Bağ dokumuzda, eklemlerimizde ve cildimizde bol miktarda bulunan kolajen proteini, yıllar içerisinde, 30’lu yaşlardan itibaren azalmaya başlar. Kolajen üretimine destek verilmediğinde ciltte, kemiklerde, eklemlerde birtakım hasarlar oluşabilir
Kolajen son yılların en çok konuşulan konularından. Bu konuda sizlerin de birçok farklı bilgi duyduğunu ve kafanızın karışmış olabileceğini tahmin ediyorum. İşte, bu sebeple bugün sizlerden kolajenle ilgili en çok gelen soruları birleştirip bir kolajen dosyası hazırlamak istedim.
Kolajen nedir ve vücudumuzda doğal olarak var mıdır?
Evet, kolajen doğduğumuz andan itibaren vücudumuzda üretilen bir çeşit proteindir; yani vücudumuzda doğal olarak sentezlenir. Ciltte, tendonlarda, kıkırdakta, kemiklerin organik matriksinde, ligamentlerde, organlarda ve gözün korneasında önemli miktarlarda bulunan bir proteindir. Deri ve kemiğin ana bileşenidir.
Kolajen vücutta ne işe yarar ve eksikliğinde neler olur?
Kolajen denince akla ilk olarak cilt geliyor. Haksız sayılmazsınız, kolajen cilde esneklik ve sıkılık verir. Tüm bağ dokularımızın uyumu, elastikiyeti ve
Böbrekler, göğüs kafesinizin altında, omurganızın her iki yanında bulunan yumruk büyüklüğünde organlarımızdır. Genel olarak görevleri zararlı maddelerin boşaltımını yapmak, kanda asit ve baz dengesini sağlamak, su elektrolit dengesini ayarlamaktır. Ayrıca kan basıncını düzenleyen ve kırmızı kan hücrelerinin üretimini kontrol eden hormonları da üretirler. Yani anlayacağınız böbrek sağlığınızı korumak genel sağlığınız için bir hayli önemlidir. Dikkat edeceğiniz küçük adımlarla böbrek hastalığı riskini azaltabileceğinizi biliyor musunuz?
Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u kronik böbrek hastalığıyla mücadele verirken bu konuda önlem almak önemli. Fakat hangi yaşam tarzı değişikliklerinin böbrek hastalığının oluşmasını önlemeye yardımcı olabileceğine dair kanıta dayalı bir rehber yok. Hastalara yönelik güncel tavsiyeler, böbrek hasarının önemli nedenleri olarak kabul edilen hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalık gibi diğer hastalıkların nasıl önleneceğine dayanıyor.
Amerikan Nefroloji Derneği dergisinde
Eğer arılar olmasaydı gıdaların 3’te 1’inin sofranızda olamayacağını biliyor musunuz? Çoğu gıdayı arıların yaptığı tozlaşmaya borçluyuz
Dünya genelinde olduğu gibi maalesef Türkiye’de de önemli oranda arı ölümleri yaşanıyor. Pestisit olarak adlandırılan tarım zehirleri nedeniyle arıların sayısı hızla azalıyor. Yoğun tarım uygulamaları, habitat kaybı, iklim değişikliğiyle ilişkili yüksek sıcaklıklar da arıların yaşamını olumsuz yönde etkiliyor. Pestisitlerin insan ve doğaya zararlarına dikkat çekmek ve mücadele için Buğday Derneği tarafından yürütülen “Zehirsiz Sofralar” hareketini destekliyorum. Siz de arıları öldüren tarım zehirleri yasaklansın istiyorsanız kampanyalarına destek olabilirsiniz.
Arılar ve arıcılar, küresel gıda güvenliği ve gezegenimizin biyolojik çeşitliliği için elzem. Sözleşmeli arıcılık da gün geçtikçe önem kazanıyor. Koronavirüs sebebiyle eminim birçok kişi gibi sizin de doğal besin takviyelerine ilginiz arttı. Bağışıklığı güçlendiren doğal besin takviyeleri
Uluslararası Gıda Kaybı ve İsrafı Farkındalık Günü bu yıl ilk kez 29 Eylül’de kutlandı. Bu özel günün amacı aslında gıda kaybını ve israfını azaltmak için hem kamu hem de özel sektörü harekete geçirmek. FAO, gıda kaybı ve israfı ile bunların etkileri hakkında farkındalığı artırmak ve davranış değişikliği yaratabilmek amacıyla özel sektör, sivil toplum ve akademiyle iş birliği içinde çalışmalarına devam ediyor.
Son yıllarda gıda kaybı ve israfı gündemin ilk sıralarında yerini almaya devam ediyor ve ben de bu konuda tüm gayretimle çalışıyorum. Tarım Bakanlığı ve FAO iş birliğinde yürütülen Gıdanı Koru kampanyasının içinde olmak benim için büyük anlam ifade ediyor.
Gıda kaybı ve israfı arasındaki fark
Gıda israfı perakendeciler, gıda sağlayıcıları ve tüketiciler tarafından alınan kararlar ve eylemler sonucunda gıda miktarında veya kalitesinde meydana gelen düşüşü ifade eder. Örneğin eve fazladan aldığımız tüketmeyip çöpe giden sebze ve meyveler veya tencerede kalan yemekler.
Uzak Doğu’da pek çok hastalığın tedavisinde de kullanılan zerdeçala sarı rengini veren kurkumin adlı bileşenin kilo vermeye de yardımcı olduğu belirtiliyor, ama biyoyararlanımının düşük olması, özenli ve dikkatli kullanmayı gerektiriyor
Hint mutfağının vazgeçilmez baharatı zerdeçalın sağlığınız için faydalarını birçok kez konuştuk. Hindistan ve Asya’nın bazı bölgelerinde zerdeçal pek çok hastalığı tedavi etmekte kullanılıyor. Saymakla bitmeyen yararları zerdeçala sarı rengini veren kurkumin adlı bileşenden geliyor. Kurkumin, antioksidan, antiinflamatuar, antiviral, antibakteriyel, antimantar ve antikanser aktivite gösteren bir bileşen. Bu özellikleriyle alerjik hastalıklar, artrit, Alzheimer ve diğer kronik hastalıkları önlemeye karşı yardımcı etkiye sahip. Kan şekeri ve kolesterol düzeylerini iyileştirici etkisinin gösterildiği çalışmalar da mevcut.
Burada dikkat etmeniz gereken bir durumdan bahsetmek istiyorum. Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne göre, zerdeçal kan pıhtılaşmasını yavaşlatabilir, bu yüzden antikoagülan
Doğanın yardım çağrısına kulak vermenin zamanı geldi de geçiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın geçtiğimiz ay 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nu yayımladı. Bu raporda doğanın kaybını 2030’a kadar durdurmanın ve tersine çevirmenin önemi vurgulanıyor. Çünkü karbon nötr ve doğa üzerinde olumlu etkilere sahip bir toplum oluşturmak hem kendiniz hem de gelecek nesillere iyi bir gezegen bırakmanın tek yolu.
Geçtiğimiz haftanın Avrupa Hareketlilik Haftası olduğunu biliyor muydunuz? 2002 yılından beri her yıl 16-22 Eylül günleri arasında kutlanan, şehirleri ve belediyeleri harekete geçmeye teşvik eden bu etkinlik, kent içinde yürümenin, bisikletin, toplu taşımanın ve elektrikli araç kullanımının teşvikini hedefliyor. Bu yıl ülkemizde 500’den fazla belediye de bu hafta kapsamında etkinlikler gerçekleştirdi, önceki yıllarla karşılaştırıldığında bu artış umut verici.
Ortalama olarak, bir araba motorunda yakılan her litre yakıt için 2.5 kg’dan fazla CO2 üretildiği göz önünde bulundurulduğunda araba ile gideceğiniz
Araştırmalar, basit yaşam tarzı değişikliklerinin kanser türlerinin yüzde 30-50’sini önleyebileceğini gösteriyorKanser, dünya çapında önde gelen hastalıklardan biri. Küresel olarak, yaklaşık 6 ölümden 1’inin kansere bağlı olduğunu biliyor musunuz? Dünya Sağlık Örgütü kanserden ölümlerin üçte birinin başlıca 5 risk faktöründen kaynaklandığını söylüyor. Yüksek beden kitle indeksi, düşük meyve ve sebze alımı, fiziksel aktivite eksikliği, sigara ve alkol kullanımı bu 5 risk faktörünü oluşturuyor. Ancak araştırmalar, basit yaşam tarzı değişikliklerinin kanser türlerinin yüzde 30-50’sini önleyebileceğini gösteriyor. Kanseri önleyebilecek mucizevi besinler olmadığını baştan söyleyeyim, fakat uzun süreli beslenme alışkanlıklarınız sizi kanserden koruyabilir. Meyveler, sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar, yağsız protein içeren besinlerden zengin bir diyet kanserden korunmanızda yardımcı olabilir. Bunun tam tersi işlenmiş etler, rafine şeker, tuz ve alkol ise bu riski artırabilir.
Amerika
Gözlerinizin kalp sağlığınız hakkında da bir fikir verebileceğini biliyor muydunuz? “Gözler kalbin aynasıdır “ sözünü bir de sağlık yönünden değerlendirin derim, çünkü araştırmalar, sağlıklı bir yaşam tarzının göstergesi olan ideal kalp sağlığının, gözlerinizi de olumlu yönde etkilediğini gösteriyor.
Daha önceki çalışmalarda, göz hastalıkları ile sigara, obezite veya hipertansiyon gibi hastalıklar ilişkilendirilirken kardiyovasküler hastalıklar da bu listede çoktan yerini aldı bile.
Yüksek kolesterol, yüksek tansiyon diyabet gibi rahatsızlıklar, kalp hastalığı için başlıca risk faktörleridir. Tüm bunlar yaşa bağlı maküler dejeneresyon (AMD), retina damarlarında tıkanma, katarakt, glokom gibi göz hastalıklarına sebep olabilir.