Siyasette başarı, kurulan stratejinin doğru sonuç üretmesine bağlı. Siyasetçi bir strateji kuruyor, söylem belirliyor, onu işliyor, ona göre hamle yapıyor. Amacı basit; seçmeni kendisine oy vermeye ikna etmek. Ama gelin görün ki, siyasetçinin amacı ile elde ettiği sonuç, çoğunlukla doğru orantılı olmuyor ya da istediği oranda olmuyor. İnanılan bir doğru ortaya koyuluyor da sandıktan nasıl olduğu anlaşılamayan başka bir şey çıkıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in geçtiğimiz günlerde Ankara’daki esnaf ziyaretindeki sözleri kastımı örneklendiriyor. “Altılı masa kurulmalı mıydı?” diye soran vatandaşa Akşener, “Altılı masa bize göre doğruydu, size göre yanlışmış ki biz kazanamadık” cevabını verdi. Tam olarak böyle. 6 partinin gayet deneyimli liderleri bir araya geldi, arkalarında ekipleri, danışmanları, yaklaşık iki yıl boyunca oturdular, konuştular, tartıştılar, ölçtüler, biçtiler. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurduğu tek bir stratejiye karşı yenildiler. Az yenildiler, çok yenildiler tartışmasının anlamı yok. İktidarda değiller.
Sözü bağlayacağım yer; CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Türkiye İttifakı söylemi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun asıl rakibi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı konumlandırdığı stratejinin toplamı. Özel’in, Millet İttifakı’nın dağılmasının ardından, eski ortaklarının tabanlarına da seslenmek için kullandığı ‘Türkiye İttifakı’ söylemi de, parti bayrağı yerine onun renkleriyle de denk düşen Türk bayrağı kullanması da kanımca doğru. CHP’nin en azından 2019 seçimlerinde ittifaklar sayesinde kazandığı büyükşehir belediyelerini elinde tutmak için, kendi seçmeni dışındakileri de ikna etmesi gerekiyor. Onları Türk bayrağı altında toplaması, CHP bayrağının altında toplamasından daha kolay. “Muhalefete muhalefet etmeyeceğiz” diyerek, Akşener’den gelen salvolara “Canı sağolsun” karşılığını vererek, pozitif bir dille kampanyasını başlattı. Amma velakin, Özel’in söylemi son bir kaç gündür Türkiye İttifakı’nın içini “Erdoğan karşıtlığı” ile doldurmaya doğru gidiyor. Artık şu bir olgu ki, birbirine taban tabana zıt partiler ve seçmenleri, söz konusu Erdoğan karşıtlığı olduğunda aynı noktada buluşabiliyor. Parlamenter Sistemi değiştirmek için yola çıkan altı partiyi bir arada tutan faktörlerden biri de buydu.
Ekrem İmamoğlu ise kampanyasının başından bu yana asıl rakibi olarak Erdoğan’ı konumlandırdı. Eline geçen her fırsatta bunu hatırlatıyor. Cumhur İttifakı adayı Murat Kurum için ‘acemi aday’ ifadesini kullanması da bu yüzden. Geçen cuma günü Özel ve İmamoğlu’nun yaptığı ortak açıklamayı okudum. Özel, İmamoğlu’nun, seçimi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasında bir yarışa çevirme gayretine katkı vermiş. Cumhurbaşkanı’nın ‘Mecburen bu kampanyayı benim yürütmem lazım’ dediğini savunarak, “Zaten Ekrem Başkan’la da geçtiğimiz günlerde otobüste halkı selamlarken Sayın Erdoğan’ın resimlerini görünce başkan, ‘Esas rakibim burada. Öbürü değil de bu rakibim’ diye bana göstermişti. Bunu tescil ediyorlar. Bunu kabulleniyorlar” demiş.
İmamoğlu, Erdoğan’ı sahaya doğrudan müdahaleye çağırarak aslında İstanbul seçimini tekrar kazanması halinde, bir partiyi değil, onun liderini yenmiş olacağını söylemeye çalışıyor. Bir yandan da seçmene sürekli “2028” ve “yürüdüğü asıl yola” ilişkin mesaj veriyor.
Özel’in, seçmeni Erdoğan karşıtlığı altında buluşturma çabası ile İmamoğlu’nun gayretinin birleştiği yerde ise ortaya konan amaç ile ters yönlü bir soru var. Gayretin tam tersini doğurma olasılığı hiç yok mu? Partisinin oyundan daha yüksek oy almayı başaran bir lideri doğrudan hedef aldığınızda, karşı tarafa tam olarak ne söylemiş oluyorsunuz?