ASLINDA ilk kez değil, Avrupa’ya çoğu kez gittiğimde, hiç de yapımda olmayan bir duygu sarar beni. Haydi kıskanmak demeyelim, bu kelime yakışmıyor. Evet imrendik, hem de bu kez ummadığım bir kente Budapeşte’ye imrendik.
Hem de onları göbekten delip geçen ekonomik krize, zorluklarına rağmen.
Anlatmıştım, Yaşar Üniverisitesi Oda Orkestrası’nın konserleri nedeniyle Budapeşte’ye gittik.
Konserin etkileyiciliğini, Büyükelçi’nin misafirperverliğini de aktarmıştım. İşte bizim kulaklarımızda müziğin tınıları varken, geziye katılan İzmirli gazetecilerin, temsilcilerin aklını hep aynı soru kurcalıyordu.
10 dakikada bir aynı sohbete takıldık kaldık.
Kentin dört yanı turistleri gezdirebileceğiniz alanlarla dolu. Caddeler, bulvarlar açık hava müzesi gibi. Tuna’nın iki yanı saraylarla, bazalikalarla, kültür-sanat yapılarıyla sıralı.
Biz de çay içiyoruz aynı konu, Tuna’yı kesen, gece nefis görüntüler veren köprüleri izliyoruz yine aynı sohbet.
HÜKÜMET bayrama müjdeli haberlerle girdi.
Borçların yeniden yapılandırılması uzun süredir bekleniyordu ve reel ekonominin böyle bir düzenlemeye acil ihtiyacı vardı.
Seçim yatırımı olsa da, bu yapılandırma “geçim” için şart. Esnafa, sanayiciye, tüccara güzel bir bayram hediyesi oldu.
Benim bayram hediyem ise Yaşar Üniversite’sinden geldi. Birkaç gün önce “haydi” dediler, apar topar Yaşar Üniversitesi oda orkestrası ile birlikte uçtuk Budapeşte’ye.
* * *
‘Tarif edilemeyen aşkların ve hüznün kenti’ diyorlar Budapeşte için...
Evet bir hüzün havası var bu kentte... Tarih boyunca başka uygarlıkların hükümdarlıklarında kalan, birinci ve ikinci dünya savaşlarını tüm şiddetiyle yaşayan Budapeşte’de sokaklar, sanki geçmişi acı ve ıstırap hudutlarında buluşturan günleri anımsatıyor.
AZ çok tükettiğimiz gıda maddelerinde hileler olduğunu biliriz. Dikkatli alışverişlerle, markalı ve sağlıklı ürünler alarak önlem almaya çalışırız.
Ne kadar işe yarar bilemiyoruz ama çok işe yaramadığını Aydın Ticaret Borsası’nın (AYTB) kurduğu özel gıda laboratuvarında maalesef daha çok hissettim.
Ticaret Borsası, laboratuvarı 2002’de yöredeki ihracatçıların aflotoksin sorununa destek olmak amacıyla kuruyor.
Önce incir için kurulan laboratuvar, Borsa’nın hayli büyük binasında sürekli ek cihaz ve hizmetlerle halka halka genişlemiş.
İncire yöredeki güçlü ürünlerden zeytiyağ eklenmiş ardından süt mikrobiyoloji, daha sonra mineral ve ağır metaller ile pestisit ve atık su analizlerle bugün Tarım Bakanlığı’na bağlı laboratuvarların çok üzerine ulaşmışlar.
Türkiye’nin ilk akredite olan sayılı laboratuvarı da olan AYTB; 2011’de GDO’lu ürünlerin analizlerine başlayacak.
Aydın Ticaret Borsası Başkanı Adnan Bosnalı, hızlı karar alan, pratikte ilerlemeyi seven bir başkan. Bu özelliği yıllardır kendi içinde kalan Aydın’ın eşsiz tarım ürünlerini son yıllarda marka yapmaya başlamasıyla da hissediliyor.
HÜKÜMETİN genel seçim çalışmaları, muhalefetin kendi içindeki yarışları derken, ‘Ege’de gözler nasıl enerjide olur?’ diyeceksiniz...
Enerji sektörüyle ilgilenen, geleceğini bu sektörde var olmaya ya da üretimini bu sektörün yan sanayisine kaydırmaya çalışan birçok kesim, lafı sözü bırakıyor, somut sonuçlarla ilgileniyor.
Özellikle arada bir TBMM gündemine getirilen, “Yenilenebilir Enerji Kanun Teklifi” ni dikkatle izliyor.
EGE’DE bulunduğu sektörde, aynı zamanda okul olarak tanımlanan firmalar vardır.
“BEKLENEN oldu” diyemeyeceğiz, CHP’de yaşanan sürtüşmenin ötesine geçerek, ayrışma noktasına varacağını tahmin etmek o kadar da kolay değildi.
Gelişmeler, genel sekreterin yetkileriyle ilgili olmasının çok ötesine geçti.
Bugüne kadar parti içi ve dışı politikada kendisine seçenek üretmekten çok frenleme görevi yükleyen, elitist duran, daha çok “Varlığımızı koruyalım” anlayışındaki bir gücün, Baykal’a karşı hıncını gizleyerek statükoyu yıkan, reformist, görkemli zafer görüntüsü sona erdi.
CHP’de yeni bir dönemin perdesi açıldı.
* * *
Tarihin ince cilvesine bakın ki reformist (!) kanat, olaylar kırılma noktasına çıkınca, tarihe ve CHP’nin köklerine can simidi gibi sarılıyor şimdi.
Yıllardır ne diyorduk; CHP değişmeli...
Ekonomideki canlanmanın belirtilerinden biri de hazine arazilerindeki satışlardır. En azından İzmir Defterdarlığı, ekonominin canlanmasıyla birlikte satışlarda hareketlilik yaşıyor.
Gerçi en favori parçalardan olan Foça’daki eski fransız tatil köyü Club Med’e alıcı çıkmadı, satılamadı ama Defterdarlık diğer arazi satışlarından memnun.
En son Çeşme’de 130 adet parça araziyi satışa çıkaran İzmir Defterdarlığı, 50 adet araziyi satarak yaklaşık 11 trilyonluk satış gerçekleştirdi.
* * *
Geçen gün, İzmir Defterdarı Mehmet Beceren’le biraraya geldik. Beceren, Çeşme’de hazine arazilerinin satışının yoğun ilgi gördüğünü belirterek “Bölgede çok güzel, değerli yatırımlar olacak” diyor.
Genç defterdar, Çeşme’den sonra şimdi Urla’daki hazine arazilerinin satışa çıkacağını ilk kez açıkladı. Urla’da da bedel tespiti tamamlanan araziler çok yakın zamanda satışa sunulacak.
Mehmet Beceren aynı zamanda ilk kez İzmir’de, farklı uygulama başlatan bir defterdar oldu. Satışa çıktıkları ilçelerde, “Hangi hazine arazisinin ne zaman satılacağını anlatan dev pankartlar astırıyor. Böylece tüm ilçe halkının satışlardan bilgisinin olmasını sağlıyor. Ayrıca dileyen herkes zaten internet
EN zor zamanlarında en yakın arkadaştı onlar. Gece gündüz. Onun canı acıdıysa diğerinin de acıdı.
Ellerinden düşürmediler birbirlerini. Hatta ameliyatın kapısına kadar birlikte gittiler.
Zaten yarendi o, yarasına eren.
Hemşire, doktor ablaları, ağabeyleri Halil’in koluna iğne yaptıklarında Halil “Yaren” e iğne yapıyordu, “Sakın ağlama acımayacak” diyerek...
Bir süre kolunda sıkı bağlı plastik bir ince boru ile dolaştı Yaren Bebek. Halil’le birlikte günlerce serum aldılar.
Kanser, şeker hastalığı ,böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olan çocukların tedavi sürecinde kullanılıyor “Yaren Bebek” ve çocuklar onları istedikleri gibi boyayabiliyorlar.
Kimisi “Yaren” ine iğne yapıyor, kimi başını sarıyor...