Venezuela tarihi fırsatı nasıl kaçırdı?

8 Ağustos 2017

Geçen sene ekim ayında, şu sıralar başarısız bir darbe girişimiyle devrilmek istenen Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Dünya Enerji Zirvesi için Türkiye’ye gelmişti ve İstanbul’da gerçekleşen zirvede konuşmasına şu cümlelerle başlamıştı: “Türkiye’de 15 Temmuz’da insanların demokrasiye nasıl sahip çıktığını gördük, Venezuela da bunları yaşadı, bu saldırıları yaşadı ve yaşıyor, çünkü doyumsuz emperyalist vampirler var ve biz bunlara karşı mücadele etmek zorundayız” Aradan bir yıl geçmedi ve Maduro’nun “doyumsuz vampirler” dedikleri, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, darbe yapmak istediler.

Chavez’in sağlığında halefi olarak gösterdiği Maduro, 2013 seçimlerinde oyların yüzde 50.7 sini, “liberal” rakibi Capriles oyların yüzde 49.7 sini almıştı. Farkın az olması Venezuela üzerinde hesap yapanları cesaretlendirdi...

Esasında dünyanın en büyük petrol yataklarına, doğal gaz zenginliğine, ölçülemeyen maden rezervlerine sahip olan bir ülkenin kaderinin bu olmaması gerektiğini düşünüyorsunuz. Doğru; ancak bunun cevabı, 19. ve 20. yüzyıl boyunca sömürgeci politikalarla süren yağmada ve bu yağmayla finanse edilen siyaset kurumunda saklıdır.

Darbeciler ve Chavez...

Tam şimdi sokak

Yazının Devamı

Büyümeyi kimler, neden düşürür?

3 Ağustos 2017

Türkiye ekonomisi, 15 Temmuz darbe girişimini atlattıktan sonra, yeniden Gezi komplosu öncesi temposuna yaklaşıyor. Şu sıralar elde ettiğimiz veriler 2011 yılında yakalanan büyümeye yaklaşmakta olduğumuzun işaretini veriyor. Burada önemli olan, eksikleri hızla giderip bunu, kesintisiz kapsayıcı bir büyüme temposuna dönüştürmek.

Şu önemli noktaya hemen değinmek gerekiyor ki büyümenin nitelikli olması önemlidir. Yoksa eşitsiz ve yapay -sürdürülebilir olmayan- büyüme, tıpkı bir bünyenin sağlıksız şişmanlaması gibi, ekonomide de birçok hastalığın öncüsü olabilir. Ancak şimdi gelen öncü göstergeler, tıpkı 2011’de olduğu gibi, orta sınıfı destekleyen, istihdam oluşturan ve dolayısıyla gelir dağılımı görece düzelten bir büyüme temposunun eşiğinde olduğumuzu bize gösteriyor.

2017’nin ikinci ve üçüncü çeyreğinin öncü verileri ilk çeyrekte yakalanan yüzde 5’lik büyümenin artan tempoda devam edeceğinin işaretini veriyor.

MÜSİAD’ın 2013 yılında başladığı ve 2014 başından beri başarıyla yayımladığı Satın Alma Yöneticileri Endeksi SAMEKS, temmuz ayında 59.2 değerine ulaştı. Bu tarihi bir zirve. Endeksin bu zirvesinde 6.3 puan artışla, sanayi endeksi etkili oldu.

Bu hızlı yükselişte, kur avantajına

Yazının Devamı

Kemer sıkmayacağız büyüyeceğiz!..

1 Ağustos 2017

Türkiye’deki ekonomik görünüm ve ekonominin geleceğiyle ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin, bakış açısına, politik duruşa göre farklılık gösterdiğini biliyoruz. Yani bardağın boş tarafı ile dolu tarafının anlatılması meselesi...

Şu an önümüzdeki makro ekonomik veriler enflasyon, işsizlik, cari açık ve bu temel değişkenlere bağlı olarak, kur, faiz görünümleri, Türkiye benzeri ülkelerle ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeyle karşılaştırıldığında, bize bardağın dolu tarafını anlatır. Örneğin, dün gelen dış ticaret verileri, ikinci çeyrekte de büyüme trendinin sağlıklı olarak yukarı çıktığının işaretini veriyor. Haziran ayında dış ticaret açığı yüzde 9.1 olarak azaldı ve ihracatın ithalatı karşılama oranı da geçen yılın aynı ayına göre yüzde 66.1’den yüzde 68.7’ye yükseldi. Öte yandan, mevsim etkilerinden arındırılmış ihracat yüzde 2.5 artış gösterdi. İkinci çeyrek ve sonrasında da ihracatın, Avrupa krizine rağmen, büyümeye pozitif katkı yapacağını öngörüyoruz.

KGF kalıcı...

Öte yandan, Kredi Garanti Fonu, (KGF) ikinci ve üçüncü çeyrekte sanayi ve ihracatı destekleyen önemli bir faktör olarak devreye girecek. Yeri gelmişken hemen belirtmek isterim ki KGF, Türkiye ekonomisi için

Yazının Devamı

İki merkez bankasının büyük açmazı

27 Temmuz 2017

Şu günlerde merkez bankalarını tartışacağız. Başta Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Amerikan Merkez Bankası (Fed) olmak üzere...

ECB’nin hikâyesi tabii ki Fed’den çok ayrı. Ama bu iki merkez bankasının ortak paydası, şu sıra dünyadaki iki temel rezerv parayı arz eden merkez bankası olmaları... Euro, hemen 21. yüzyılın başında Avrupa bütünleşmesinin yeni bir aşaması olarak doğdu.

Euro’nun doğuşunda çok büyük paya sahip Başbakan Helmut Kohl, sonradan verdiği bir demeçte, euro’nun ortaya çıkmasını iktisadi değil, siyasi saiklerle desteklediğini, hatta diktatörce davranarak euro’yu dayattığını, eğer bunu yapmasa Avrupa’da yeni bir savaşın çıkacağını iddia etmiştir.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve hemen doksanlı yılların başında Almanya’nın Doğu Almanya’yı içine alması, hiç şüphesiz ki, yalnız siyasi değil, iktisadi sonuçlar da doğuran bir süreçti. Doğu Almanya’nın Batı’ya dahil olmasını Fransa ve İngiltere, ancak yeni ortak bir para birimiyle destekleyeceklerini, markın devamı halinde bu birleşmenin Almanya’nın haksız genişlemesi olarak görüleceğini Almanya’ya bildirmişlerdi.

Kriz parası...

Euro’nun iki siyasi lideri vardır. Helmut Kohl ve François Mitterrand...

Kohl, hem kendisinin

Yazının Devamı

Türkiye Almanya’dan (neden) daha güvenli?..

25 Temmuz 2017

Geçen hafta Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Türkiye-Almanya ekonomik ilişkilerini hedef alan talihsiz açıklamalarına Türkiye, yine geçen hafta, Cumhurbaş-kanı’nın açıklamalarıyla en üst düzeyde cevap verdi. Türkiye’de faaliyet gösteren Alman kökenli şirketlere yönelik soruşturma olduğu yalanının SDP’li Gabriel’den gelmesi Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin tarihine baktığımızda çok şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü SDP’nin 20. yüzyılın başından itibaren, aldığı siyasi pozisyonlara, özellikle birinci ve ikinci dünya savaşları öncesi yalpalayan, yalan üzerine kurulmuş politikasına baktığımızda Gabriel’in baştan sona yalan olan bu açıklamaları tarihi olarak da “anlamlı.”

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman Sosyal Demokratları, tarihlerini, verdikleri sözleri unutarak, emperyalist bir savaş için ellerini ovuşturan Kayser 2. Wilhelm’in kuyruğuna takılmışlardı. SDP, 1914 Ağustos’unda Alman parlamentosunda savaşa ve savaş bütçesine onay verdi. Oysa bir hafta önce, aynı SDP, dünyaya ve kendi kitlesine şöyle sesleniyordu: “Savaş istemiyoruz, Alman İmparatorluğu’nun saldırgan savaş politikalarına sonuna kadar karşı çıkacağız.” Bunu söyleyen SDP, tam bir hafta sonra, Kayser’in savaş partisi

Yazının Devamı

En büyük sorun yüksek faiz...

20 Temmuz 2017

İstanbul Sanayi Odası (İSO), Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’nın 2016 sonuçlarını dün açıkladı. Bu araştırmayı İSO her yıl yapıyor; araştırmanın sonuçları, bir çok açıdan, bize ekonomiyle ilgili çok önemli ipuçlarını veriyor. Bu araştırmanın ayrıntıları ve sonuçları üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü İSO’nun araştırmasındaki ikinci büyük 500 sanayi kuruluşu KOBİ sınırlarında, alanlarında tekel olmadan küresel rekabeti yürütmeye çalışan, istihdam yaratan kurumlardır. Bu açıdan bu işletmelerin yaşadığı sorunlar, kârlılık, ciro değişimleri Türkiye ekonomisinin genelindeki sorunları bize yansıtır. Örneğin, bu işletmelerin kârlılık oranları, Türkiye’deki sanayi işletmelerinin genel kârlılık ortalamasını bize aşağı yukarı verir. Yine bu işletmelerin finansmana erişimi, ihracattan aldıkları pay ve ciro artışı ortalaması da Türkiye’deki istihdam seyriyle doğrudan orantılıdır.

Tabii ki 2016 yılı Türkiye için çok sorunlu bir yıldı. 15 Temmuz darbe girişimine bağlı olarak ekonominin yaşadığı şoklar, en çok küçük ve orta boy işletmeleri etkilemiştir. Yılın ikinci yarısında yaşanılan ciro azalmalarında 15 Temmuz’un etkisi büyüktür. Ancak 2016 sonuçlarını 2015

Yazının Devamı

Yeni dönemi kabullenecekler!

18 Temmuz 2017

Geçen hafta 15 Temmuz anma törenleri, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin halkın iradesiyle yeni siyasi tarihe başladığını tüm dünyaya gösterdi.

Darbeyi halkın, Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla önlemesi, Türkiye’de hem iktisadi hem de siyasi olarak yeni bir dönemin başladığını bize gösteriyor.

Dış basında 15 Temmuz anmalarıyla ilgili çıkan haber ve yorumlara baktığımızda da bir kabullenme ve bu kabullenmeye bağlı olarak, yeni dönemin meşruiyetini tanıma halini görebiliyoruz.

“Dışarısı” özellikle merkez Avrupa, Türkiye’nin Erdoğan liderliğindeki bu yeni bağımsızlık çıkışını, Türkiye’yi “otokratik” bir yönetime savrulduğunu iddia ederek, tanımak istememiş hatta bu yönelimi, Erdoğan’la birlikte, gelip geçici bir savrulma hali olarak küçümsemiş ve politik eleştiriden de uzak, haksız bir saldırının merkezi haline getirmiştir.

Oysa, Erdoğan’ın politik kimliğinde somutlanan bu yeni dönem, Cumhurbaşkanı’nın bireysel politik duruşundan ziyade, 15 Temmuz’da darbeyi önleyen toplumun her kesiminden halkın, Türkiye için çizdiği yeni siyasi ve iktisadi paradigma ve iktidar biçimidir.

15 Temmuz sonrası...

15 Temmuz 2016 ve sonrasında da anayasa referandumu bu yeni demokratik iktidarı şimdi şekillendiriyor.

Bu ye

Yazının Devamı

FETÖ’nün ve 15 Temmuz’un tarihi ve bugünü...

14 Temmuz 2017

15 Temmuz şüphesiz ki, Türkiye için olduğu kadar dünya için de çok önemli tarihtir. Burada üzerinde durmamız gereken üç önemli nokta vardır; birincisi darbeyi yapmaya çalışan FETÖ örgütünün yapısı, tarihi geçmişi ve liderinin konumu, ikincisi de bu darbeye sivil direnişin kapsamı ve derinliği, üçüncüsü ise bu darbe girişiminin uluslararası ayağı ve FETÖ’nün arkasında hangi “karanlık” sermaye kesimlerinin olduğu...

Esasında bu üç husus bu darbe girişiminin bize ekonomi-politiği de anlatır.

FETÖ’nün dış aklı

Darbeye girişen ve TSK içinde yapılanan örgütün dış bağlantıları, liderinin ABD’de yerleşik olması ve buradaki “karanlık” konumu ile darbe sırasında ve sonrasında özellikle ABD ve Alman medyasındaki yorumlara baktığımızda, darbe girişiminin boyutlarını, bu darbenin nereye dayandığını ve hangi sermaye güçlerine bağlı olarak gündeme geldiğini çok rahat okuyabiliriz.

Örneğin 15 Temmuz’da bir Washington Post analizinin başlığı şöyle idi; “Türkiye’de darbeyi önlemek daha fazla demokrasi getirmeyecek.” Yine başından beri Erdoğan ve Türkiye karşıtı cephede olan ve hangi karanlık sermaye güçlerini temsil ettiğini çok iyi bildiğimiz New-York Times de tarihte eşi benzeri görülmemiş bir

Yazının Devamı