CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelmeleri halinde yapacaklarını sıralarken takvim de veriyor. Türkiye’deki Suriyelilerin iki yıl içinde ülkelerine dönüşünün sağlanacağı gibi. Ya da 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından Sağlık Bakanlığı’na devredilen askeri hastanelerin tamamının bir hafta içinde orduya teslim edileceği gibi. CHP lideri geçen hafta Elazığ ziyareti sırasında bu iddiasını tekrarladı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar geçen ağustosta katıldığı bir televizyon programında askeri hastaneler meselesiyle ilgili, “Bu konuda taleplerimiz, isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız var. Bu konuda hem Cumhurbaşkanı’mızın çözüm oluşturulması için direktifleri var hem de Sağlık Bakanı’mızın olumlu yaklaşımları var. İnşallah onları da önümüzdeki günlerde yola koyacağız.” demişti.
Akar’ın açıklamasının üzerinden geçen süreyi dikkate alarak konuya yakın kaynaklara, askeri hastanelerin devri konusundaki durumu ve ortada bir takvim olup olmadığını sordum. Aldığım cevap, “İhtiyacın karşılanması için en optimal çözüm için çalışılıyor” oldu. Bu ne demek derseniz, altı yıl önce Sağlık Bakanlığı’na devredilen 30’dan fazla askeri hastanenin aynı şekilde silahlı kuvvetlere döneceğini ve eskisi gibi hizmet vereceği düşünülüyorsa, öyle ol(a)mayacağı, olamayacağı anlaşılıyor derim. Kaynaklar, “Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacını karşılamak üzere en iyi formül arayışı sürüyor” ifadesini kullanıyor.
Eskisi gibi olamaz
Çünkü aradan geçen altı yılda ‘yüzde yüz geri dönüşü’ engelleyen gelişmeler oldu. Bir kere ortada eskisi kadar asker tıbbi personel yok. Emeklilik ve istifalarla boşalan kadrolar var.
Daha önce askeri tıp ve hemşirelik fakültelerinde eğitim alınıyordu. Doğal olarak bu okullardan mezun olup, askeri hastanelerde görev yapanlar doktor, hemşire oldukları kadar askerdiler. 15 Temmuz’dan sonra eğitim tarafı Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne devredilmesiyle sürdürüldü. Üniversitenin başında da aynı zamanda eski bir askeri tabip olan Prof. Dr. Cevdet Erdöl var. Üniversite, Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın ihtiyacını karşılamak üzere askeri öğrenci yetiştirmeye devam ediyor. Ancak yine de bugün için ordunun tüm ihtiyacına cevap verebilecek askeri tıbbi personel yok. Bu nedenle gereksinim harekâtlarda ve sınır bölgesinde ‘sivil sağlık personeli’ ile takviye ediliyor. Ancak bu da sivil personel için ‘zorlayıcı’. Siviller görev yapılan sahaya, koşullara uyum güçlükleri yaşıyor. Bunun sonucunda istifa ya da raporlar gündeme geliyor. Sağlık Bakanlığı’nın bir açık oluşmaması için gayret gösterdiği ancak yine de ortada yönetilmesi sıkıntılı bir durum olduğu belirtiliyor.
Ayrıca, devredilen hastanelerin büyük kısmı, eski vasıflarına sahip değil. Hem ihtiva ettiği personel, hem de aradan geçen sürede kazandıkları yeni hüviyet açısından. Askeri hastanelerin çoğu yakınlarındaki devlet hastanelerinin bir bölümü, ek binası haline getirildi. Elâzığ Asker Hastanesi ek bina olarak Elâzığ Eğitim Araştırma Hastanesi Rızaiye Binası ya da Aksaz Deniz Üssü’ndeki asker hastanesi, artık Muğla Marmaris Devlet Hastanesi Nedip Cengiz Eker Binası oldu. Askeri kışla içinde, sivil erişim olmayan bazı hastaneler var. Kaynaklar, öncelikli olarak bunların silahlı kuvvetlerin işletmesine verilmesinin söz konusu olabileceğini belirtiyor. Ancak henüz söz edilen bir takvim yok.
Özetle; 6 yıl öncesine dönüş, en azından bir anda, mümkün görünmüyor.
Sarıgül’ün bilinçli tercihi
Geçtiğimiz hafta Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül bir grup gazeteci ile sohbette buluştu. Sarıgül, malum sosyal medya platformlarından Tik Tok’u en aktif kullanan siyasi. Sarıgül, bunun bilinçli bir tercih olduğunu örneğin Twitter’da varlık göstermediğini söyledi. Partisine en çok teveccüh gösteren kesim olarak anlattığı “politik olmayan genç işçi ve esnaf ile kırsal ve gecekondu kesimi”ne ulaşmak için, birlikte çalıştığı ajans ile tercihlerinin bu yönde olduğunu anlattı Sarıgül.
TDP Genel Başkanına, bir süredir altılı masa dışında kalan siyasi partilerle yaptığı görüşmelerin ittifak arayışı olup olmadığını sordum. O cevap verirken ittifak yerine partiler arasında “işbirliği, güç birliği”nden bahsetti, “Gün ışığına çıkma değil, diplomatik temas kurma zamanı” dedi. Sarıgül, “Listeler verilene kadar kimin nerede olacağı belli olmaz” diyerek de, bazı işbirliği olasılıklarının ucunu açık tuttu. “Sağ ile solu birleştirmek istiyorum” dedi. Sarıgül’ün altılı masa ile ilgili yorumu ise “yemek soğudu, tadı kaçtı” şeklinde oldu. Altılı masanın liderlerinin kamuoyu karşısına çıkışını erken buluyor TDP Genel Başkanı. “Kurmaylar çalışmalı, liderler sonra bir araya gelmeliydi” dedi.
Son not da; daha partisi ortada yok iken, herhangi bir köy ya da kasabadaki binanın duvarında, otobandaki köprü ya da üst geçitte, boyayla eğri büğrü şekilde de olsa karşımıza çıkan “Çare Sarıgül” sloganına dair. Sarıgül’e bu sloganın hikayesini ve duvar yazılarını sordum. Önce, sloganı 20 yıl önce bulduğunu söylediği, telefonunda Zeynep Teyze adıyla kayıtlı 80 yaşındaki kadını aradı, halini hatırını sordu. İlk o söylemiş ‘Çare Sarıgül’ diye. Onun bulduğu manileri aktardı. Sonra da, “Şimdi 3 bin gencimiz var, önümüzdeki aylarda 10 bin olacak onlar bütün duvarlara yazacak” dedi.