Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazları ve telsizlerin eş zamanlı patlatılması ya da dijital saldırının nasıl gerçekleştirildiğine dönük farklı senaryolar var. Üretim mi yoksa tedarik aşamasında müdahale mi diye... Hepsiyle ilgili ortak konuşulanlar ise MOSSAD’ın başarısı ve Hizbullah adına büyük bir zafiyet durumu... Her ikisi de var, ama özellikle Hizbullah gibi bir yapının güvenlik açığı verdiği, buna bağlı büyük bir darbe aldığı net. Nitekim, Hizbullah Lideri Nasrallah da açıklamasında bunu kabullendi... Bunlara bakıldığında da İsrail psikolojik bir üstünlük ele geçirmiş pozisyonda… Ama ölen ve yaralananlara bakıldığında ise bunların çoğu Hizbullah üyesi değil. Çarşıda- pazarda dolaşan siviller ve çocuklar. Dolayısıyla buna İsrail’in Hizbullah’a yönelik bir saldırısından ziyade bir dijital terör eylemi ya da devlet terörü demek daha doğru aslında. Üstelik bu sadece Lübnan ya da Suriye’nin bir kesimi ile sınırlı değil, İsrail bu terör saldırısıyla tüm dünyaya, insanlara bir korku saldı... Herkes elindeki cep telefonu, evindeki televizyonu ya da bilgisayarını sorgular hale geldi. Korku ve endişe var, İsrail’in başlattığı bu teknoloji teröristliği nedeniyle. Bu da İsrail denildiğinde hiç şaşırtıcı değil. Sonuçta her türlü silah sistemini, elektronik savaşı, yapay zeka destekli bazı askeri teknolojileri Gazze’de kullanan çoğunluğu kadın ve çocuk on binlerce insanı katleden hala da öldürmeye devam eden bir ülkeden bahsediyoruz...
★★★
İsrail’in bu teknoloji teröristliği bir zamanlar Türkiye’yi de etkileyen bir durumdu. Özellikle de terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen amansız mücadelede hem istihbarat hem de teknolojik imkanlar ya da bağımlılık anlamında. Mesela terörün tırmandığı 1990’lı yıllar ve 2007’deki alçak Dağlıca saldırısında Türkiye’nin yerli ve milli İHA, SİHA’ları yoktu. Sadece İsrail’den kiralık tek bir Heron vardı. Komuta, kontrolde İsrailli şirketin adamının elindeydi. O sırada o insansız hava aracı Heron orada mıydı, 250-300 kişilik terörist grubunu gerçekten görmedi mi ya da ne gördü ne kadar gördü ne kadarı bize aktarıldı, aktarılmayan, gözden kaçırılan şeyler var mıydı bilmiyoruz. Yine o zamanlarda ve daha öncelerinde terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen mücadelede de istihbari bilgiler anlamında CIA ve MOSSAD paylaşımlarından da yararlanılıyordu. Onların da ne kadar doğru, samimi, eksiksiz bilgi verdikleri de koca bir soru işareti. Ki CIA ve MOSSAD’ın terör örgütü PKK’ya olan sevdaları(!), kirli ilişkileri de malum. Defalarca teröristleri kaçmaları için uyardılar...
★★★
Şimdilere baktığımızda ise Türkiye çok farklı konumda... Her şeyi artık kendisi yapıyor. Türk İHA, SİHA’lar 7 gün 24 saat havada dolaşıyor. Hem de bir tane falan değil, üç, beş, on belki de daha fazla… Biri bir noktaya fokuslandığında diğerleri bölgeyi gözetlemeye devam etsin gözden kaçan bir şey olmasın diye… Yine gelişen teknik takip imkanları hem de güçlü istihbarat ağıyla artık MİT doğrudan kendi istihbaratını kullanıyor. ABD’den, MOSSAD’dan bilgi almıyor, kimseye bilgi vermiyor, kendi haber ağından teröristlerin yerini, koordinatlarını tespit ediyor, gidip orayı vuruyor. Yani istihbarat anlamında ABD’ye, İsrail’e bağımlılık yok, dolayısıyla onların yalan yanlış bilgileri ya da yönlendirmeleri de söz konusu olmuyor. Tabii en önemlisi de istihbarat ve operasyonlar konusunda artık bilgi sızması da yok... Hal böyle olunca da bir zamanlar İsrail Heron’u ya da ABD’li Predatör gibi bir ihtiyaç ve olursa da onların görmeme ya da görüp de bildirmeme gibi bir olasılık, hikâye söz konusu değil artık. Türk İHA ve SİHA’lar ininden başını çıkaran teröristi görüyor ve asla affetmiyor...
★★★
Yani, İsrail’in bu teknoloji teröristliğine karşı ne yapılması gerektiği konusunda devletlerin kendi yerli ve milli teknolojileri, yazılımları kullanması şart deniliyor ya, Türkiye bu bağlamda çok önemli bir gelişme kaydetmiş durumda. Havada, karada, denizde sürekli yenileri eklenen hamleler silah sanayiinde dışa bağımlılığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yapıyor. Tabii bu aynı zamanda bazı ülkeler açısından ciddi anlamda rahatsızlık ya da tedirginlik anlamına da geliyor. Özellikle de ABD ve uydusu İsrail açısından. Çünkü Türkiye savunma sanayiindeki atılımlarıyla çok daha güçleniyor, güçlenecek. Bölgede daha da güçlenen, çıkarlarını koruyan bir Türkiye’de işlerine gelmiyor. Dengelerin Türkiye lehine gelişmesini istemiyorlar. Karın ağrılarının nedeni de bu zaten...