Bugün ve gelecek yıllar için tanınmış insanların en büyük sorunlarından birir sosyal medya üzerinden yapılan saldırılardır. Ortada hiçbir neden yokken değerli bir sanatçı, yazar veya bilim insanı, bir paylaşımı veya bir görüşü nedeniyle hedefe konulup günlerce saldırıya uğrayabiliyor. Saldırı nedeni tamamen gerçek dışı da olsa sosyal medyada dolaşımda oldukça iddialar inandırıcı hale dönüşebiliyor. Saldırıya uğrayan insanları tanıyanlar bile "Acaba?" demeye başlayabiliyorlar. Bu mağduriyetlerin sayısı bilinenden çok daha fazla... Bu nedenle birçok sanatçı, yazar ve bilim insanı değerli düşüncelerini paylaşırken çekimser olabiliyorlar. Elbette sorun sadece tanınmış insanlarla sınırlı değil. Bazen üzülerek görüyorum ki; henüz ortada kanıtlanmış bir şey yokken insanlar iftiraya uğrayabiliyorlar.
Eleştiri ile kişilik haklarına saldırıyı birbirinden ayırmayan veya ayıramayan çok sayıda sosyal medya kullanıcısı var. Başarmaya çalışmak yerine başarılı insanlara, mutlu olmaya çalışmak yerine mutlu insanlara saldırabiliyorlar. Bu sorun giderek büyüyecek gibi görünüyor. Bu nedenle kişilik haklarına saldırı ve tehdit gibi suçların cezalarının arttırılması gerekiyor.
Bazen bir ağırlık çöker üzerine, geri çekilirsin. Hafiften bir sızı duyarsın yüreğinde... Kimseyi görmek de istemezsin, konuşmak da... Yorgunsundur ama nedenini bulamazsın. Dünya boş gelir sana o an... "Neden?" diye sorarsın kendine... Bu ruhun metceziri gibidir. Birden bir gözyaşı düğümlenir boğazına ama ağlayamazsın. Bir tamlık duygusu eksikliği hissedersin. Belki bir anı ya da eskiye dair bir özlem yapışır yakana... Belki de o derinlerden gelen ses eski bir sevdanın cam kırıklarıdır. Bu durumlarda ben "At hüzünlerini okyanuslara." derim. Okyanuslar hem derin hem gizemlidir. Ne hayatlar vardır kim bilir içinde...
Aslında içe dönmek ve ruhundan gelen med cezirleri dinlemek, asıl dünyayı anlama ve bulma fırsatıdır bence...
Yeşim Eryılmaz
(Hiçbir başarı rastlantı değildir.)
Değerli okurlarım, burada başarı öyküsünü paylaştığım değerli dostların ortak özellikleri başarılarının yanında mütevazı ve samimi olmalarıdır. Bugün sizinle Yeşim Eryılmaz'ın başarı öyküsünü paylaşacağım.
Yeşim Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
-Öncelikle tüm okurlara merhaba diyerek başlamak isterim. Ben İstanbul Üsküdar doğumluyum. Bir kız kardeşim var. Mütevazı bir aile içinde babaannemin ve dedemin sıcaklığını hissettiğimiz bir ortamda büyüdüm. Maalesef ikisi de hayatta değil. Saygıyla yâd ediyorum.
Küçük yaşlardan itibaren kariyerim konusunda kararlıydım. Annemin ve babamın desteği çok büyük. Seçimlerimiz konusunda her zaman özgür bıraktılar. Meslek hayatıma Türker İnanoğlu Sinema Televizyon Eğitim Merkezi’nde spikerlik sunuculuk eğitimi alarak ilk adımı attım. Maltepe Üniversitesi’nde Turizm ve Otel İşletmeciliği okudum. Üniversite bünyesindeki televizyon kanalında çalışmaya başladım. Burada, işin hem mutfağını hem de ekran önünü tanıma olanağı buldum.
Yurtdışında Almanca ve İspanyolca yabancı dil programlarına katıldım. Endülüs Kültürüne ve Flemenko dansına olan ilgim nedeniyle yolum Pera Güzel
"...Sen mi büyüksün.
Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta.Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil; ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.Dokunma artık aileme.Dokunma çocuklarıma.Dokunma oğluma.Dokunma gelinime..."Yaşar Usta'nın o muhteşem konuşması:
Eski Türk filmleri meğer ne kadar da çok yüreğimize dokunurmuş. Aradan yıllar geçti halen o harika filmleri izler, bazen hüzünlenir bazen güleriz. Aile, sevgi, fedakârlık, aşk gibi kavramlarım anlamlarını ben o filmlerden öğrendim.
Yönetmenliğini Ergun Orbay'ın yaptığı "Bizim Aile" filminde, Türk sinemasının en büyük oyuncularından Münir Özkul'un oynadığı Yaşar Usta karakteri zihnime kazınmıştır.
Aslında aile olmanın anlamı ve muhteşemliği daha iyi nasıl anlatılabilirdi?
Zengin bir baba kızının sevdalı olduğu genci küçük görür. Ama gençler dinlemez ve kaçarlar.
Alev rolünde Itır Esen, Ferit
Değerli okurlarım mutlu olmanın en önemli ve ilk adımı kendimizi tanımamızdan geçiyor. Çünkü kendini tanıyan bir insan hayattan ne istediğini de bilir. Bu önemli konuyu Uzman Klinik Psikolog Sırma Eşitmez Gürleyen ile konuştum.
Sırma Hanım bu konuda ne dersiniz? Kendimizi yeterince tanıyor muyuz? Ne istediğimizi biliyor muyuz?
-Eşimizin, dostumuzun, ailemizin hatta işverenimizin bile bizden ne istediğini, neler beklediğini biliyor ve çoğunlukla hayatımıza bu beklentiler doğrultusunda yön veriyoruz.
"Bu iş yerinde çalışmak istemiyorum, kilo almak istemiyorum, yaşlanmak istemiyorum, terkedilmek istemiyorum."
"Ya neler istiyorum?"
"İyi maaşlı bir işte çalışmak istiyorum, yiyip yiyip kilo almamak istiyorum, genç kalmak istiyorum, beğenilmek istiyorum." Bu cümleler paylaşma iznini aldığım danışanlarımın cümleleri.
Fark ettiyseniz danışanımın neler istediğine dair cevapları istemedikleriyle aynı. Yani aslında birçok insan ne istediğini bilmiyor. "İstemediklerim olmasın da bana yeterli." diye düşünüyorlar ama yetmemeli!
Değerli okurum, bu köşede başarı öykülerini paylaştığım değerli dostlarımın ortak özellikleri başarılarının yanında mütevazi ve samimi olmalarıdır. Bugün sizinle Sayın Zeynep Tandoğan'ın başarı öyküsünü paylaşacağım.
Zeynep Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
-10 Mayıs 1982 İstanbul doğumluyum. Boğa burcuyum. Tek çocuğum. Babam Fenerbahçe Spor Kulübü eski asbaşkanlarından Sait Tandoğan, annem ise bilişim sektörü üst düzey yöneticilerinden Ayşe Tandoğan.... Dedem Orman Bakanlığı da yapan Profesör Doktor Selahattin İnal. İlk, orta ve lise eğitimimi Özel Doğuş Okulları'nda tamamladım. Üniversitenin ilk 1.5 yılında Londra Middlesex Üniversitesi'nde Medya okudum fakat o zamanlarda babam çok ağır hastalandı ve ben yanında olmak için Türkiye'ye dönerek Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümünü bitirdim.
Dünyayı dolaşmayı çok seviyorum. Pek çok ülke gördüm. Almanya ve İngiltere'de yaşadım 2 şer yıl... Ortaokul ve lise yıllarında ailem her yaz beni yurtdışı yaz okullarına yollardı, bu bana çok şey kattı. İngilizce ve Almanca bildiğim lisanlar. Gençliğim sporla iç içe geçti. Çok küçük yaşlardan beri kayak yapıyorum, tenis oynuyorum ve piyano çalıyorum. Sesim
Haberleri izlerken ürperiyorum. Sokakta komşusuna, trafikte diğer sürücülere, sosyal medyada farklı düşünenlere, evinde eşine, saldırıyor, kızıyor, küfrediyor, bağırıyor. Kuralları kendisi koyuyor. Kızgın, öfkeli, her şeyi sadece o biliyor. Birine saldırması veya zarar vermesi için karşısındakinin onun istediği gibi davranmaması, onun istediği gibi düşünmemesi, onun istediği gibi giyinmemesi yeterli. Sonunu da düşünmüyor. Ne yasadan ne cezaevinden korkuyor. Neler oluyor, ben anlayamıyorum. Anlayan bana anlatsın.
Mağdurların çığlıkları rüyalarıma giriyor. Nasıl duracaklar? İnanın bilmiyorum.
Evlilik kurtarma rehberi
Bana gelen maillerin bazıları beni şaşırtıyor. En küçük bir tartışmada boşanmaya kalkanları görüyorum. Evlilik ciddi bir kurum. Özellikle de çocuk varsa daha da dikkatli olmalısınız. Çünkü çocukların en büyük dileği anne ve babasını birlikte görmektir. Sorunların temelinde iletişimsizlik yatıyor.
O halde ne yapmalı?
1) İletişim kopma noktasına gelmişse, eşinize bir mektup yazın ve onu dinlemeye hazır olduğunuzu aslında yaşanan sorunlarda sizin de hatalarınız olduğunu belirtin.
2) Bir araya geldiğinizde sizi suçlasa bile onu anlamaya çalışarak sözünü bitirinceye kadar dinleyin. Arada bir anlattıklarını doğru anladığınıza inandırmak için tekrar edin.
3) Konuşma sırası size geldiğinde öfkelenmeden bu evlilikte yanlış giden durumları yargılamadan ve suçlamadan anlatın.
4) Onu değiştirmeye çalışmadığınızı olduğu gibi kabul ettiğinizi ve sevdiğinizi açık bir dille belirtin.
5) Eleştirmek zorundaysanız eleştirinize öncelikle olumlu taraflarını söyleyerek başlayın ve asla “Sen zaten hep böylesin” gibi genellemeler yapmayın.