişiklikleri için çıkardı.
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, bu süreçte ısrarla “Esnafın, tüccarın, sanayicinin vergi borcu kabardı, faizlere yetişemiyoruz” çağrısını dile getirdi.
Ülkede faizler yüzde 9 -10’lara düşerken, devlet vergi ve SGK borcunda gecikme zammını hala yüzde 23.4 uyguluyor.
Israrlar karşısında kibar bakanımız Ali Babacan dayanamadı, Maliye’nin alanına girmesine karşın vergi ve prim borcu faizlerinin düşürülmesi ve borçlarının taksitlendirilmesi konusunda prensip kararı alındığını açıkladı.
* * *