Doğanın yardım çağrısına kulak vermenin zamanı geldi de geçiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın geçtiğimiz ay 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nu yayımladı. Bu raporda doğanın kaybını 2030’a kadar durdurmanın ve tersine çevirmenin önemi vurgulanıyor. Çünkü karbon nötr ve doğa üzerinde olumlu etkilere sahip bir toplum oluşturmak hem kendiniz hem de gelecek nesillere iyi bir gezegen bırakmanın tek yolu.
Geçtiğimiz haftanın Avrupa Hareketlilik Haftası olduğunu biliyor muydunuz? 2002 yılından beri her yıl 16-22 Eylül günleri arasında kutlanan, şehirleri ve belediyeleri harekete geçmeye teşvik eden bu etkinlik, kent içinde yürümenin, bisikletin, toplu taşımanın ve elektrikli araç kullanımının teşvikini hedefliyor. Bu yıl ülkemizde 500’den fazla belediye de bu hafta kapsamında etkinlikler gerçekleştirdi, önceki yıllarla karşılaştırıldığında bu artış umut verici.
Ortalama olarak, bir araba motorunda yakılan her litre yakıt için 2.5 kg’dan fazla CO2 üretildiği göz önünde bulundurulduğunda araba ile gideceğiniz yolu bisikletle gittiğinizde çevreye verilen zararı 15 kat azaltabiliyorsunuz. Karbon ayak izini azaltmak istiyorsanız kısa araba yolculuklarından kaçınmaya çalışın, araştırmalar iki şehir içi araba yolculuğundan birinin 3 km’den daha az olduğunu gösteriyor, bu da düşünüldüğünde kolayca bisiklet sürülebilen veya yürünebilen bir mesafe.
Karbon ayak izini azaltmanın birçok yolu var, hatta sadece beslenme düzeninizdeki bazı küçük değişiklerle bile harika bir başlangıç yapabilirsiniz. Bireysel faaliyetlerin ayak izinizin yaklaşık % 45’ine katkıda bulunduğu tahmin ediliyor. Araştırmalar dengeli, sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme düzenini ilke edinmenin ise sera gazı emisyonlarını % 70 ve su kullanımını% 50 azaltabileceğini gösteriyor.
KARBON AYAK İZİNİ AZALTMAK İÇİN 3 İPUCU
1 - İsrafa hayır
Küresel olarak, her yıl yaklaşık 1.3 milyar ton gıda çöpe gidiyor. Gıda israfını azaltmak, karbon ayak izinizi azaltmanın en kolay yollarından biri. Menü planlayarak, arta kalanları değerlendirerek ve yalnızca ihtiyacınız olanı satın alarak gezegeni beslemek adına büyük bir adım atabilirsiniz. Çünkü besin atıkları sera gazı emisyonlarına önemli bir katkıda bulunur. Bunun nedeni, atılan yiyeceklerin çöplüklerde ayrışması ve özellikle güçlü bir sera gazı olan metan yaymasıdır.
Doğa ve insan sağlığı için işbirliklerini çok önemsiyorum. Birleşmiş Milletler’in Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlar temelde 17 maddeden ama hepsi birbirini destekleyen amaçlardan oluşuyor. Geçtiğimiz mayıs ayında lansmanı gerçekleştirilen FAO’nun ve Tarım Orman Bakanlığı’nın Gıdanı Koru, Sofrana Sahip Çık kampanyası da diğer bakış açısıyla hareketlilik haftası gibi karbon emisyonunu azaltmasını amaçlıyordu. Bu iş birliği ve bu harekelerin çoğalmasını diliyorum.
2 - Et tüketimine dikkat
Hayvancılık üretiminden kaynaklanan emisyonların dünyanın insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının % 14.5’ini temsil ettiğini biliyor musunuz? Et yemeklerinizi günde bir öğünle sınırlandırmayı, haftada bir gün et tüketmemek gibi yaşam tarzı değişikliklerini deneyebilirsiniz. Ben de uzun zamandır etsiz pazartesi ilkesini kendi hayatımda uyguluyorum ve bunu sosyal medya takipçilerimle de paylaşıyorum.
Yapılan çalışmalarda en düşük sera gazı emisyonuna sahip besinler arasında kuru baklagiller, yağlı tohumlar sıralanıyor. Bu besinleri beslenme planınıza eklemeye özen gösterin. Diyet modellerine bakıldığında ise ERS/USDA verileri vegan diyetin 1.5 ton, vejetaryen diyetin 1.7 ton, et içeren bir diyetin ise 3.3 ton ile en yüksek karbon ayak izine sahip olduğunu söylüyor. Vegan veya vejetaryen beslenmeyi bir zorunluluk gibi algılamak doğru olmaz, araştırmalar Akdeniz tipi beslenmenin de tipik Batı diyetinden daha doğal ve çevreyi daha koruyucu olduğu gösteriyor.
3 - Yerele ve mevsime uygun
Besinleri mevsimine uygun tüketmek ve yereli desteklemek ayak izinizi en aza indirmenin harika yollarından biri. Bunun nedeni, mevsim dışında üretilen yiyeceklerin ithal edilmesi veya seralara olan ihtiyaç nedeniyle daha fazla enerji harcamasıdır.
Kovid-19, doğanın bize bir mesajıyken, faaliyetlerimizi gezegene zarar vermeyecek sınırlar içinde yürütmemiz gerektiğini anlamalıyız. Hem kendinizi hem de gezegeni beslemeyi kendinize ilke edinin. Aksi halde, üzülerek görüyoruz ki çevremiz, sağlığımız ve ekonomimiz için ortaya çıkacak sonuçlar bizleri felakete sürüklüyor.