Erkeklerin kilo verme konusunda kadınlara göre daha şanslı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunların sebeplerinden biri, kas kütlelerinin daha fazla oluşu. Fakat her alanda kadınlara göre daha avantajlı değiller elbette. Onların da dikkat etmesi gereken bazı özel durumlar oluyor. Özellikle askerlik, evlilik ve iş hayatına başlangıç, erkekler için büyük değişimlere ve metabolizmada farklılıklara sebep olabiliyor. İşte erkeklere özel beş öneri:
1. Oturanlar dikkat!
Erkeklerde kilo almayla ilgili dönüm noktalarından birinin, iş hayatına geçiş olduğunu söylemiştik. Özellikle çalışma saatleri uzun olan ve masa başında diğer bireylere oranla daha çok vakit geçiren ofis çalışanlarında, kilo artışı riskli bir durum olabiliyor. Hareketin azalması ve yeme düzeninin değişmesi, büyük etken... İş hayatıyla stres de artıyorsa, karın bölgesi yağlanması da kaçınılmaz oluyor. Eğer siz de masa başı çalışıyorsanız ve çalışma hayatının size kilo aldırdığını düşünüyorsanız, yediklerinizi gözden geçirin. Öğle yemeklerini hafifletin, atıştırmalıklarınızı kuru meyve ve yağlı tohumlarla değiştirin ve tabii ki asansör yerine merdiveni tercih edin.
2. Kahvaltıyı unutmayın
Erkek danışanlarımın birçoğunun
Antioksidan kelimesini, eminim daha önce duymuşsunuzdur. Vücudumuzu, oluşan ve birçok sağlık sorununa, hastalığa sebep olabilen serbest radikallere ve oksidatif strese karşı korurlar. Vücudumuz kendi başına bir miktar antioksidan üretir ve beslenmeyle desteklemek de önemlidir. Özellikle renkli meyve-sebzelerde antioksidanlar bol miktarda bulunur. Böğürtlen, çilek, domates, brokoli, ıspanak, fındık ve yeşil çay, en iyi örnekler arasında sayılabilir.
Havuç gibi turuncu renkteki besinlerden alabileceğimiz karotenoidler, kırmızı biber, kivi ve narenciye gibi besinlerde bulunan C vitamini, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerdeki lutein, üzümdeki resveratrol, ay çekirdeğinde ve yağlı tohumlardaki E vitamini, domatesteki likopen ve zerdeçalda bulunan curcuminoidler, en bilinen antioksidanlardandır.
Glutatyonu duydunuz mu?
Bazı antioksidanlar, vücudumuz tarafından da üretilir. Glutatyon, vücudumuzun ürettiği önemli antioksidanlardan biridir. Üç aminoasitten oluşur: Glutamin, glisin ve sistein. Yaşla birlikte sentezinin azaldığını gösteren çalışmalar vardır. Ayrıca yetersiz beslenme, bazı kronik hastalıklar, enfeksiyon ve stres de glutatyon seviyelerinin azalmasına neden
Geçtiğimiz hafta sosyal medya hesabımda bir fotoğraf paylaşmış ve siz değerli okuyucularıma, bu köşemde hangi konuda yazılar görmek istediklerini sormuştum. Birçok farklı alanlarda sorular gelmiş, her hafta birine yer vermeye özen göstereceğim. Bu haftanın sorusu sevgili Ahsen Hanım’dan gelmiş: Emzirme döneminde nasıl beslen-meliyiz?
Emzirme dönemi, bütün anneler için özeldir. Bu süreç, sizin için olduğu kadar, bebek için de özel ve değerlidir. Anne sütünün bağışıklığı güçlendirdiğini, birçok hastalığa ve özellikle de obeziteye karşı koruyucu olduğunu söylememe gerek bile yok. Eğer mümkünse, bebeğinize ilk altı ay sadece anne sütü vermeniz çok değerli...
Kendinizi iyiye inandırın
Bu dönemde hem anneliğe yeni adım atmış olmanın verdiği bir telaş hem bebeği beslemenin sorumluluğu hem de hamilelik döneminde gelen kiloların stresi birleşebiliyor.
Özellikle annelerin en büyük sorunlarından birisi de sütlerinin yetersiz olduğunu düşünmeleridir.
Her zaman söylüyorum ama yine de hatırlatmak istiyorum: Sütünüzün artması için beslenme çok önemli ama unutmayın bu işin çok büyük birçoğunluğu da psikolojik. Kendinizi sütünüzün geldiğine ve bebeğinize yettiğine inandırın. Bunu bir strese
Yarın, 14 Şubat Sevgililer
Günü. Eminim siz de benim gibi geçtiğimiz hafta boyunca bolca kalp görmüşsünüzdür. Hazır tam günündeyken, ben de sizlere bugün aşkı yaşatan, sevmeyi ve sevilmeyi anlamlandıran organ olan kalp
sağlığı için önemli noktalardan bahsetmek istedim.
İyi beslenme ve yaşam tarzı,
kalp sağlığı için kaçınılmaz. Hareket etmek, egzersiz yapmak ve sigara tüketiminden kaçınmak, önemli yaşam tarzı faktörleri arasında. İyi beslenme ve ideal kiloyu koruma da kalbinizi korumanın bir diğer yolu. Kalp rahatsızlığı geçirme riskinizi, sağlıklı bir beslenme planıyla azaltmanız mümkün. Peki kalp
dostu beslenme için nelere dikkat
etmemiz gerekiyor?
Masa başında çalışırken, evde iş yaparken ya da arkadaşlarınızla sohbet ederken, hiç o anda orada olmadığınızı hissettiğiniz oldu mu? Aslında yeterince odaklanamadığımızda, hem o anın keyfini çıkaramıyor hem de yaptığımız işlerin verimini azaltıyoruz. Peki odaklanmak ve zihinsel performansı yönetmek için beslenmemizde dikkat edebileceğimiz noktalar var mı?
Aslında doğru mineral ve vitaminleri içeren besinler, doğru zamanda tüketildiği takdirde odaklanma yeteneğini güçlendirir. Zihinsel performansı destekleyen besinler, algı yeteneğimizi, hızlı düşünme-karar verme becerilerimizi, hafıza ve dikkatimizi güçlendirir.
Omega 3 ve antioksidan
Örneğin, omega 3 açısından zengin olan yağlı balıklar, birer ‘beyin besini’ olarak adlandırılabilir. Somon balığı hafızayı ve mental performansı güçlendirmek, performansı artırmak gibi etkileri olan omega 3’ün iyi kaynakları arasındadır. Haftada en az 2-3 kez balık tercihinde bulunmayı ihmal etmeyin. Balık sevmiyorsanız, ceviz ve omega 3 tüketin veya destek ürün kullanabilirsiniz.
Zihinsel performans için vitamin, mineral ve antioksidan açısından zengin meyveleri de unutmamak gerekir. Çilek, kivi, böğürtlen gibi renkli ve antioksidandan zengin
4 Şubat, Dünya Kanser Günü’ydü. Dünyada her yıl 14 milyon kişinin kansere yakalandığı rapor edildiği ve 2030 yılındaysa bu rakamın ikiye katlanacağı düşünülüyor. Ülkemizde de durum pek iç açıcı değil.
Kanser oluşumuna sebep olabilecek birçok etmen var. Genetik, bunların başında geliyor fakat çevresel etmenler de büyük oranda bu hastalığı etkiliyor. Çevresel etmenlerin başında sigara ve alkol kullanımı, enfeksiyonlar ve kötü beslenme alışkanlıkları da sayılıyor. Özellikle beslenmenin ve beslenme alışkanlıklarının yüzde 25-30 oranında kanser oluşumuna etki gösterdiği biliniyor.
Amerikan Kanser Derneği, birçok kanser türünden korunmak için ortak öneriler hazırlamış, işte sizin için derlediklerim;
Kırmızı ve işlenmiş et alımını sınırlayın.
Aşırı tuz tüketimini sınırlayın.
Kalsiyum ve D vitamini seviyelerinizi kontrol ettirin.
Daha fazla sebze-meyve yiyin.
Son günlerde etrafınızda soğuk algınlığı ve gripten yana muzdarip olanların sayısı artmış olabilir. Hatta ne kadar kaçmaya çalışsanız da, eğer bağışıklık sisteminiz güçlü değilse, hastalık sizi de yakalamış olabilir. Evet, salgın çok fazla biliyorum, bu sebeple koruma kalkanımızın güçlü olması, bu dönemde daha büyük önem taşıyor. Peki hastalıklara yakalanmamak ve koruma kalkanını daha da güçlendirmek için neler yapabiliriz?
İşte size birkaç öneri:
Güne zencefilli suyla başlayın
Güne, bir bardak zencefilli suyla başlamak, kendinizi daha iyi hissetmenize de yardımcı olacaktır. Zencefilin bağışıklık sistemini destekleyici ve inflamasyonu azaltmaya yardımcı etkisini her fırsatta paylaşıyorum. Suyunuzun içine koyduğunuz zencefil de bağışıklık sistemini destekleyici etki gösterecektir. Elbette sadece güne suyla başlamak değil, gün içinde yeterli su tüketmek de korunma kalkanının sağlamlığı için önemli. Zencefili sadece suyunuzun içinde değil, bal ile ya da gün içinde tükettiğiniz çaylarınızın içinde de değerlendirebilirsiniz. Fakat zencefilin miktarı konusunda da bir küçük hatırlatma yapmak isterim. Bir fındık büyüklüğünde kök zencefil ortalama 4 gram kadardır.
Maryland Üniversitesi
Geleneklerimizden gelen beslenme ve yemek alışkanlıklarımızın olduğu doğru. Geleneksel Türk mutfağını düşünürsek, birbiriyle yakıştırılan birçok besin ve yemek türü var. Kuru fasulye ve pilav, mercimekli bulgur pilavı gibi.
Peki sizce ananevi beslenme alışkanlıklarımızda da düzeltmemiz gereken yeme davranışları var mı? Haydi hep birlikte sofradaki geleneksel yanlışları konuşalım, belki de bazıları sizin de değiştirmeniz gereken alışlanlıklarınız arasındadır...
Karbonhidrat ön planda
Günlük enerji ihtiyacımızın büyük bir çoğunluğunun karbonhidratlardan gelmesi gerektiği doğru. Ve ülke olarak beslenme alışkanlıklarımız değerlendirildiğinde, bu karbonhidrat ihtiyacımızın büyük bir kısmını da ekmekten karşılıyoruz.
Elbette doğru ekmeği, doğru miktarda tükettiğiniz sürece sorun yok. Ama birden fazla karbonhidratı sofrada yan yana getirdiğinizde, kilo koruma ve verme ihtimaliniz de azalıyor. İtiraf edelim ki, birçok sebze ve baklagil yemeği, sofraya pilav veya makarnayla geliyor. Bir de bunların yanına ekmek eklenince, öğünün karbonhidrat içeriği yükseliyor.
Şimdi eminim bazılarınız “Ben ekmek yemiyorum ki” diyerek, konudan kendini sıyırmaya çalışacak. Ama ekmek demek, sadece